Sayfalar

6 Nisan 2011 Çarşamba

6 Nisan 2011 UNESCO Evliya Çelebi’nin 400. Doğum Yılını Kutluyor


UNESCO Evliya Çelebi’nin  
400. doğum yılını kutluyor

UNESCO, bu yıl Evliya Çelebi’nin 400. doğum yılını, örgütün benimsediği yıldönümleri arasına aldı.
Türk büyükleri arasında mümtaz bir yere sahip ve dünyanın iyi tanıdığı şahsiyetlerden biri olan Evliya Çelebi, seyyahların başında gelir. Yarım asır boyunca gezip dolaştığı yerleri titiz bir şekilde anlattığı ve âdeta oya gibi işlediği on ciltlik Seyahatnâme’si dünyanın saygın eserleri arasında yerini almıştır. Değişik dillere çevrilen Seyahatnâme’nin, günümüz Türkçesinde yapılmış tam bir yayımı yoktur. Osmanlı döneminde sansür kurulları tarafından sakıncalı görülüp çıkarılarak eski harflerle yayınlanmış, daha sonra yayıncılar tarafından lüzumsuz görülerek eserden çıkarılmış bölümleri bulunan yayınlar, Seyahatnâme’yi tam olarak yansıtmamaktadır.
Hakkında fazlaca yazı yazılan ve çok geniş bir bibliyografyaya sahip olan Evliya Çelebi için enstitüler kurulmuş, ulusal ve uluslar arası sempozyumlar düzenlenmiştir. Pek çoğu yabancı araştırmacalar tarafından hazırlanan birçok yayın, kültür tarihi içinde yerini almıştır. Ülkemizde oluşturulan yanlış kanaat e eksik bilgi sonucu Seyahatnâme hak ettiği ciddiyetle ilgi görmemiştir. Yabancı araştırma ve yayınlar çoğaldıkça ülkemizde de ilgi artmaya başlamıştır.
Evliyâ Çelebi, Seyahatnâme’sinin üçüncü cildinde Anadolu, Arabistan ve Rumeli üçgende yaptığı geziler, yaşadığı ilginç olaylar, anlatılmaya değer yerler, şaşılası ve tadına doyulmaz güzelliklerle örüyor kozasını. İki eski Türk payitahtı Konya ve Edirne bu cildin gözdesi gibi. Bu iki şehir için kaleme alınmış küçük birer monografi bu bölümlerdedir. 

Evliyâ Çelebi’nin Hayatı
Evliya Çelebi, 17. yüzyılda yaşamış dünya gezgini bir büyük yazarımızdır.
Asıl adı Derviş Mehmed Zillî olan Evliya Çelebi'dir. Kendi anlatımıyla (10 Muharrem 1020) 25 Mart 1611 yılında İstanbul Unkapanı'nda doğdu. Babası Derviş Mehmed Zilli, I. Süleyman’dan I. Ahmed’e kadarki padişahların kuyumcubaşılığında bulunmuş ve seferlere katılmıştır. Çelebi ailesi aslen Kütahyalı olup, fetihten sonra İstanbul'a yerleşmiştir.
Evliya Çelebi, çok iyi bir öğrenim gördü. Önce mahalle mektebine gitti. Daha sonra Şeyhülislam Hamit Efendi Medresesi'ne girdi. Burada yedi yıl okuduktan sonra saraya özgü bir okul olan Enderhun'a devam etti.
Okul öğreniminin dışında özel hocalardan Kur'an, Arapça, güzel yazı, musiki, beden eğitimi ve yabancı dil dersleri aldı. Kur'an'ı ezberleyerek hafız oldu. Babasından tezhip, hat ve nakış öğrendi. Musiki ile ilgilendi. Enderuna alındı ve dört yıl kalarak sipahi oldu. Dayısı Melek Ahmed Paşa'nın aracılığıyla Sultan IV. Murad'ın hizmetine girdi. IV. Murat’ın son zamanlarında Enderun’da dört yıl kalarak sipahi oluyor. 1682'de Mısır'dan dönerken yolda ya da İstanbul'da öldüğü sanılmaktadır.
Ömrünün ilk 30 yılını İstanbul’da geçirdikten sonra, gezilerine 1630 yılında gördüğü bir düş üzerine önce İstanbul’u dolaşarak başlıyor; 1640’ta bursa, İzmit, Trabzon’a, 1645'te Kırım'a Bahadır Giray'ın yanına gitti. Yakınlık kurduğu kimi devlet büyükleriyle uzak yolculuklara çıktı, savaşlara, mektup götürüp getirme göreviyle, ulak olarak katıldı. 1645'te Yanya'nın alınmasıyla sonuçlanan savaşta, Yusuf Paşa'nın yanında görevli bulundu.1646'da Erzurum Beylerbeyi Defterdarzade Mehmed Paşa'nın muhasibi oldu. Doğu illerini, Azerbaycan'ın, Gürcistan'ın kimi bölgelerini gezdi. Bir ara Revan Hanı'na mektup götürüp getirmekle görevlendirildi, bu sebeple Gümüşhane, Tortum yörelerini dolaştı. 1648'te İstanbul'a dönerek Mustafa Paşa ile Şam'a gitti, üç yıl bölgeyi gezdi. 1651'den sonra Rumeli'yi dolaşmaya başladı, bir süre Sofya'da bulundu. 1667-1670 arasında Avusturya, Arnavutluk, Teselya, Kandiye, Gümülcine, Selanik yörelerini gezdi.
Elli yıl sürdüren gezilerinde üç kıtada Osmanlı İmparatorluğu’nun uzak yakın hemen tüm kent ve ülkelerini görmüştür. Gezdiği yerlerde geçen olayları, onlarla ilgili gözlemlerini aktarırken orada kullanılan kelimelerden de örnekler verir. Bu örnekler, dil araştırmalarında, kelimelerin kullanım ve yayılma alanını belirleme bakımından yararlı olmuştur. Gördüğü bu yerleri de on ciltlik “Seyahatnâme” adlı yapıtında anlatıyor. Yalın, içten, özentisiz bir anlatımla yazarak halk dilini doğal haliyle korumayı başaran Evliya Çelebi’nin bu eseri Divan edebiyatımızın en büyük gezi yapıtı olarak gösterilir.
Yaşadığı çağda, müziğe, yazıya, güzel sanatların ve sporun her türlüsüne merakı olan Evliyâ Çelebi, gezip gördüğü yerleri, başından geçen çoğu kez nükteli bir dil, hatta sevimli bir abartmayla anlatır. Usta bir romancı kimliğiyle yazdıklarında zaman zaman dönemin yazarlarının yazdıklarından da yararlanmıştır.
Evliya Çelebi belli bir süre içinde, özdeş zamanda geçen iki olayı, yerinde görmüş gibi anlatır, böylece zaman kavramını ortadan kaldırır. Seyahatname'de, yazarın gezdiği, gördüğü yerlerle ilgili izlenimler sergilenirken, başlı başına birer araştırma konusu olabilecek bilgiler, belgeler ortaya konur. Bunlar arasında öyküler, türküler, halk şiirleri, söylenceler, masal, mani, ağız ayrılıkları, halk oyunları, giyim-kuşam, düğün, eğlence, inançlar, komşuluk bağlantıları, toplumsal davranışlar, sanat ve zanaat varlıkları önemli bir yer tutar.
Evliya Çelebi insanlara ilgili bilgiler yanında, yörenin evlerinden, cami, mescid, çeşme, han, saray, konak, hamam, kilise, manastır, kule, kale, sur, yol, havra gibi değişik yapılarından da söz eder. Bunların yapılış yıllarını, onarımlarını, yapanı, yaptıranı, onaranı anlatır. Yapının çevresinden, çevrenin havasından, suyundan söz eder. Böylece konuya bir canlılık getirerek çevreyle bütünlük kazandırır. Seyahatname'nin bir özelliği de değişik yöre insanlarının yaşama biçimlerine, davranışlarına, tarımla ilgili çalışmalarından, süs takılarına, çalgılarına dek ayrıntılarıyla geniş yer vermesidir. Eserin bazı bölümlerinde, gezilen bölgenin yönetiminden, eski ailelerinden, ileri gelen kişilerinden, şairlerinden, oyuncularından, çeşitli kademelerdeki görevlilerinden ayrıntılı biçimde söz edilir. Evliya Çelebi'nin eseri dil bakımından da önemlidir.
Evliyâ Çelebi ve “Seyahatnâme”sine yaşadığı dönemde kimse değer vermemiştir. O dönemde süslü yazı kaleme almak makbul sayıldığından, olduğu gibi görünen ve gördüğünü yazan Çelebi, belki bu yüzden dikkate değer bulunmamış, kendisinden hemen hiç söz edilmemiştir.
Ayrıca, Evliya Çelebi'nin Seyahatname'si çok ün kazanmasına rağmen, ilmi bakımdan, geniş bir inceleme ve çalışma konusu yapılmamıştır.

Evliyâ Çelebi den ilk söz eden yazarlar
“Seyahatnâme”nin önemine ilk dikkat çeken tarihçi J.V.Hammer olur ve “Seyahatnâme”den söz ederken kısaca Çelebi’nin yaşamöyküsünü aktadır.
F.Babinger “Müntehabat-ı Evliya Çelebi” başlığıyla yayımladığı kitapçıkta gözbağcılık ve sihirbazlık öykülerine yer verince Çelebi’nin abartıcı ve hayalperest oluşu gibi bir kanının yayılmasına yol açacaktır.
Evliyâ Çelebi, 400 yıldır edebiyatımıza ışık tutmakta ve hâlâ ondan öğreneceğimiz birçok şey vardır.
Bizlere Evliyâ Çelebi’yi gazetesinin köşesinde hatırlatan Refik Durbaş’a teşekkür ederim.
Yazımı bitirirken, Yeni Kredi Yayınlarının Günümüz Türkçesiyle Seyit Ali Kahraman ve Yücel Dağlı’nın hazırladığı Evliyâ Çelebinin 10 ciltlik dizisini fırsat bulursanız okumanızı öneririm.
Kaynaklar
 -  Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, Evliyâ Çelebi 3. cilt- 1 ve 2 Kitap, Hazırlayanlar: Seyit Ali Kahraman-Yücel  
    Dağlı, Yapı Kredi Yayınları-2353, 1. Baskı İstanbul Haziran 2006, Giriş s.v.
 -  Refik Durbaş, “Gezdi, gördü, iyi ki yazdı”, Kültür Cumhuriyet Gazetesi 5 Nisan 2011, s.16.
 -  http://tr.wikipedia.org/wiki/Evliya_%C3%87elebi



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder