Sayfalar

27 Şubat 2011 Pazar

27 Şubat 2011 Ekonominin Yüzyılların İlgisizliğini Onaracağız



Genç Türkiye Cumhuriyetinde

Ekonomide Yüzyılların 
İlgisizliğini Onaracağız...

Mustafa Kemal, İzmir İktisat Kongresi’nin açış konuşmasında halkçı ve ulusal bir ekonomik temel hedefi, katılımcılara net olarak işaret ediyordu:
“Arkadaşlar, siz doğrudan doğruya milletimizi oluşturan halk sınıflarının içinden geliyorsunuz ve onlar tarafından seçilmiş olarak geliyorsunuz. Bunun için memleketimizin, milletimizin halini, ihtiyacını ve milletimizin emellerini, üzüntülerini yakından biliyorsunuz. Sizin söyleyeceğiniz sözler, alınması gereği doğruya halkın dilinden söylenmiş gibi kabul olunur. Bu, en büyük doğrudur. Zira halkın sesi, halkın sesidir.
Efendiler, tarih, milletlerin yükselme ve düşmesi sebeplerini ararken, birçok siyasi, askeri, sosyal nedenler bulunmakta ve saymaktadır. Şüphe yok, bütün bu nedenler, sosyal olaylarda etkilidir. Fakat bir milletin doğrudan doğruya hayatıyla, yükselmesiyle, düşmesiyle ilgili ve ilişkili olan milletin ekonomisidir. Tarihin ve tecrübenin belirlediği bu gerçek, bizim milli hayatımızda ve milli tarihimizde de tamamen görülmüştür. Gerçekten Türk tarihi araştırılırsa bütün yükselme ve düşme sebeplerinin bir iktisat meselesinden başka bir şey olmadığı anlaşılır.
Efendiler, tarihimizi dolduran bunca başarılar, zaferler veyahut yenilgiler, yok olmalar ve felaketler, bunların, tümü; gerçekleştikleri devirlerdeki iktisadi durumlarımızla ilişkili ve ilgilidir. Yeni Türkiye’mizi hak ettiği yere ulaştırabilmek için, mutlaka ekonomimize birinci derecede önem vermek zorundayız.”

Kılıçla Fethedenler, 
Sabanla Fethedenlere Yenilir…

“(…) Osmanlı tarihinde bütün gayretler, bütün çalışma, milletin isteği, emelleri ve gerçek ihtiyaçları açısından değil, belki şunun bunun özel emellerini, tutkularını karşılamak açısından gerçekleşmiştir.
Arkadaşlar, bütün bu işler ve hareketler, doğruluğu araştırılırsa, görülür ki bu büyük, güçlü padişahlar takip ettikleri dış siyasette kendi emelleri, hırsları ve arzularına dayanmışlardır. Büyük ve şahane arzularına dayanmakla beraber iç kuruluşlarını, iç siyasetlerini bu tutkularından doğmuş olan dış siyasetlerine göre düzenlemek zorunda kalmışlardır. Hâlbuki dış siyaset iç teşkilat ve iç siyasete dayandırılmak mecburiyetindedir. Yani iç teşkilatının dayanamayacağı genişlik derecesinde olmamalıdır. Yoksa hayali, dış siyasetler peşinde dolaşanlar, dayanma noktalarını kendiliğinden kaybederler. Gerçekten Osmanlı hakanları, asıl olan noktayı unuttular. Duyguları ve emelleri üzerine bütün hareketleri ve fiilleri yaptılar. Teşkilatını dış siyasetlerini uydurmak zorunda kalınca aldıkları memleketlerde bütün unsurları: dilleri, dinleri, gelenekleri, her şeyi başka başka olan ve birçok milletlerden ibaret bulunan bu unsurları, olduğu gibi kurumaya kalkıştılar ve onlara bütün bu şeyleri koruyabilecek ayrıcalıklar verdiler. Buna karşın ana unsur, uzun seferler yapmakla zafer meydanlarında ölmekle, zapt olunan memleketlerin kendisini ve halkını beslemekle ve onlara bekçilik etmekle kendi kendini yıpratıyordu.”
”Arkadaşlar, kılıç ile fetih yapanlar, sabanla fetih yanlara yenilmeye ve sonuçta yerlerini bırakmaya mecburdurlar.”

Kaynaklar
           -  Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, AKDTYK.
                -  Mükerrem K. Su-Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Türkiye Cumhuriyet İnkılâp Tarihi, Milli Eğitim Bakanlığı, Basımevi.
                -  Lord Kinnoss, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Altın Kitaplar.
                -  Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, İş Bankası Yayınları.
                -  S. Eriş Ülger, Özgün Belgelerle Türkiye Cumhuriyeti ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk.
                -  Enver Ziya Karal, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi 1918-1965, Milli Eğitim Bakanlığı, Basımevi.
                -  E. Behnan Şapolyo, Türk İnkılâbı Tarihi Notları, Harp Okulu Basımevi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder