Sayfalar

9 Kasım 2010 Salı

Yeniden Doğuşun Öyküsü Çanakkale Savaşları


Tarih
19 Şubat 1915–9 Ocak 1916
Bölge
Gelibolu yarımadası
Sonuç
Osmanlı Devleti Kazandı

Kopup geldiler her bir yenden
Sessizce çekip gittiler
Çanakkale Savaşı'nda
Katılan Ülkeler
Ölü
Yaralı
Toplam
Müttefik toplamı
44 072
97 037
141 109
Birleşik krallık
21 255
52 230
73 485
Fransa (tahmini)
10 000
17 000
27 000
Avustralya
7 594
20 000
27 594
Yeni Zelanda
2 701
4 546
7 247
Hindistan
1 358
3 421
4 779
Newfoundland
49
93
142
Osmanlı Devleti
55 801
140 000
195 000
Toplam Her İki Taraf
99 893
237 0 37
336 930

Cumhuriyetimizin temel taşları,
Aziz Vatanımın ana anahtarı,
Çanakkale kahramanları,
Sizi andıkça, anladıkça, anlattıkça layık olacağız bu topraklara.

Çanakkale ve İstiklal Savaşına katılarak Türk milletinin vatan savunmasını verdiği dönemlerde erkek ve kadınlar kadar çok sayıda ki Çocuk Askerler'de önemli görevler üstlenerek destan niteliğinde kahramanlık örnekleri sergileyerek Türk tarihinde yerini aldı.
1909 ve 1914 yılında geçerli olan kanunlara göre “Askeri Mükellefiyet Kanunu” mektep öğrencileri Askerlikten Muaf idiler. Askerlikten muaf oldukları gibi “tescilli” de olabilirlerdi. Buna rağmen pek çok öğrenci bu imkânları kullanmamışlar ve gönüllü olarak Vatan Müdafaasına katılmışlardır.
Türk çocuklarının milli bir sorumluluk şuuru içinde gösterdikleri fedakârlıklar, çektiği çileler ve eziyetlerin özellikle işgal gören yörelerde, çocukların da bir destan niteliğindeki kahramanlık örnekleri sergilenmektedir.
1915 yılı Çanakkale Savaşları sırasında orduya gönüllü asker istenir. Cepheye gönüllü asker istendiği haberi, ülkemizin tüm yörelerindeki liselerinin öğrencileri arasında büyük bir heyecan ve yarışa sahne olur. Bütün gençler isimlerini listeye yazdırabilmek için geceden kuyruğa girerler. Çanakkale cephesine Öğrenciler, sporcular ve okulların müstahdemleriyle birlikte gönüllü koştular. Vatan müdafaasında hazır bulunanlar arasında Müslümanlarla birlikte Gayrimüslim ailelerin çocukları da vardı.
Cepheye koşan bu gençlerin çoğunluğunu başta İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 2 550 tıbbiyeli, Edirne, Konya, İzmir ilin liseleri, Galatasaray Lisesi ve diğer liselerden toplanan gençler eğitim yapma fırsatı bile bulamadan Gelibolu’ya 2 tümen halinde giden gençler bir Anzak baskını sonucu tüm gençler şehit oldu. Bu nedenle, sonraki yıl açılışta İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi siyaha boyandı. Liseler ve Tıp Fakültesi 1921 yılında mezun vermediler. Ayrıca, başta İstanbul, İzmir illerimizdeki spor kulüplerinden birçok sporcu Çanakkale Savaşlarına katılıp ta gelmedi. Gelenlerde gazi olarak hayatlarını şerefle sürdürdüler.
Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Tarih Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nuri Köstüklü yapmış olduğu araştırmaların sunumlarında; Türk milletinin kadını erkeği ve çocuğuyla tek vücut olarak düşmana karşı koyarak yabancı unsurları Türk topraklarından attığını. Türk çocuğu yeri geldiğinde omzunda silahla cephede savaştığını, yeri geldi istihbarat için haber taşıdığını, yeri geldi Türk askerine mermi götürdüğünü. Tabur Komutanı Binbaşı Halit Bey'in kızı 12 yaşındaki Nezahat onbaşının da, elinde silahı asker kıyafetiyle çeşitli muharebelere katıldığını, Ata binmesini ve silah kullanmasını çok iyi bilen bu kız çocuğu Milli Mücadele boyunca 70. Piyade Alayı'nın bir mensubu olarak tam bir asker gibi, cepheden cepheye koştu. Hatta bu Alaya, o bölgede 'Kızlı Alay' dendiğini öğrenmekteyiz.
Çanakkale Savaşları’nın gizli kahramanları keskin nişancı kadınlar, Gelibolu Yarımadası’nda Mehmetçiklerin yanında düşmana karşı mücadele vermiş. Avustralyalı Piyade Er J.C. Davies’in annesine yazdığı bir mektupta Türk kadın savaşçılarından şöyle bahsediyor: “Benim de vurulduğum 18 Mayıs 1915 günü keskin nişancı bir Türk kızı, pusuda çarpışıyordu. Çok sayıda adamımızı vurdu. Ancak gün batmadan bir Avustralyalı tarafından vurulmasına gene de üzüldüm. Tahminen 19–21 yaşlarında bir genç kızdı. Bedeninde tam 52 kurşun yarası vardı.”
Mısır’da yayınlanan The Egyptian Gazette adlı gazetede yer alan ve bir askerin İskenderiye’den  ailesine yazdığı mektubunda, Türk kadın savaşçılardan şöyle bahsedilmektedir: 15 Ağustos 1915 Pazar günü savaşa katıldık. Şarapnel parçaları, makineli tüfek mermilerinin yanı sıra, pusuda ateş eden keskin nişancı Türk kadın savaşçıların ateşi altında adeta cehennemde ilerlemek gibi bir şeydi bizimkisi. Burada çarpışanların çoğu kadın ve kız.”
Yeni Zelanda’dan savaşmak için gelen Otago Birliği’ne mensup bir asker ise keskin nişancı bir Türk savaşçısını yakalamak için operasyon düzenlediklerini, yakalanan kişinin kadın olduğunu gördüklerinde çok şaşırdıklarını söyledi.

Henüz 13 yaşında bir küçük delikanlı…
  • Fotoğrafın üzerinde bir not… “Gönüllü Bombacı” Başka bir bilgi düşülmemiş…
  • Duruşuyla, kararlığıyla, gözlerinden okunan özgüveniyle “Gönüllü Bombacı”…
  • Ne yapmıştı da ona bu sıfatı layık görmüşlerdi?
            Altınordu İdman Yurdu Nasıl Şampiyon Oldu?
İlk adı, Progress [Terakki] olan Altınordu, Kadıköy semtinde kurulan kulüplerdendir. Kısa sürüde güçlü bir kadro oluşturan Altınordu sonraki yıllarda Fenerbahçe, Galatasaray çekişmesinin arasına girmiş, zaman zaman başarılı dönemler geçirmiştir. Fenerbahçe Kulübüyle sık sık çeşitli konularda anlaşmazlığa düşen bu lacivert-kırmızı renkli kulübün bünyesinde Musevi gençler çoğunlukta idi. 1910 yılında kurulan Progress [Altınordu] kulübü ilk kez 1911–1912 sezonu İstanbul lig şampiyonluğunda mücadele etmiştir.
1914 yılında Başkanlığına getirilen Aydınoğlu Raşit Bey’in girişimi ile yapılan olağanüstü kongrede adı Altınordu İdman Yurdu’na çevrilen bu kulüp, Türk olmayan üyelerinin ilişkilerini keserek, yeni bir yöntem ve anlayışla yaşamını sürdürmüştür.
Birinci Dünya Savaşının ilk yıllarında Dâhiliye Nazırı olan Talât Paşa’yı Başkanlığa getiren Altınordulular bu avantajdan yararlanmaya çalışmışlardır. Dâhiliye Nazırı’nın başkanlığa getirerek hem mali destek sağlamış hem de hükümetten destek alarak cepheye asker yollamayan tek kulüp olmuştur. Mali yönden kuvvetlenince yaptığı transferlerle İstanbul liginde şampiyonluk da kazanmıştır.
1916 yılında Fenerbahçe Kulübünden ayrılan Nuri Bey ve 6 arkadaşının Altınordu’ya geçmesi bu kulübün çok güçlenmesine neden olmuştur. İmtiyazlı kulüp Altınordu, güçlü kadrosuyla 1917–1918 sezonunda 28 puanla birinci, Fenerbahçe 23 puanla ikinci, Süleymaniye, Anadolu ve Anadoluhisarı İdman Yurdu takımlarının ardından Galatasaray altıncı olmuştur. Çünkü en iyi futbolcuları cephede savaşan Galatasaray takım çıkarmakta hayli zorlanıyordu. Hatta bazı maçlarda sahaya çıkacak 11 kişiyi temin edemedikleri için hükmen yenilgiler aldılar işte Altınordu ve diğer kulüpler Beşiktaş ve Galatasaray’ın Vatan için şehit düşmeye giden güçlü oyuncularının olmamasını iyi değerlendirip sıralamayı paylaşmışlardır.
İstanbul Liginde üst üste Şampiyonluğunu kazanan Altınordu takımı lig şampiyonluğunun yapılmadığı 1918–1920 yılları arasında oynadığı özel karşılaşmalarda da başarısını sürdürmüştür. Altınordu’nun bu başarılı kadrosu şöyle idi: Nüzhet, Tevfik, Fitil Nuri, Refik, Osman, Sadık, Cafer, Haydar, Cemil, Mümin, Bekir, Refet, Otomobil Nuri.
Bu güçlü kadroya daha sonra Nedim, İbrahim, Badi Şükrü, Fevzi, Balıkçı Emin gibi ünlü futbolcular da katılmıştır. Altınordu Kulübü üyeleri 1920 yılında iki gruba ayrılmıştır. Üyelerin bir bölümü İttihat Spor Kulübünü oluşturmak için caba gösterirken, bir bölüm üye de kulübün yaşamını sağlamaya çalışmıştır. Altınordu takımı tüm bu çalışmalarına rağmen 1924 yılında ikinci kümeye düşmüştür. Altınordu Kulübü daha sonraki yıllarda Fenerbahçe Kulübüne katılmıştır. Futboldan başka çim hokeyi, atletizm, kürek dallarında da çalışmalar yapmış ve başarılı olmuştur.
  • 1918–1919 spor sezonunda 1. Dünya Savaşı ve Mütareke olduğundan yapılmadı.
  • 1919–1920 spor Sezonunda Mütareke ve İstanbul İşgali yüzünden yapılamadı. Bu arada İstanbul İdman Birliğinde de Beşiktaş şampiyonluğu kazandı.
Merakla beklenen Çanakkale Savaşı dönemini, cephe ve cephe gerisini, karşı cephelerle birlikte ele alan “Diriliş” kitabıyla ilgili söyleşi yapan, Selda Güneysu’ya Yazar Turgut Özakman, kitabında;
“Şimdi. Uyumuş ve uyutulmuş bir millet Çanakkale’de diriliyor. Biz ölü değildik ama uyumuştuk, yeniden doğduk. Ne zaman yeniden doğduk. Balkan Savaşı ile Çanakkale Savaşı arasında geçen o bir buçuk, İki yıl arasında. Nasıl olmuştu da bozguna uğramış bir ordu, Çanakkale’de destanlar yazmıştı. Cephe gerisinde yalnız yiğitçe dövüşen askerler yoktu, kahraman, özgürlükçü, çağdaş kadınlar da vardı. İşte ben bu kitapta bunları anlatmaya çalıştım. Zafere susamış halkın, adım adım mutluluğa ulaşmasını, emperyalizmi yeniyor olmasını anlattım. Bugüne dek Batı karşısında ezik durmuş bir halkın, inanılmaz dirilişini anlattım. Ve öyle bir diriliş ki bu, halka yeniden güven veriyor. Bu özgüven sayesinde Türk halkı Milli Mücadele’yi kazanıyor. Tarihte Çanakkale Savaşı’nı kazanamamış olsaydık, ne olurdu düşünmek dahi istemiyorum. Çanakkale, kenetlenmenin, birlik olmanın öyküsüdür. Halka, “Kenetlenirsek emperyalizmi yeneriz” dedirten bir savaştır. O yüzden ki tarih içinde önemi büyüktür. Bu hayret verisi bir olaydır.” söyleriyle tanımlıyor.
Sonuç Olarak
Eğer dünyada emperyalizm varsa savaşlar da olur. Türkler hiçbir zaman emperyalist bir millet olmadık. Osmanlı İmparatorluğu, 600 yılık döneminde Viyana’ya kadar gitti. Ama emperyalist değildi. Sömüren bir imparatorluk değildi. Tam tersi olan bir imparatorluktu. Son zamanlarında da sömürülen bir imparatorluk oldu. Bu nedenledir ki tarih sahnesinden silindi.
Peki, ne yapılabilir? O zaman akıllı, uyanık ve tetikte olacağız. En önemlisi de tarih bileceğiz. Tarihin tekerrürünü engellemek adına tarih bileceğiz. Çünkü tarihi bilirsek milletçe daha kolay kenetleniriz.
Kaynak:


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder