Selimiye’de İnsan
Zincirine Halka Olmak
Sahiplenmek çok güzel bir şeydir ve
mutlu eder insanı. İçinde oturduğumuz evleri yapanlar kendileri oturmasa da
orada; “bu evleri ben yaptım” der o sokaktan geçerken. Kaldırımları döşeyen
işçiler kendi dizdikleri taşların üzerinde daha mutlu ve güvenli yürürler.
Filmlerde seyretmekteyiz belki ama
özenir ve gıpta ile bakarız; bahçıvan, dalını budadığı villanın ağacının
kuruduğunu gördüğünde üzülür. Emeği vardır, alınteri vardır çünkü.
Olmaması gereken ama ne yazık ki olan
bir gerçeği görmek gerek; insanlar yaptığı işten uzaklaşıyorlar. Bu doğal bir
şey değil ve umudum odur ki yeniden doğallığa dönülecektir. Çünkü ondan kopsak
da, koparılsak da, özlemimiz durmaktadır içimizde. İnsanın doğallığında vardır sahiplenmek
ve insan doğallıktan koptuğunda mutsuz olmaktadır. Yapılan iş ne kadar sıradan
da olsa o işi yapan kişi biricik olduğunu bilmek ister.
Modern denen üretim ilişkileri aslında
bizleri doğallıktan, işimizden kopardı. Kent yaşamı da, kentli olmak da aynıdır.
Kişiler emek verdiği yeri sahiplenirler ve korurlar. Evimizi, bahçemizi
koruduğumuz gibi.
Sahiplenme ile eğitim arasında, dünyaya
bakışlar arasında bir ilişki vardır belki ama bu bilimsel bir çalışmadır. Benim
önemsediğim ve doğallığımızda olan; evimize, evimizin bulunduğu siteye,
sitemizin bulunduğu sokağa, sokağımızın bulunduğu caddeye, caddemizin bulunduğu
mahalleye ve mahallemizin bulunduğu kentin sahiplenilmesidir. Bizler bunları
sahiplenmek zorundayız. Bizler soyut algılara değil de bu somut duruma sahip
çıkabilsek ülkemize ve dünyaya da sahip çıkma bilincimiz artacaktır. Koruma ve
kollama bilinci olan toplumlar daha mutlu toplumlardır.
Tesellim odur ki, Edirne koruma ve
kollama bilinci gelişmiş kentlilerden oluşmakta. Bunu daha önceleri de gördüm
ve 9 Nisan Pazartesi günü yapılacak etkinlik hazırlıklarında da izledim. Ve
Selimiye’nin çevresinde oluşacak insan zinciri Edirne’nin bu doğallığını,
insani yapısını tüm dünyaya kanıtlayacaktır.
Edirne Kent Konseyi benzeri görülmemiş
bir örnek sergiliyor. UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi’ne giren 10 yer
var ülkemizde. Hiçbirisinde bu çeşit bir etkinlik yaşanmadı. Bu ilki yaşamaya
binlerce insan gelecektir Pazartesi günü.
Kentleri kurumlar temsil eder. Yapılan
işleri de doğal olarak kurumlar yapmaktadır. Ama kurumlara yön veren, kurumları
hatalardan koruyan kentlilerin dinamiğidir. UNESCO
Selimiye’yi listesine almakla sadece ilgili kurumlara görevler vermedi.
Kurumlar resmi işlerini elbette yapacaktır ve kentlilerin talepleri ile de daha
güzel yapacaktır. Ancak Selimiye sadece bekçilerle, içinde çalışanlarla, namaza
gidenlerce, kurum amirlerince veya alan yönetimi sorumluları ile korunacak bir
yer değildir.
Yüzlerce yıl önce yapılan bir eserin
duvarında taşımız, temelinde toprağımız, harcında suyumuz olmayabilir. O eseri
yapanların, yaratanların çocukları da olmayabiliriz. Ama gölgesinde
çocukluğumuz geçti, minaresinden yayılan ses ile saatimizi ayarladık,
ibadetimizi yaptık ve ruhi mutluluklarımızı yaşadık. Ölülerimizi kaldırdık
önünden, övünerek konuklarımıza gezdirdik dört bir yanını. Selimiye’yi gezmeye
gelenlerden sağladık ekmeğimizi; ciğer sattık, mis sabunu sattık, havlu sattık,
çay sattık… Gurbetlerde övündük, görünce fotoğrafını kartpostallarda, izleyince
belgeselini televizyonlarda dikkat kesildik çevredekilere omuzlarımızı
kabartarak.
Tüm bunların yanında UNESCO denen
evrensel değerdeki kurum bizi onurlandırarak korumasına aldı Selimiye’mizi.
İşte zincire katıldığımızda diyeceğimiz var UNESCO’ya, dünya insanlarına; “size
teşekkürler, bakın biz de koruyoruz Selimiye’yi, sizler gelin bu muhteşem sanat
harikasını izleyin diye bizler varız burada…”
Bir bakıma bu işin resmi muhataplarına
destektir bu etkinlik, diğer yandan baskıdır belki de. Çünkü kentin sahibi
kentlilerdir. Kurumlar ve temsilcileri geçicidir. Kentli sahiplenmediğinde
kentini ve eserlerini, sokaklar çöpten, eserler viranelikten kurtulamaz.
Valiliğin, belediyenin desteği önemlidir
ve bu işin uzmanı olarak belediye adına sorumlu olan alan yönetimi sorumluları
sevinmeli, teşekkür etmelidir zincire katılanlara.
Modernleşme adına, gelişme adına yapılan
ranta dayalı yanlış şehircilik anlayışına rağmen övünç kaynağımız olan
Selimiye’nin silueti henüz bozulmamıştır. Ancak ciddi bir tehlikeyi de
vatandaşlar olarak görmekteyiz, üzüntü duymaktayız. Farklı açılardan bakan ve
siyasi olarak yönetimlerde bulunan kurum temsilcilerinin göremediği, görüp
tavır alamadığı bu üzücü durumdan teknik ve mesleki sorumlu alan
yöneticileridir. İnsanlığın kazanımları sonucunda oluşan ve evrensel ilkelere sahip
olan UNESCO kararlarının gerçek anlamda hayata geçmesinde en büyük sorumlu da
onlardır. Bilimsel ve mesleksel anlayışlarından taviz vermeden UNESCO
kararlarının Selimiye ve Külliyesi’nde hayata geçmesi için gerekirse kentlileri
arkalarına almalıdırlar ki zincir bir vesiledir.
Koca Usta Mimar Sinan, “en büyük eserim”
dediği Selimiye’nin çevresinde zincir olup eserini koruyanları görecektir ve
“iyi ki bu eserimi Edirnelilere armağan etmişim” diyecektir.
İşte bu nedenle 9 Nisan Pazartesi günü
saat 12.00 de Selimiye’de, İnsan Zincirinde olmalıyız. İnsan zincirinde bir
halkası olmak geleceğe aktaracağımız bir mutlu anımız olacaktır.
Kaynak Ziya Gökerküçük http://hudutgazetesi.com/813/selimiyede-insan-zincirine-halka-olmak.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder