Prof.
Kemal Karpat’tan
Bir Göç Hikâyesi
Gazeteci Emin Tanrıyar’ın Prof. Dr. Kemal Karpat ile yaptığı uzun soluk
nehir söyleşisi kitabı “Dağı Delen Irmak: Kemal Karpat Kitabı” geçtiğimiz
yıllarda yayınlanmıştı.
Karpat’ın hayat
hikâyesi oldukça ilginç, öğretici ve renkliydi. Yazar, Balkanlardaki Türklerin
sistematik bir şekilde devam eden göçünün sosyal ve siyasi sebepleri üzerinde
geniş izahatlarda bulunur.
Edebiyatçı olmayı çok
istediğini, buna hazırlandığını ama kendini bir anda sosyal bilimler alanında
bulduğunu belirtir.(s.565) Edebiyatçı olsaydı ne kadar başarılı olurdu bunu
bilemeyiz ama göç konusunda hafızasından silinmeyen, 12-13 yaşlarında yaşadığı
bir olayı öyle ustalıkla anlatır ki okuyanların çarpılmaması mümkün değildir.
Aynı zamanda
muhacirliğin ne hazin bir trajedi olduğunu insanın gözleri önüne serer. Yazar,
8–10 arabayla Anavatana göç etmek için hazırlanan akraba ve köylülerin köyden
ayrılma sahnesini şöyle anlatır:
“ O civarlarda. Nihayet diğer köylerden arabalar da geldi. Yol kenarına
dizildiler. Tanımadığım insanlar, çocuklar, hatta köpekler, kediler arabadan
indiler, ‘Hadi hazır mısınız, vatana göçüyoruz, gidelim’ dediler. Babadağ’da
oturan ve imamlık yapan uzaktan akrabamız Salim Hoca, tam hareket edilecekken,
‘Durun!’ dedi. O zaman ilk defa tarihle göçün, acının kaynaştığını gördüm.
Salim Hoca’nın geçmişinin ne olduğunu, bilgisinin nereden geldiğini bilmiyorum,
fakat orada çok etkileyici bir nutuk çekti: ‘Biz bu topraklara gelmişiz, burada
herkesle kardeş gibi yaşamışız. Dedelerimiz, büyük dedelerimiz yüzlerce yıl
burada yaşamış, hepsi burada gömülü. Bu topraklar bizim kanımıza işlemiş ve
şimdi biz kurbanız. Gidiyoruz, vatanımıza dönüyoruz. Bir rüya varmış bir zaman,
rüya bitti, dönüyoruz vatana. Buraları terk ediyoruz. Mağlup olarak dönüyoruz!’
Heyecanlanarak devam etti: ‘Gerçi yenildik ama yok olmadık. Şimdi yeni bir
geleceğe doğru gidiyorsunuz. Ve siz geleceğin kahramanları, hadi çıkarın
kalpaklarınızı!’ Rumenler, Bulgarlar toplanmış seyrediyorlar; ‘Hadi
kalpaklarınızı çıkarıp bu adamlara selam verin’ diye bitirdi. Kalpak çıkarmak
orada hürmet ifadesidir, herkes kalpağını çıkardı ve sonra tekrar taktı. Salim
Hoca, ‘Hadi yürüyün artık’ dedi ve arabalar yavaş yavaş yola koyuldu. Yola
koyuldular ama yavaş yavaş, yolda biraz bayır yukarı ya, atlar sanki gitmek
istemiyorlarmış, sanki o toprakları terk etmek niyetinde değillermiş gibi
adımlar ağır ağır, gönülsüzce atılıyor. Ve kafile yavaş yavaş köyümüzden
çıkmaya başladı; köpekler havlıyor, gitmek istemiyorlardı…Yurdundan ayrılmak ne
kadar acıymış!... Kim olursa olsun, Allah korusun… Zorla kopar gibi, arabalar
gıcırdayarak, atlar istemeyerek, kadınlar ağlayarak, çocuklar sızlayarak,
erkekler başı öne eğik arkaya bakmamaya gayret ederek Köstence’nin yolunu
tuttular. Ormana giden yol, mezarlığın yanından geçiyordu. Sanki emir
verilmişçesine bütün arabalar mezarlıkta durdu. Herkes arabadan indi, çoluk
çocuk mezarlığa doğru avuçlarını açarak dua ettiler. O manzara hiçbir zaman
gözümün önünden silinmez. Yurduna, her şeyine veda edip giden bir sürü insan
durmuş, dua ediyor… Sonra kervan tekrar yola koyuldu ve yavaş yavaş tozlar
içerisinde eridi gitti. Nereye? Anadolu’ya. Sonra akşam hayat dolu o evler
kapkaranlık, bomboş kaldı. Baykuşlar geldi hemen, sanki oradan ölü çıkmış gibi
acı acı bağırdılar. Bir süre göçmenleri takip eden köpekler bir yerde durup,
sılaya, terk ettikleri yere dönüp havlayarak sahiplerini aradılar. Sahipleri
ise çoktan Anadolu yolunu tutmuşlardı. Havladılar, havladılar… Kimse onlara kapı
açmadı, yemek vermedi. Etraf bomboştu. Ondan sonra geldikleri yola dönerek,
giden arabalara ulaşmaya çalıştılar. Bazıları ulaştı, bazıları yolda ölüp
kaldı. Yani köpek dahi doğduğu yeri terk etmek istemiyordu.” (Emin
Tanrıyar (Söyleşiyi yapan), Dağı Delen Irmak: H.Kemal Karpat Kitabı, s.44, Ekim
2008, Ankara, İmge Kitabevi Yayınları
Alıntı 23.09.2012 http://www.rubasam.com/NewsDetail.Asp?NewsID=1361&Title=Prof.-Kemal-Karpat’tan-Bir-Göç-Hikâyesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder