5 Temmuz 2012 Perşembe

6 Temmuz 2012 gününün yazısı

Türklerde Spor Alanları
Türk ulusu, toplu yaşadığı her köy ve kasabada, düz çimenlik bir yeri güreş, cirid alanı olarak seçerek korumuştur. Edirne, Amasya, Bursa, Sivas, Gelibolu, Manisa, Selanik, Konya, Kayseri, Belgrad, Sofya… gibi büyük ve önemli şehirlerdeki alanları genellikle, güreş, atlı sporlar, ok atışları ve çeşitli törenler için kullanılmıştır. Bu bakımdan alanlarda, savaşa daima hazır bulunması gereken gençler ile ordunun eğitiminde kullanmışlardır.
Selçuklu ve Osmanlı Türkleri, hiçbir zaman Romalılar, Bizanslılar, Yunanlılar ve Batı Anadolu’da yaşamış eski uluslar gibi tiyatro ve hipedrom benzeri taştan yapılma büyük alanlara özenmediler. Şüphesiz ki bunun tek nedeni, yeni bir yurt edinme savaşı içinde yaşamış olmaları ve Oğuz törelerinin unutulmamasıdır. Bir süre İznik’i hükümet merkezi yapan ve Haçlı ordularının yaklaşması üzerine Anadolu içlerine çekilen Selçuklulardan elbette Bizans’ın muhteşem Hipedrom’u gibi bir spor alanı yapmaları beklenemezdi.
Selçukluları izleyen Osmanlılarında aynı soydan gelmeleri nedeniyle gelenekleri ve özellikleri de birbirine benzemiştir. Hatta bazı yönlerden Osmanlılar için Selçuklu Devleti’nin devamıdır denilmesi doğrudur. Bunu kanıtlayan örneklerden birisi de spor alanlarında görebiliriz.
Edirne’deki Spor Alanları
Osmanlılar, Edirne’yi aldıktan sonra bu şehrin askeri bakımdan önemini ve Hazret-i Muhammed’in Sarı Saltuk’un rüyasına girip, “Bu yer Dar al nâsırdır, bu yeri elden komasınlar” diye söylemiş olduğu rivayeti bazı tarihlerde yazılmış olduğundan, Osmanlı padişahları buraya önem vererek “Dar al Nasr”, “Dar al Saltana” ve “Dar al Fath” gibi isimlerle andılar.
Edirne kalesinin içinde küçük bir şehir iken, Osmanlılar tarafından alındıktan sonra köşkler, saraylar, camiler, kervansaraylar, mesire yerleri ve spor alanları yapılarak bölgenin sayılı kentlerinden biri oldu.
Spor yarışmalarının ve avların yapıldığı bu yerlerin bir kısmı bugün hudutlarımız dışında kalmıştır. Bir kısım spor alanları da, kullanmadığından yok olup gitmiştir. Günümüzde 651. Tarihi Kırkpınar Güreşleri’nin yapılacağı tek spor alanı Sarayiçi’dir.
Sarayiçi
Günümüzde Sarayiçi ismiyle anılan mekân, Tunca nehrinin iki adasından büyüğü olan, halk arasında Tavukormanı diye anılan adanın güney ucundaki bölümüdür. Osmanlı döneminde Adameydanı diye anılırdı. Yenisaray’ın hasbahçesi içinde cirid oynanması, cündilerin gösteri yapmaları için ayrılmış spor alanı olup, diğer kısımları çok güzel çiçekler ve ağaçlarla bezenmiş gerçekten eşi bulun bir bahçe idi.
Sarayiçi, Bizanslılar zamanında “Prens Kumanan Çayırı” ismiyle anılan bir gezinti ve eğlence yeriydi. Bizans prenslerinden birisi, Bulgar veliahdı Mişel ile evlendiği zaman (m. 1337) düğün şenlikleri burada yapıldı. Balkan Savaşlarında Edirne’yi alan Bulgarların Türk Askeri ve Halkını esir ettiği ve birçok kişinin şehit olduğu yerdir.
Kırkpınar Güreşlerin Tarihçesi
651'incisi mi yapılıyor?
Yapmış olduğum araştırmada bazı araştırmacıların Kırkpınar’ın başlangıç tarihinin Süleyman Paşa ile Rumeli’ye geçen [40] yiğidin efsanevi güreşiyle ilgili gösterirler.
Bu konuyla ilgili değişik yorumlar yapılmıştır. Bu konuda gerçek kanıtlayıcı bir belgeye kaynak almayan bu çeşit yazılar, halk arasında konuşulan söylentiler, yüzyıllardan beri yapıla gelmekte olan Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nin gerçek tarihini yansıtmadığı gibi, onun değerini de küçülmüştür.
Türklerin yaşantısında “Kırk yiğit”, “Kırk ince kız” ve “Kırklar” önemli yer alır.
Türk hakanlarının yanında onun emirlerini uygulamak için “Kırk yiğit”, eşi hatunun yanında da hizmetlerini görmek için “Kırk ince kız” bulunurdu.
Dini bakımdan da [40] sayısı Müslüman Türklerce kutsaldır. Türklerin yaşadığı bazı şehirlerde “Kırklar” denilen evliyanın yatırı vardır. O yöre halkı, belirli günlerde bu yatırlara giderek, Tanrı’ya dua eder ve dileklerde bulunur. Daha sonra milli geleneklere göre yemekler yenilip oyunlar oynanır.
Su kaynaklarının çok olduğu yerler de kutsal bilinip bunlar “Kırk-göz” veya “Kırk-pınar” diye adlandırılır. Böyle inanç ve gelenekler, Hıristiyanlarda da vardır. Hatta Müslümanlar ve Hıristiyanlar tarafından kutsal bilinip birlikte ziyaret edilen pek çok su kaynakları [Ayazma]’lar bile vardır.
Sivas’da ki “Kırk Aziz”’lerin gömülü olduğu yer sonradan bir göl olmuş denilir. Bu azizler ve Edirne’de bulunan diğer Kırk Aziz bir Türklerde olduğu gibi Hıristiyanlar tarafından da [22 Mart] günü ziyaret edilerek kutlanır.
Kırkpınar’ın, Kırklar Dağı’nın, Kırk Evliyalar’ın ve Kırk Azizler’in Mart ayının 22’inci günü ziyaret edilerek kutlanması, Hıristiyanlardan mı Türklere geçmiştir, yoksa Türklerden mi Hıristiyanlar almıştır? Bu konuda gerçeğin hangisi olduğunu söylemek şüphesiz ki mümkün değildir. Çünkü bunun gibi daha pek çok gelenek ve görenekler Rumeli’de ve Anadolu’da yaşayan Müslüman Türkler ile Hıristiyanlar tarafından beraberce uygulana gelmiştir.
Roma İmparatoru Neron, Olimpiyat Oyunlarının önemini ve halk üzerindeki etkisini bildiğinden kendisinin oyunlara katılmadan şampiyon ilan edilmesini istemiş fakat Yunanlılar bunu kabul etmeyince beş bin kişilik ordusuyla oyunlara gelmiş, arabasıyla yarışa katılmış, arabasının son dönemeçte devrilmiş olup askerlerin arabayı düzelterek yarışı birinci bitirmesi sağlanmıştır.
Olimpiyatların M.S. 408’e kadar devam ettiği ve oyunlara 2. Thedosius emriyle Olimpiyat Oyunlarına son verilmiştir.
Olimpiyatların yapılmaması üzerine, Yunan ve Rumların buluşu olan panayırlar, eğlence ve spor gösterilerinin de yapıldığı bir yer olarak önem kazandı.
Türk’lerin yağlı güreşinin panayırlarda yapılmaya başlaması, onuncu yüzyılın başından itibaren Tuna kıyılarında görünen Peçenek Türkleri’nin Rumeli’ye tamamen yerleşmesinden olmuştur.
Peçenek Türkleri ile başlayan bu uygulama, Türkmenlerin batıya gelişiyle Oğuz töresinin etkisi altında tamamen Yunan-Rum panayırlarının bambaşka bir görünüm almıştır. Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşlerinin bölgede yapılan panayırlar ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Ancak, Rumeli’de yapılan panayır güreşlerinde, Osmanlıların açmış oldukları Güreş Tekkeleri’nde ve Enderun’da okunan güreş dualarında Sarı Saltuk’un adının anılması, tarihi büyük önem taşır.
Sarı Saltuk, bir alp-eren idi. Hem de Alplerin peçelilerinden. Edirne’de 40 sene kadar [1265–1304] kaldı. Sarı Saltuk da Edirne’den ayrılıp Dobruca’ya gitmek zorunda kaldı. Bir kısım Türkler de Ece Halil Bey emrinde Karasi iline döndüler. Sarı Saltuk Dobruca’da öldü ve Baba Dağı denilen kasabada gömüldü.
Edirne Tarihi Kırkpınar Güreşlerinin 651.  
Yukarıdaki bilgilere dayanarak, Osmanlılardan 100 sene evvel Edirne’yi Bulgarlardan alan ve 40 seneye yakın burada kalmış olan Sarı Saltuk’un Edirne’ye 17 kilometre uzaklıkta bulunan Kırkpınar panayırında ilk defa Türk güreşini yaptıran Türk olduğunu söyleyebiliriz.
Sarı Saltuk [H.662-M.1264] yılında Rumeli’ye geçtiğine göre, Türklerin ilk defa 1265 yılında bu panayırda güreştiklerini kabul edersek, 2012 yılında yapılmakta olan Kırkpınar Yağlı Güreşlerinin 651’incisi olup olmadığını sporseverlere bırakıyorum.
Saptayabildiğim yapılanmayan seneler şunlardı:
1.   Sarı Saltuk’un Edirne’yi terk edişinden sonra 1304 Osmanlılar tekrar alıncaya kadar (Nisan 1360) geçen 56 sene içinde şüphesiz ki Kırkpınar’da Türk güreşi yapılmamıştır.
2.   1877–1878 Türk Rus Savaşı nedeniyle [1878, 1879, 1880 ve 1881] senelerinde Kırkpınar panayırı ve güreşleri yapılamadı.
3.   1912–1913 Balkan Savaşı’nda Edirne 26 Mart 1913 den 10 Temmuz 1913’e kadar da Bulgar işgalinde kaldığı için 1913 yılı güreşleri de yapılamadı. Barış antlaşmasında Kırkpınar’ın yeri Türk sınırları dışında kalınca. 1914 yılı güreşleri Kapıkule yakınındaki Viran Tekke denilen yerde yapıldı
4.   Birinci Dünya Savaşı 1914–1918 nedeniyle dört sene yine yapılamadığı gibi, savaştan sonra Trakya Yunan işgalinde kaldığı için 1919, 1920, 1921 ve 1922 yıllarında da Kırkpınar güreşleri yapılamadı.
5.   Türk ordusu, 25 Kasım 1922 tarihinde Edirne’yi işgalden kurtardıktan sonra 1923 panayırı da yapılamadı. Ancak Cumhuriyet döneminde ilk Kırkpınar güreşleri diyebileceğimiz panayırsız güreşler, Edirne’de Milli Eğitim Müdürü (Maarif Emini) ve Türkocağı başkanı bulunan İsmail Habib Bey (Sevük) in öncülüğü ile 30 Mayıs 1924 Cuma günü Sarayiçi’nde yapıldı.
·      Sarı Saltuk’un Edirne’den çıkışından Osmanlıların Edirne’yi alışına kadar 56 sene,
·      1877–1878 Türk Rus Savaşı nedeniyle 4 sene,
·      Balkan Savaşı ile Birinci Dünya Savaşı süresince de 1913, 1915, 1916, 1917, 1918, 1919, 1920, 1921, 1922 ve 1923 senelerinde 10 sene,
·      Toplam olarak da 70 defa Kırkpınar güreşleri yapılmamıştır.
Bu tarihi bilgilere göre, 2012 yılında kaçıncısı olması gerekeceği sizler hesaplayabilirsiniz.
Kırkpınar Güreşlerinde
Baş Pehlivan Olmanın Önemi
Rumeli’de veya Anadolu’da pek çok yerde panayır güreşi yapılır. Fakat hiç birisinde “Baş”ı kazanan pehlivana “Türkiye Başpehlivanı” denilmez. Ancak, Kırkpınar’da “Baş”ı kurtaran pehlivan ertesi senenin Kırkpınar güreşlerinin sonuna kadar Türkiye’nin Başpehlivanıdır.
Devam Edecek
Not: Edirne Yenigün Gazetesinde 6 Temmuz 2012 günü yayınlanmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder