Sayfalar

5 Temmuz 2012 Perşembe

651. Kırkpınar Yağlı Güreşleri ve Kültür Haftası Perşembe günü yazısı

Türklerin Yağlı Güreşi Öğrenmeleri
Yağlı güreş, Rumeli’de, Deliorman’da, Trakya’da ve Anadolu’nun Ege ve Batı Karadeniz bölgesinde yapılır. Yağlı güreşin Türk güreşi olup olmadığı konusunda pek çok söz söylenmiş ve yazılmıştır. Yazarların çoğu da bu güreşin Türklere, Yunanlılardan veya Bizanslılardan geçtiğini söylerler.
Gerçekte ise “Alaturka güreş” dediğimiz yağlı güreş, tamamen Türklere özel bir güreş türüdür. Ne eski Yunanlılar, ne Batı Anadolu’da yaşamış uluslar, ne de Bizanslılar bu gün yapılmakta olan yağlı güreşi hiçbir zaman yapmamışlardır. Yağlı güreşin yapılış şekli, genel kuralları, Yunanlıların ve Bizanslıların yapmış oldukları yağlanarak yapılan güreşe hiç benzemez.
Türkler, din, ilim ve sanat da, her zaman iyiye, en güzele yönelmekte ve onu benimsemekte hiçbir zaman güçlük çekmemişlerdir. Başka uluslardan her aldıklarını, kendi örf ve geleneklerine göre uygulayarak, Türklüğe özel bir biçimde uygulamışlardır. Orta-Asya çadır mimarisinden sonra, İslâm sanatından esinlenerek nasıl ki yepyeni bir Selçuklu ve Osmanlı mimarisi yaratarak Türklüğe özgü “Kartal, şahin, koç, at…” gibi ongun’larını mezar taşlarına kale kapılarına, cami duvarlarına, türbelerine işlemişlerse, Yunanlıların ile Bizanslıların yağlanarak yaptıkları güreşi de görünce, karakucak güreşine uygulayarak tamamen Türk’e özel yepyeni yağlı güreşi ortaya çıkarmışlardır.
Eski Yunanlıların her dört senede bir yaptıkları olimpiyat oyunlarında; tanrılar adına yapılmış tapınakların şerefine düzenlenen oyunlarda yaptıkları güreş, iki türlüdür.
1.      Güreşçilerden birinin üç defa dizleri üzerine çökmesiyle yenik sayılan güreş türü.
2.      “Pancrattum volutatorium” denilen güreştir. Bu güreşte hasımlardan birisi yenilgiyi kabul edinceye kadar (pes edince) devam eder. Bu tür güreşte, her türlü oyun yapmak, kol, bacak bükmek, hasmın canını acıtmak, zor durumlara sokmak kurallara aykırı değildir.
Yarışmayı kazan güreşçilere eşya cinsinden ödüller veriler ve boynuna çelenk asılır. Kazanılan ödüllerin, mutlaka tanrı adına tapınağa verilmesi gerekir.
Yarışmaya çıkacak güreşçiler, masaj yaptırdıktan sonra zeytinyağı ile yağlanıp vücutlarına çok ince kum sürer ve çıplak olarak güreşirlerdi. Bayanların ve kız çocuklarının da bu yarışmaları seyretmesi yasaktı.
Türklerin yapmış olduğu yağlı güreş ile Yunanlıların yapmış olduğu güreş arasında ki benzerlik sadece yağlı oluşundan başka bir şey değildir.

Yağlı güreşlerin Anadolu içinde yapılmayışı sadece Rumeli’ye, Bizans’a, İstanbul çevresinde kalmış olması göz önünde tutularak, bu güreşin bu yörelere evvelce yerleşmiş Türkler tarafından Yunan güreşinden esinlenerek yapıldığını göstermektedir.
Yağlı güreş de, karakucak güreşi gibi en çok düğünlerde, Yunan-Rum’ların buluşu olan panayırlarda yapılır.
Düğünlerde yapılan güreşin yapıldığı gün, karakucakta olduğu gibi gelinin oğlan evine getirildiği Perşembe günüdür. Panayırlarda ise genellikle son günü yapılır.
Rumeli’de, Pazar ve yortu amacıyla yapılan panayırların süresi değişiktir. En az bir gün, en çok da onbeş gün sürer. Bu panayırlardan bazıları alış-verişinin çokluğu, bazısı da güreşlerinin önemi nedeniyle ün yapmıştır. Güreşleriyle ün yapan panayırlardan başında, Edirne’nin Ortaköy bucağına bağlı “Simavina” ve “Sarıhızır” köyleri arasında ki çayırlıkta yapılan “Kırkpınar” ile Lüleburgaz, Hayrabolu ve Pehlivanköy panayırları gelir.
Kırkpınar panayırı da dâhil olmak üzere bütün panayırlarda ilk önce hayvan, mal alım-satımı olur. Son günü de güreş, at, yaya koşusu gibi spor müsabakaları yapılırdı.
Yağlı Güreşçi nasıl yetişir?

Yağlı güreşe başlayan sporcular önceleri akranlarıyla boğuşarak büyümüş olduğundan genellikle diğer sporlarda ki gibi kaslarının kültürfizik hareketleriyle kuvvetlendirilmesini gerektiren ön çalışmalara gerek duymazlar. Güreş sporuna gönül vermiş olan sporcular büyüklerinden gördükleri oyunları uygularlar. Gençlik çağına geldiklerinde yeteneği olanlar, akranları arasından seçilerek kendisini gösterirler. Genç güreşçi inandığı, yetişmiş güreşçinin yanında çırak olarak akranlarıyla güreş yapmaya başlarlar. Katılmış olduğu güreşlere kendisinden büyük güreşçiyle gitmeye başlar. Onun artık bir ustası vardır. Yağlı güreşte usta çırak ilişkisi önemlidir.
ü Pehlivanlıkta her şeyden önce ahlâk gelir. Ahlâkı iyi olmayan bir güreşçi, ne kadar kuvvetli ve ne kadar tekniği üstün olursa olsun, kısa bir süre sonra her şeyini yitirir. Çevresinde sevilmez, saygı görmez.
ü Atalarımız “Aşk olmayınca meşk olmaz” demişlerdir. Eğer bir güreşçi güreşi gönülden sevmezse, onun sıkıntılarına, zorluklarına ve güçlüğüne katlanması imkânsızdır.
ü Vücudunun yağlı güreş sporuna elverişli olmalıdır. Gerek kemik yapısı, gerekse iç organları sağlam olmayan bu sporu yapmamalıdırlar. Asla başarılı olamayacağı gibi sağlığını da kaybeder. Ergenlik çağına gelip serpilmeye başladığı zaman, mutlaka bir uzman doktora görünmesi gereklidir.
ü Yağlı güreş yapacak olan sporcu mutlaka iyi bir usta bulmalıdır. Hiçbir sanat kendi kendine öğrenilmez.
Yukarıdaki özellikleri taşıyan yetenekli bir genç, işlenmemiş mermer taşı gibidir. O taşı işleyip anıt haline getirecek bir ustaya nasıl ihtiyaç varsa, o güreşçiyi de yetiştirecek bir “Usta”ya mutlaka gereksinme vardır.
Güreş alanlarında birdenbire parlayan iyi bir güreşçinin “Ustası kimmiş?” diye sorulur. Onun başarısı, ustasını yüceltir, kötülükleri ve başarısızlıkları da ustasını küçültür. Bu nedenledir ki, şöhretli güreşçiler kendilerine “Çırak” olmak isteyen gençlerde, yukarıdaki özellikleri arar, eğer bulurlarsa kabul ederler. 
Devamı Var
No: 5 Temmuz 2012 günü Edirne Yenigün Gazetesinde yayınlanmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder