Sayfalar

9 Haziran 2011 Perşembe

9 Haziran 2011 Edirne Kent Konseyi Kadın Meclisi Kent ve Kadın



Edirne Kent Konseyi Kadın Meclisi 
KENT VE KADIN

Hasene İzbasmaz 04.06.2011
Kent konseyleri, kentte yaşayan insanların, sokaklarından başlayarak, kentin planlanması ve yaşam alanları hakkında alınan karar süreçlerine katılımından, yerel yönetimlerin saydamlık, katılım, hesap verebilirlik ilkelerinin uygulanmasına kadar pek çok olanak sağlar. Kent Konseyleri, Genel Kurul, Yürütme Kurulu, Kadın Meclisi, Gençlik Meclisi, Engelliler Meclisi ve Çalışma Gruplarından oluşur. “Belediyeler kurulmasına yardım eder, destekler” maddesine atfen, Ülke genelinde çoğunluğu belediyeler tarafından kurulan, 200 civarındaki kent konseyinin çok azı bizzat belediyeden bağımsız  “Sivil Kent Konseyi”dir.
Uzun soluklu toplantılarla başlayan bir süreçten sonra, Edirne’de sivil yurttaş girişimi dediğimiz, 400 insanın imzası ile 2003 yılında kurulan Kent Meclisi, 2005’te 5393 sayılı Belediyeler Yasası ile Edirne Kent Konseyine dönüştü.
Biz Edirne Kadın Meclisi olarak, 2010 yılı Temmuz ayından itibaren örgütlü ve örgütsüz kadınlarla her hafta toplandık. Kadın bakış açısıyla kent sorunları, cinsiyet ayrımcılığı, kadınların karar alma süreçlerine katılımının güçlendirilmesi konularında tartıştık. Mahallelerdeki kadınlarla buluşup, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü tüm kadınların katılımıyla 3 günlük program, yürüyüş ve kadın şenliğiyle tamamladık. Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı ile Kadının güçlendirilmesine yönelik “Liderlik Eğitimi”ne başladık, Bu eğitimi mahalle çalışmalarında da kadınlarla yapmaya devam edeceğiz.
Yaşanabilir bir kent, temiz, sağlıklı, yeşil, ekonomik hakların kullanılabildiği, eğitim olanaklarının sunulduğu, ulaşımın kolay ve ödenebilir olduğu bir kenttir. Yine maddi ihtiyaçlar dışında, vatandaşların yaşadıkları yerde mutlu olmaları, kendilerini güvende hissetmeleri gibi göstergeler kentsel yaşam kalitesinin boyutunu oluşturur.
Herkese eşit yerel kamu hizmeti anlayışı,  kadınların ve erkeklerin hizmetlerden eşit yararlanmasını sağlamalıdır.
Kent içi ulaşım herkes için eşit planlanıyor zannedilse de, uygulamada bazı sorunlar olabilmektedir. Örneğin;  kadınların çoğunluğu toplu taşıma araçlarını kullandığı halde güzergâh ve servis saatleri belirlenirken kadınlar düşünülüyor mu? (Toplu taşıma araçlarını genellikle kadınlar kullanıyor). Kadınların kent içi güvenliği sağlanıyor mu? Çocuklarıyla birlikte, okulların, sağlık ocaklarının, pazar yerlerinin bulunduğu alanlarda güvenle gezebiliyorlar mı? Çamurlu yollar, uygun olmayan basamaklar, rampalar, kaygan zeminler, çocuklu kadınların  hareket kabiliyetlerine uygun tasarlanıyor mu?
Kadınlar için mahallelerde açık ve kapalı sosyal mekânlar düzenleniyor mu? Yoksa mevcut spor alanları daha çok erkeklerin yararlanabildiği futbol sahaları şeklinde mi planlanıyor?
Her alanda sorun yaşayan kadınlardır. ‘Sorun da, onu yaşayanındır.’ Kamusal hizmet sunumu, hizmetlerden yararlanma, temsil ve katılım sorunları bunların başında gelmektedir.
Kentlerin planlanması genellikle erkek egemen zihniyetle yapıldığı, çocuklu, hamile kadınlar dikkate alınmadığı için yüksek, rampasız, uygunsuz basamaklar, iyi aydınlatılmamış alt-üst geçitler, güvensiz mekânlar, kadının kentteki aktivitelere katılımını azaltmaktadır.
Kadınların toplu taşıma araçlarını ve pazaryerlerini daha çok kullandıkları düşünülürse, çocuk oyun alanları ve kreşlerin kadının iş yükünü azaltır biçimde planlanması gerekmektedir. Yani kadının kendini yeniden üretebilmesi, geliştirebilmesi, kentteki hizmetlerden yeterince yararlanabilmesi için yeterli serbest zamana sahip olması önemlidir. Kadınların çocuk ve yaşlı bakımı sorumluluğunu paylaşarak kendine zaman ayırması için bakımevlerinin,  kreşlerin yeterli sayıda mahallelerde yaygınlaştırılması gerekiyor.
Bu ihtiyaçlar ve talepler göz önünde bulundurulduğunda, Kentimiz kadınlarının sosyal, kültürel, gündelik yaşam gereksinimleri açısından ciddi eksikleri olduğu açıkça görülüyor.  En başta her kentte olması gereken bir kültür sanat merkezimiz,  bir şehir tiyatromuz, yaygın spor alanlarımız gibi kentlinin çoğunluğuna hizmet vermeye yönelik bir yerel yönetim yaklaşımı görülmüyor. Oysa yemek, içmek, gezmek, eğlenmek kadar önemli olan kültür, sanat, spor gibi kişisel gelişimi sağlayacak alanların her kesimin kolayca ve ödenebilir ücretlerle ulaşabileceği yerlerde hizmete sunulması önemlidir, üstelik bu hizmetlerin yerel yönetimlerce dezavantajlı mahallelerde öncelikle verilmesi şarttır.
Trakya Üniversitesi tarafından yapılan çalışmada kentimizdeki kadınların şiddete uğrama oranları Türkiye ortalamasının yani %61’in hiç de altında değildir. O halde her mahallede kadın danışma ve dayanışma merkezleri kurulması da önceliklerimiz arasında olmalıdır. Kurulduğu söylenen kadın sığınma evi konusu da varlığı açısından tartışılmalıdır.
Bunu yaşama geçirmenin, kadınların aktif görev almaları ile mümkün olacağını vurgulamak gerekiyor.
Bu birkaç örnekle dahi, şunu söylemek yanlış olmasa gerek: kentin planlanması sürecinde kadınların ihtiyaçlarının göz ardı edilmesinin en önemli nedeni, karar alma mekanizmalarında yer almamasıdır.
Kadınların ve erkeklerin kentlerde yaşadıkları deneyimler farklıdır. Bu nedenle cinsiyete duyarlı bütçe ve planlamanın kadın bakışıyla yapılması önemlidir.  İl Özel İdareleri ve Belediyelerde kadın ve diğer dezavantajlı gruplar düşünülerek bütçe planlaması yapılmalıdır. Demokrasinin gereği olarak günümüzde klasik bütçelemenin  yanında, yeni bütçe yöntemleri uygulanmaktadır. Sosyal bütçe de bunlardan biridir.
Sosyal Bütçe Nedir?
Sosyal bütçe, bütçedeki eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve sosyal yardım harcamalarının eşitlik, gelir dağılımı, yoksulluk, istihdam, sosyal içerme kriterlerinin gözetilerek düzenlenmesini ve bu düzenlemeyle toplumdaki dezavantajlı kesimlerin (kadınlar, çocuklar, işsizler, yaşlılar ve engelliler gibi ) olumlu yönde etkilenmesini amaçlar. Sosyal bütçe sadece sosyal hizmet alanında çalışan kamu kurumlarının bütçelerinin arttırılması anlamını taşımaz, ihtiyaç analizlerine göre hazırlanması ve uzun dönemde sosyal hizmetleri hedeflemesi gerekmektedir. Sosyal bütçeleme yapılırken ayrıca kadına duyarlı bütçe de oluşturulmalıdır. Çünkü kamu bütçesi kadın ve erkeği farklı biçimlerde etkiler. Örneğin; sağlık yardımları kesildiğinde kadının iş yükü artar, ya da eğitim yardımları azaldığında, kız çocuklarının okula gitmesini olumsuz yönde etkiler.
Kadınların kentsel haklarından yaralanabilmeleri için farklı yerel politikalar gerekiyor. Yerel yönetimlerin kadınlarla işbirliği içinde, kadınların gereksinimlerini göz önüne alarak,  kent yaşamıyla ilgili her alana ve planlama süreçlerine katılımını teşvik etmesi şarttır.
Bugün artık kadınların siyasi, ekonomik, yasal, toplumsal, kültürel haklarını kullanmalarının önünde görünür bir engel yok. Peki ama, nasıl oluyor da Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranı yalnızca %17, temsil oranları TBMM’de %4.3, yerel yönetimlerde %1.3 oluyor? Nasıl oluyor da kadınlar Türkiye’deki taşınmaz malların ancak %9’una sahip. Dört kız çocuğundan biri neden okula gidemiyor?
Bu rakamlar kadınların yerel yönetim kurumları da dâhil,  yaşamın her alanında eşit temsilinin sağlanması için gereken önlemlerin ne kadar acil olduğunu yeterince somut bir biçimde gösteriyor.
Eşitsizlik yerel düzeyde ve somut olarak yaşanıyorsa, çok açık bir biçimde Belli Destek Mekanizmalarının geliştirilmesi gereklidir. Gerçekte eşit olmayanlara eşitmiş gibi davranmak  “Eşitsizlik Körlüğü” diyebileceğimiz bir durumdur. Çünkü Dünyada cinsiyete dayalı bir eşitsizlik varken, böyle bir gerçeklik yokmuş gibi davranmanın kendisi Ayrımcılıktır. Bu farkındalıktan yola çıkarak bir başka deyişle cinsiyet farklılıkları ve eşitsizlikleri (Miyopisi) için gözlüklerimizi uyuduğumuz zamanlar dışında hiç çıkartmıyoruz diyebiliriz.
Evimizden mahallemize, mahallemizden kentimize değin kadınların temel haklarını tam olarak yaşama geçirebilmelerinin ön koşulu, yaşadıkları yerlerde güçlenmeleridir.
Bugün kent ve kadın ilişkisinden söz ederken, kadın olmaktan kaynaklı benzerliklerin ötesinde, farklı bölgelerde yaşayan kadınların öncelikli ihtiyaçlarına göre sosyal bütçedeki harcamaların düzenlenmesi gereğini ortaya koymalıyız.
Yerel yaşamda kadın erkek eşitliği için Avrupa Şartı (CEMR)’nın ikinci maddesinde imzacı taraf kendi karar ve danışma organlarıyla öteki görevlere yaptığı atamalarda dengeli temsil ilkesini destekleyeceğini ve uygulayacağını taahhüt eder.
Habitat 1996 İstanbul Deklarasyonu’nda kadınların Kentli Hakları yazılmış. Buna göre;
Kadın ve erkeklerin eşitliğinin sağlanması için, kadınların, kentlerin planlanmasına ve karar alma sürecine tam ve eşit katılımını özendirecek politika ve uygulamaları formüle etmek ve kuvvetlendirmek gereklidir denir.
Ülkeler cinsler arası eşitsizliği gidermek üzere bir dizi anlaşmaya imza atmışlardır. Yerel ve bölgesel yönetimlerin toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak üzere Dünya Belediyeler Birliğinin 1998’de yayınladığı Deklarasyon Uluslararası belge kabul edilmiştir. Bugün Dünyada 40’a yakın ülkede anayasa ve seçim yasalarına kota uygulaması konulmuştur. Kadın kotasının Anayasayla düzenlenmemesine rağmen, yaklaşık 50 Ülke siyasi partileri de kadın temsilini kendi aday listelerinde uyguladıkları kotalar yoluyla arttırmışlardır.
Ülkemizde nüfusu 50 bini geçen illerdeki merkezi ve yerel yönetimlerin (belediye ve özel idarelerin) kadın-erkek eşitliği komisyonlarını (KEFEK) oluşturması yasal gerekliliktir. Nüfusun yarısını kadınlar oluşturmasına rağmen, bugüne değin hiçbir muhtarımız, belediye başkanımız, il genel meclisi üyemiz kadın olamamıştır.
Belediye meclis üyeliğinde de üçü beşi geçmemiştir. Bu Edirne için inanılmaz ve düşündürücü bir tablodur.
Yaşamın her alanında olmamıza rağmen, yaşam alanlarımızın nasıl olması konusunda hiçbir karara katılamamakta, fırsat eşitliği açısından da son sıralarda yer almaktayız.
Kadınlar karar alma mekanizmalarında olmalıdır. Annenin çocuğa bakışı yataydır, babanınki ise hiyerarşiktir, bu nedenle devlet baba değil (ANNE) gibi olmalıdır.
Bu bakış açısıyla kadınlar için;
- Mahallelerde kültür ve sanat evleri,
- Düşük ücretli ya da ücretsiz kreşler,
- Kadın danışma ve dayanışma merkezleri,
- Yaşlı ve engelli bakım hizmet evleri,
- Kapalı ve açık spor alanları,
-Kadın emeğinin değerlendirilmesine yönelik projeler (kooperatif v.b),
- İstihdama yönelik gelir sağlayıcı projeler ivedilikle hayata geçirilmelidir.
Özetle;
Kadının siyasal karar mekanizmalarında söz sahibi olabilmesi için yaşamın her alanında pozitif ayrımcılık uygulanarak Kadın Kotasının Anayasa ile düzenlenmesi şarttır.
Benzer talepleri gerçekleştirmiş Dünyada bir çok ülke ve Ülkemizde yerel yönetim örnekleri var ve bizler Kadın Meclisi olarak yaptığımız çeşitli projeler sırasında bu çalışmaları yerinde görme fırsatı bulduk.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder