2 Eylül 2014
“Takımın
Edirne’den gitmesine Edirne’den de sıcak bakıldı. Alın götürün dendi. Zaten
seyirci sayısı da her geçen yıl azalmış, kombine satışları düşmüş. Taraftar
desteği de zayıf dendi bize” diye sonlandırmıştık.
Bugün Hudut
Gazetesi’nde Bülent Ayan imzalı bir haber çıktı. Bülent Ayan işin gerçek
sahibine, M. Edip Ağaoğulları’na sormuş Edirne Basket ile ilgili çıkan
söylentilerin ne denli gerçek olduğunu. Sayın Ağaoğulları çok net yanıt
vermiş “ Yeni yönetim sponsor, finansal
kaynak, seyirci ve tesis açısından Edirne yerine Eskişehir’i tercih etmek
zorunda kaldıklarını bizlere bildirdi. Konuyu Türkiye Basketbol Federasyonu ile
görüşmüşler. Oradan da olumlu yanıt almaları üzerine bu konuda kesin karara
varmışlar. Sözleşmede bu konuda bağlayıcı bir husus yok. Karar kendilerinin.
Hayırlısı olsun diyoruz ” demiş.
Bizim
açımızdan bakıldığında hiçbir sorun yoktu zaten, bunları biliyorduk ve
yazdıklarımızın hepsi doğruydu. Sayın Ağaoğulları’nın bu açıklamasıyla
söylediklerimiz teyit oldu bir anlamda.
Şimdi
buradan çok rahat şunu çıkarabiliriz; Takımın Edirne’den gitmesine Edirne’den
bir defans gelmemiş. Zaten sözleşmede de böyle bir şey yokmuş. Derya Yannier’in
içinde yer aldığı oluşum Edirne’deki seyirci sayısını, yıl yıl kombine
satışlarını vs. kulüpten aldıkları bilgilerle yorumlamışlar ve bu karara
varmışlar.
Gerçekten
seyirci potansiyeli açısından Edirne çok mu zayıf? Birinci lige çıkıldığından
bu yana çok mu fazla seyirci kaybı yaşanmış? Bunlar doğruysa neden böyle olmuş?
Şöyle bir
geriye dönelim. 2010-11 sezonu. Takım Birinci Lige yükselmiş. Şehirde müthiş
bir atmosfer var. Şehrin spor tarihinde birinci lige yükselen başka hiçbir
takım yok. Yükselme maçlarına İstanbul’a binlerce kişi gitmiş. Tüm rüzgârlar
Olin Edirne’den yana esiyor. 300 TL’den kombine kartlar satışa çıkmış 670 adet
kombine kart satılmış ilk yıl. Maç biletleri 20-40 TL gibi o güne kadar
Türkiye’de görülmemiş biçimde pahalı. Ama insanlar her maçı doldurmuş.
Edirne’de oynanan 15 karşılaşmanın hepsi hemen hemen full çekmiş.
İlk yıl
olağanüstü bir organizasyon. Herkes işini yapıyor. Kulüp arı kovanı gibi
çalışıyor. Yani her şeyin başarılı gitmesi için tüm taşlar yerine oturmuş. Ve
bu organizasyon başarıyı getiriyor ligi 7.sırada tamamlayan Olin Edirne
play-off’larda Banvit’e kök söktürüyor. Entrikalar olmasa belki de yarı final
oynayacak. Avrupa kupalarına katılma hakkı kazanıyor. Ama eksik kalan bir yön
var organizasyonun içinde. Pazarlama kısmı zayıf kalıyor. Malınızı
satamıyorsunuz. Pazarlama ekibiniz yok.
Hedefte olmayan bir ikincilikle Birinci lige yükselinmiş ve bu hedefe uygun
bir yapı kurulamamış. İdari yapının tepesinde bulunan kişiler oldukça
amatör. Genel menajerlik koltuğunda
oturan kişi, zaten ne yapması gerektiğini bilemeyecek kadar acemi ve tüm
yetkilerini baş antrenöre bırakmış, sadece sakız çiğniyor adeta. Takımın
arkasında Olin fabrikası var ya! Edip abi var ya arkada! Başka sponsora ne
gerek var! Edirne’de deniz bitmez deniliyor ve yan gelip yatılıyor bu konuda.
Ama ilk sezon harcanan para can yakıyor. Bildiğimiz kadarıyla 5 milyon TL
civarında. Bu paranın Edirne’de canını acıtmayacağı bir iş sahibi var mı?
Ve ana
sponsor ilk yılın sonunda bütçeyi oldukça aşağı çekiyor ve sıkıntılar
başlıyordu. O günlerde Gökhan Taştimur tarafından yapılan açıklamalardan para
musluğunun yarı yarıya kesildiğini öğreniyorduk. Açıkçası bir kulüpte Genel
Menajer dururken bu tür açıklamaları baş antrenörün yapması garip değil miydi?
İlk yıl
satılan kombinelere dönelim. Ağustos ayında satışa çıkan kombinelerden lig
başladığında ancak 100 adet satılmıştı. Ancak deplasmanda Mersin, içerde
Telekom galibiyeti ile bir anda 500 kombine daha satılmıştı ( O günlerde Gökhan Taştimur’un yaptığı idari
konuları ilgilendiren ve Genel Menajerlik makamından gelmesi gereken bir
açıklamadan öğrendiğimiz bir rakam bu)
Tekrar
bütçenin kısıtlandığı ve sancıların çekilmeye başlandığı yaz aylarına dönelim.
Haziran ayının sonlarına gelinmesine rağmen kulüpte transfer konusunda tek bir
hareketlilik yok. Ya da sadece Ogün Sevinç diye bir oyuncu alınmış. Başarılı
kadrodan bir de enişte dışında herkes gitmiş. Kimse yok ortada. Yine
Taştimur’dan bir açıklama geliyor,” Ana sponsorumuz bütçe oluşturma da yalnız
kaldı, bu yüzden oyuncu bütçemizi aşağıya çekti. Bu elimizi kolumuzu bağlıyor”
Devam ediyor “Ana sponsorumuz dışındaki en büyük katkı sağlayıcımız kombine
bilet, taraftar ürünü alarak, basketbol
okulumuza çocuklarını kayıt yaptırarak kulübümüze 700-750 bin TL civarında bir
para girişi sağlayan Olin Edirne taraftarları olmuştur”. (Taştimur: 22 Haziran
2011)
Arkasından
bir açıklama daha yapıyor Taştimur, Genel menajerin yapması gereken ya da
yönetim tarafından yapılması gereken bir açıklama. Taraftarı tekrar göreve
çağırıyor. 22 Haziran 5 Ağustos tarihleri arasında ne olur 500 TL’den 500 tane
kombine alın diye yalvarıyor adeta taraftara. Bir tek oyuncu transfer edilmiş.
Ve taraftar bu çağrıya ses veriyor. Kulüpte kuyruk oluşuyor. O süre zarfında,
insanların yazlıkta olduğu bir dönemde, tek bir sözle 500 olmasa da 350 kombine
satılıyor. O sezon satılan kombine sayısı 500 TL’den 780 civarında.
Şimdi yakın
zamana dönüyoruz. Nasıl bir değerlendirme sonunda Edirne Basket’in yeni
oluşumcuları Edirne’de seyirci potansiyeli olmadığı sonucuna varmış. O güne
kadar Türkiye’nin neresinde 3 büyük kulüp hariç, hangi takımın taraftarları bir
sezonda takımlarına 700-750 bin TL civarında bir para girişi sağlamış? Bunu söyleyen
zat daha sonra bu taraftarları çapulcu diye nitelemiş, adeta gelmezseniz
gelmeyin, zaten sizin yüzünüzden maç kaybediyoruz noktasına çark etmişti.
Hakikaten ne
olmuştu Edirne Basket’in yeni oluşum kadrosu içinde. 5 Ağustos-12 Ağustos
tarihleri arasında neler yaşanmıştı? Bir fikir jimnastiği yapalım.
Artık M. Edip
Ağaoğulları için sponsorluk sürdürebilinir olmaktan çıkmıştı. İlk yılsonunda
başlamış, ikinci yılın sonunda ben yokum artık demiş. Üçüncü yılın sonunda
Doğuş grubuna devir gündeme gelmiş. Ve dördüncü yılın sonunda The End.
Mirsad
Türkcan girişiminin ardından Derya Yannier ve arkadaşları ortaya çıktı. Onlar
olmasaydı takım Giresun’a gidecekti. Bizim bildiğimiz bu. Derya Yannier ve
ekibi ile baştan değişik bir anlaşma yapıldı, Federasyon gelirlerini alacaklar,
üste gerekeni kendileri koyacaklar, takım İstanbul’a gidecek, maçlar Edirne’de
oynanacak. İsmi Edirne Basket olacaktı. Herkes sevindi.
Sonra
Eskişehir olayı patlak verdi. Derya
Yannier ile olan ilişkimiz kesildi. Bir şeyler oluyordu ama ne? Ya dedik, şu kombineleri açıklayın, yeni
logoyu açıklayın, ne zaman çalışmalara başlayacaksınız, Edirne kampına ne zaman
geleceksiniz? Ses yok! Yine ısrarla sorduk. Bir sorun mu var, bizimle bir
sorununuz mu var? Cevap geldi nihayet. “Bizim tarafta sorunlar var. Onları
aşmaya çalışıyoruz. Çözünce ararım” diye belirtti Derya Yannier. Ama hepsi bu
kadar. Ve Eskişehir bombası patladı. Duyduğumuzda Derya Yannier’e sorduk
“Gerçek mi” diye. Evet dedi. “Biz 10
kişiyiz. Bu işe para koymayan tek kişi benim. 9 arkadaşım Eskişehir’e gitme
konusunda ısrarlı. Edirne’den destek çıkmıyor. Zaten seyirci potansiyeli de
düşüyormuş. Eskişehir’de imkânların ve ilişkilerin daha fazla olduğunu
söylüyorlar. İkna edemiyorum. Ben de çok zor durumda kaldım. Her şey benim
inisiyatifim dışında gelişti. Bırakma noktasına geldim. Ama atılmış imzalarım
vardı, bırakamadım.”
Şimdi bir
parantez açalım ve görüşümüzü söyleyelim; Evet baştan planlanmadı her şey.
Derya Yannier samimi bir biçimde bu takımın Edirne’de kalmasını istedi. Yoksa neden
o baştan yaptığı açıklamaları yapıp kendini bağlasın? Zaten “Oluşumun” içinde
bilinen tek kişi. Nasıl bir oluşumsa isimleri bilen yok. Bir tek Derya Yannier
bir de başkanın ismi biliniyor, sonra fikstür çekilişinde bir asbaşkan
gözüküyor ortada. Sanki İlluminati örgütü?
Oluşumun
diğer 9 kişisi, Edirne’den destek çıkmayacağı kanaatine varıyorlar. Eee bir de
kulüp içinden Edirne kanadından “Zaten seyirci sayısı, bilet satışı, kombine
satışı her sezon düşüyor” bilgisi alıyorlar. Bir de kendilerine Edirne’de bize
kimse sahip çıkmadı. Bakan söz verdi sözünü tutmadı. Eski belediye başkanı 100
tane kombine aldı parasını bile ödemedi. Üniversite’den destek gelmiyor. Falan
gibisinden bilgiler veriyorlar.
Oluşumun 9
ana çekicisinin içinde Eskişehir’le bağlantısı olanlar var. Eskişehir
Belediyesi “Biz destek veririz, her türlü yardımı yaparız”, Anadolu
Üniversitesi’de “Biz de varız, biz de varız. Siz yeter ki gelin, salon verelim,
tesis verelim, verelim de verelim” diyorlar. Bir de Eskişehir’de sponsor
bulabilecekleri daha çok bağlantı var. Tamam diyorlar “Edirne bizim babamızın
memleketi mi?”
Şimdi
sormamız gerekiyor. Sayın Derya Yannier ve oluşumuna Edirne’de kimler destek
vermedi? Kiminle gidip konuştular? Belediye Başkanı Sayın Recep Gürkan,
Taraftar Derneği üyelerine basının önünde, “Olin Edirne’ye de 250 bin TL
civarında destek sağlayabiliriz” demişti. Ne yaptılar gidip görüştüler mi
başkanla? Görüştülerse olumsuz yanıt mı aldılar? ETSO’ya, Borsa’ya, Bakana,
Vekile, Üniversiteye, oraya, buraya gittiler de geri mi çevrildiler? Ya da eski
Olin Edirne yöneticilerinin ya da muktedirlerinin bir türlü açmayı
beceremedikleri kapıları zorlamanın bir anlamı yok, bize anlatılanlardan biz
vazife çıkardık, gerek yok gezmeye deyip tornistan mı ettiler?
Derya
Yannier bir arkadaşımıza şunları söylüyordu; Bu işin temel sebebi de Edirne’den
destek görememektir. Edip bey de bu
konuda mustarip. O da senelerce bu
takıma destek olmuş, ama hiç destek görememiş”.
Bu nokta bir
diğer yazının konusu olabilir.
Derya
Yannier söylediklerinde haklı olabilir. Gerçekten gelişmeler onun iradesi
dışında gelişmiş olabilir.
Ama şunu da
sormak bizim hakkımız değil mi? Sevgili Derya Yannier, sen böyle bir oluşum
içine girerken, o kadar büyük laflar ederken yola çıktığın arkadaşlarını
bilmiyor muydun? Neden büyük laflar ettin? Büyük laflar ettikten sonra bunları
yaşama geçirememek senin aleyhine olmadı mı? Tertemiz adını neden risk ettin?
Daha işin başında bu durumlara düşüyorsan, o söylediğin yepyeni oluşumu nasıl
gerçekleştireceksin? Senin daha başında gücün, takatın kalmamış. Yola çıktığın
arkadaşların seni Aslanların, gladyatörlerin önüne atmış, tribünden
başparmaklarını aşağı doğru tutmuşlar adeta “Öldür, öldür” diyorlar.
Elbette sana
karşı çok acımasız eleştiriler yapılıyor. Ama ne yapacaklar ki? Ne bir
açıklama, ne bir söz. Ortada bir tek sen varsın, herkes seni tanıyor. Kime ne
diyecekler? Ortada yel değirmenleri bile yok Don Kişot gibi üzerlerine
gidecekleri. Alındığını, üzüldüğünü, anlaşılamadığını, kırıldığını söylüyorsun
birkaç Edirneli dostuna. Ama onlar ne
yapacak? Çık açık açık konuş, anlat. Çok kırıldıysan, alındıysan, gerçekten
bunları hak ettiğine inanmıyorsan anlat her şeyi dobra dobra. O zaman biz de
babalar gibi arkanda duralım. Ne sen kırıl, ne Edirneliler seni kırsın.
Bu Günlük Bu
Kadar.
Bütün bu
yazdıklarımız tarihe not düşsün diye. Kimseyle alıp verme, rövanş değil bu
çaba. Yapılan hatalardan herkes ders çıkarsın, aynı yanlış yollardan geçmesin
diye. Kimse üzülmesin üzmesin, kırılmasın kırmasın diye. Her şeye rağmen sanki
inadına inadına, deniz hiç bitmeyecekmiş gibi davranıp, denizi kurutanları
herkes görsün, anlasın, ibreti âlem olsun diye.
(Devam edecek)
Alıntı: http://www.edirnebasket.com