“Türk
pehlivan doğar, pehlivan ölür”
“Türkler
ata binmeyen,
güreş yapmayan erkeğe kız vermezlerdi”
651. Kırkpınar Yağlı Güreşlerine katılacak 66 Baş Pehlivan
Tarihsel açıdan sporu ele aldığımızda,
değişik özelliklere sahip ülkelerin, bazı spor dallarında daha etkin
olduklarını görüyoruz. İklim, fizyoloji, kültür, vb. gibi unsurlar toplumların
kendi yapılarına uygun spor dallarında geliştiklerini, kendi özelliklerine
uymayan spor dallarında ise geri kaldıklarını ortaya koymuştur. Coğrafi
özellikler, yaşama biçimi, spor alanında farklılaşmayı getirmiş ve bazı sporlar
ülkelerin adıyla anılır. Eski Türklerde
büyük bir tutku olan ve günlük yaşamdan ayrılamayan güreşin, başlangıç yılları
tam olarak belirlenememiştir. Ancak Koryaklar’ın
tahtadan yaptıkları süs eşyalarının üzerinde güreşçi figürlerinin bulunmasına
bakılırsa, güreşin ne kadar eski bir spor olduğu anlaşılabilir. M.Ö. 13.
Yüzyılda yaşamış Hiyung-Nu Türklerinde güreş, en yaygın mücadele sporuydu. Sümerlerde
de güreşin yaygın olduğu, hatta yılın belli dönemlerinde güreş bayramları
yapıldığı tarihi buluntularla kanıtlanmıştır. Oğuz Türklerinde güreşin her türü
yer verildiği de Dede Korkut Destanlarından anlaşılmaktadır. Gılgamış ve Dede
Korkut Destanları, Sümer, Akat tarihleri ve tüm buluntular, güreşin ilk kez
Türkler tarafından yapıldığının kesin kanıtlarıdır. Türklerin geleneksel
sporlardan olan güreşin, çok erken devirlerde kurallara bağlanarak hakem
gözetiminde yapılmış ve yenme-yenilme durumlarının açıkça tanımlanmış olduğu
yönündeki malumatlar, karmaşık bir mücadeleden medeni bir sportif karşılaşmaya
geçişin uygulanışından alınan zevk dışında herhangi bir dış amaç taşımaksızın
da güreş tutma gibi ideal bir anlayışa yaşlaşmanın erken izlerini
yansıtmaktadır. Erken devir Türk kültür çevresinde güreşin oldukça değişik
sebeplerle uygulandığı anlaşılmaktadır.
Ünlü tarihçi Harold Lamp, Cengiz Han
adlı kitabında Türlerden söz ederken; “Türkler ata
binmeyen, güreş yapmayan erkeğe kız vermezlerdi” diye yazmaktadır.
Güreş, eski Türklerin bayram günlerinden
biridir. Türk boylarında sonbahar ayları içinde, sadece güreşlerin yapıldığı
büyük şenlikler düzenlenirdi. Ölüm merasimlerinde bile güreş tutan Türklerde
güreş sporu, bir yaşam biçimi şeklinde hep devam etmiştir. Eski Türklerde Karakurum ve Tanrı dağları dolaylarından çok
ünlü “demir Kuşaklı” pehlivanlar çıkmış, bunlar destanlara konu olmuşlardır.
Türk tarihinde güreş sporunun ayrı bir önemi ve değeri vardır. Tarihimizin
hemen hemen her safhasında ve toplumun her seviyesindeki insan grupları içinde
ilgi görmüş, benimsenmiş, isteyerek ve severek uygulana gelmiştir. Hatta bu
alanda çeşitli devirlerde kahramanlar yaratılmıştır. Bu nedenledir ki Türklerde
güreş sporunun diğer bir adı da “Ata Sporu” olmuştur. Amacı ne
olursa olsun, güreşle ilgilenen toplulukların başında Türk boyları gelmektedir.
Güreşin, Türk kavramı ile bütünleşmesi uzun
bir tarihi geçmişe ve Türklerin anavatanı Orta Asya’ya kadar gitmektedir. Orta
Asya’da Karakurum, Altay ve Tanrı
dağları çevresinde ve bu dağların eteklerinde başlayan ve o günden bugüne kadar
gelen tarih şeridinin her döneminin, saraydan kışlalara, yerleşik yaşamdan
geçerlere ve çobanlara kadar Türk milletinin her ferdi güreş sporunu yarışma,
eğlence, gösteri ve sosyal statü göstergesi olarak benimsenmiş ve
uygulayagelmiştir. Göktürklerden başlayarak Hunlar, Uygurlar, Selçuklular ve
diğer Türk devletlerinde “Güreş ve Kuvvet” Türklerle
bütünleşmiştir.
Çinli yazarların Türkler için; “Türkler içten, dürüst, ihtiyatlı ve uzak görüşlü olan cesur (pehlivan)
insanlardı”
diyebilmektedir.
Güreş, Türk toplumunun milli sporudur.
Eskiden beri Türk gençliği güreşle kaynaşmış, onunla doyasıya uğraşmıştır. Öyle
ki güreş yiğitliğin, mertliğin, arkadaşlığın ve sevginin ifadesi olmuş. Eski
Türk boylarında sonbahar ayları içinde, sadece güreşlerin yapıldığı büyük
şenlikler düzenlendiği bilinmektedir. Yine ramazan güreşleri ve Cuma güreşleri
bu doğrultuda yapılmıştır.
Tarihi buluntular ve belgelerin yazdığına
göre, güreş, Türklerin Orta Asya’dan göç etmeleri sonucu batıya yayıldı. Eski
Türklerin beden eğitimi ve idmanlarla ilgili çalışmaları Ergenekon, Manas, Oğuz
Kaan, Dede Korkut ve Gılgamış destanlarından da öğrenilmektedir. Tarihçiler,
eski Türklerde yapılan güreşin birkaç saat ya da gün bazıları üç-dört, dokuz,
onbeş ya da aralıklı bir ay olarak kaydetmektedir. Güreşe “yıkışma”
deniliyordu. Eski Türklerin bir kolu ve Oğuz Türklerinden olan Osmanlı Türkleri
Anadolu Selçuklu Türklerinin devamı olan hükümetlerini kurdukları zaman, Doğu
Roma İmparatorluğu’nun güreş stilini görmüşlerse de, bu güreş tarzı ile
ilgilenmemişlerdir. Yaşantısı sürekli olarak doğa ile savaşmakla geçen eski
Türkler milattan üçbin sene evvel güreş yaptığını söyleyebiliriz. Türklerde
güreş kültürünün gelişmesinde cesur ve savaşçı bir millet olma özelliklerinin
yanında, güçlü olma, hareketli olma ve dini inançların, tabiata ve kuvvete
tutkun karakteristik özelliklerinin etkisi olmuştur. Güreş sporu yoluyla cesaret,
yiğitlik
ve kuvveti
birer Türk karakteri olarak tarihe maletmelerinde ve tarih sahnesinde “Türk gibi kuvvetli” sözüne muhatap tek millet olmalarında sporda
gösterdikleri teşkilatçı, dayanışmacı ve korumacı ruhun etkileri olmuştur.
Güreş, savaşa hazırlık ve fiziki gücü geliştirme, gelenekleri sürdürme amacıyla
Orta Asya Türklüğünden Selçuklulara, Osmanlılara ve Türkiye Cumhuriyeti’ne
kadar bir sosyal miras olarak yaşatılmış ve korunmuş olan geleneksel Türk
sporlarıdır.
“Türk pehlivan doğar,
pehlivan ölür”
sözü çok ünlüdür. Ancak buradaki pehlivanlık, güreşle birlikte öteki beden
hareketlerini de kapsayan anlamda kullanılmıştır. Türkler ilaç yerine doğada
sporla uğraşarak sağlıklarını korumuşlardır. Selçuklular, Türk güreş geleneğini
Fars ve İslâm kurallarıyla birleştirerek yeni bir kimliğe büründürmüşlerdir.
Farsça asıllı “pehlivan” kelimesi de
muhtemelen o sıralarda Türk diline geçmiştir. Selçuklular zamanında başta Konya
olmak üzere birçok şehirde güreşçi tekkeleri kurulmuş ve devlet sporcusuna
sahip çıkmıştır.
Türklerin sosyal hayatında insanların en çok
etkileyen, en çok yaşamları içersinde uğraş verdikleri güreşin, Kültürel
yapılarında açıkça anlaşılmaktadır.
XIX yüzyıla kadar Osmanlı İmparatorluğu
içinde bir milli anane ve eğlence olarak devam etmiş bulunan güreş, Atatürk’ün
bizzat büyük alaka ve teşvikiyle de Cumhuriyet Türkiye’sinde yeniden milli Türk
sporu olarak ele alınmış ve teşkilatlandırılmıştır.
Ülkemizde
Yağlı Güreş Yapılan Bölgeler
Yukarıda
bahsettiğim gibi Edirne ilimizde yapılmakta olan Kırkpınar Yağlı Güreşlerinde, ülkemizin
diğer yerlerinde yapılan yağlı güreşlere katılan güreşçilerin belli bölgelerden
çıktığını görürüz. Yağlı güreş organizasyonlarında, Balkan Göçmenleri [özellikle Pomaklar], Kafkas Göçmenleri [özellikle Abhazlar ve Çerkezler], ve Yörüklerdir.
Balkan
Göçmenleri: Yağlı
güreşin balkanlara [Sarı Saltuk] akıncılar tarafından
götürüldüğü bir gerçektir. Yöre halkının bu sporu sevmesidir. Özellikle
Pomakların arasından en iyi pehlivanlar [örnek Kel Aliço] çıkmıştır. Balkan
savaşları sonrası Rumeli halkları Türkiye’ye zorunlu göç ettiklerinde yağlı
güreşi de beraberlerinde getirdiler. [Trakya, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Karamürsel, Sakarya,
Akyazı,
Hendek ve
Söğütlü, Samsun’da, Balkan göçmenlerinin
ağırlıklı yerleşim yerleridir.]
Kafkas
Göçmenleri: Koyu ataerkil bir toplum olan Kafkas
halklarının, son derece maço olan, erkekliği yücelten yağlı güreşi kendilerine
yakın bulmasındandır. Aynı şekilde yağlı güreşteki dini motiflerin de
Türkiye’ye göç eden Müslüman Çerkezleri etkilediğindendir. Güreş sevgisi Kafkas
halklarında babadan oğula genetik olarak geçmesindendir. [Batı Karadeniz, Zonguldak,
Karamürsel, Akyazı, Hendek, Balıkesir, Söğütlü bölgelerinde yaşayan
Kafkas göçmenlerinin yapmış olduğu spor yağlı güreştir.
Yörükler: Orta
Asya’dan göçlerle ülkemizin güneyine gelip yerleşen Yörüklerin yapmış oldukları
güreş türü karakucaktı. Yerleşmiş oldukları bölge halkının sivrisineklerden
korunmak üzere vücutlarına zeytinyağını sürdüklerini görmeleri ve kendileri de
bu uygulamayı yapmaya başladılar. Böylece günümüzde yapılan Yağlı Güreşin
temelini atmış oldular. [Antalya-Muğla-Burdur-Manisa-Mersin-Hatay]
bölgelerinde yaşayan Yörüklerin yapmış olduğu spor yağlı güreştir.
Çarşamba gününden itibaren yayınlamaya
başladığım Türlerin geleneksel sporlarından Yağlı güreşi sizlere tarafsız bir
görüşle anlatmaya çalıştım. Sunmuş olduğum bilgiler içerisinde eksik bilgilerim
olabilir bu nedenle sizlerden özür dilerim. Yağlı Güreş ve Türk Spor tarihi
anlatmakla, yazmakla bitmez. Çünkü Türlerin tarih sahnesine çıkışlarından
günümüze kadar yaşamlarında geçirmiş oldukları evreler her bölümü ayrı bir
belgeseldir.
Kısmet olursa 652’inci Kırkpınar Yağlı
Güreşlerinde buluşmak üzere hoşça kalın.
· Spor Ansiklopedisi, Morpa Yayınları, Cilt 3, İstanbul–1995.
· Erkan, M., “Sosyolojik Açıdan Spor”, Filiz Kitapevi, İstanbul-1981.
· Yıldız, Doğan, “Türk Spor Tarihi”, Eko Matbaası, İstanbul–1979.
· İşcan, F., “Türklerde Spor”, MEB Yayınlar Dairesi Başkanlığı, No 55, Ankara-1988.
· İslam Ansiklopedisi.: Türkiye Dinayet Vakfı Yayınları, Cilt 14, İstanbul-1996.
· Seçilmiş, K., “Antik Zamandan Günümüze Olimpiyat Oyunları”, Yayın N 24, Spor Kaynakları Dizisi 12 İlpress Basım Yayın San., Birinci Basım Mart-2004.
· Turan, A., “İslamiyet’te Spor ve Önemi”, Dinayet İşleri Bakanlığı Yayınları, Birinci Baskı, Ankara-1985.
· Uğur, A., “Türk Devlet Geleneğine Ait Metinlerden Örnekler”, EÜ., SBE Dergisi, Kayseri-1988.
· Kahraman, A., “Cumhuriyete Kadar Türk Güreşi”, Kültür Bakanlığı Yayınları: 1029, Kültür Eserleri Dizisi:133, Cilt: 2, Özkan Matbaası-Ankara, Birinci Baskı 1989.
· Kahraman, A., “Osmanlı Devleti’nde Spor”, Kültür Bakanlığı Başvuru Eserleri, Kültür Bakanlığı Yayınları: 1697, Birinci Baskı 1995-Ankara.
· Türk Spor Vakfı, Sportif Yetenek Araştırma Metodu (Türkiye Uygulaması),
· Antikiteden Moderniteye Olimpiyat Oyunları “Olimpik Sporlar”, Boyut Yayın Grubu, Birinci Baskı 2003,
· Kahraman, A., “Cumhuriyete Kadar Türk Güreşi”, Kültür Bakanlığı Yayınları: 1028, Kültür Eserleri Dizisi: 133, Cilt: 1, Birinci Baskı 1989.
· Tom Holt, Çev. Cumhur Orancı, “Olimpiyat”, Literatür Yayıncılık, Birinci Baskı 2004,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder