25 Şubat 2011 Cuma

25 Şubat 2011 Genç Türkiye Cumhuriyetinde Balkan Paktı (Antantı)


Genç Türkiye Cumhuriyetinde
Balkan Paktı (Antantı)

1920 yılında Türk-Yunan devletleri arasında yakınlaşmanın ortaya çıkması, Balkan Antantı’nın kurulmasına yol açacaktı. Paktın çekirdeğini, bir taraftan Yugoslavlar ve Romenler arasındaki Anlaşma, diğer taraftan da Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan 14 Eylül tarihli anlaşma oluşturmuştu.
Şubat 1934’te, Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya Dışişleri Bakanları Belgrad’da bir araya gelerek Balkan Antantı tasarısını hazırlamışlar, ardından 9 Şubat 1934’te Balkan Antantı, Atina’da imzalanmıştı.

Anlaşma üç maddeden oluşuyordu:
    -  Türkiye, Yugoslavya, Yunanistan ve Romanya’nın tüm Balkan    
       sınırlarının güvenliğini karşılıklı olarak güvence altına alırlar.
    -  Pakt’ta imzası bulunan taraflar çıkarlarını bozabilecek gelişmeler
       karşısında aralarında görüşmeler yaparak sorunları çözerler. 
       Taraflar birbirine haber vermeden Balkan ülkelerine karşı siyasal 
       eylemde bulunmazlar ve tarafların izni olmadan siyasal bir 
       yükümlülüğü üstlenemezler.
    -  Bu Pakt imza tarihinden itibaren yürürlüğe girer. Her Balkan devleti 
       pakta katılmaya müracaat edebilir. Fakat bu katılım talebi diğer imzası 
       bulunan devletlerin onaylamasından sonra geçerli olacaktır.

Balkan Paktı’nın başarısı 1936’ya kadar devam etmişti, ancak, Almanya’nın Balkanlar’ı ve Ortadoğu’yu nüfuzu altına alma girişimi ve İtalya’nın Balkan Devletleri’ni birbirinden koparma politikası karşısında çözülmeye başlamıştı. Bu çözülmede İngiltere ve Fransa’nın bu iki saldırgan devlete karşı yatıştırma politikası uygulaması da etkili olmuştu.

Kaynaklar
                -  Mükerrem K. Su-Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Türkiye Cumhuriyet İnkılâp Tarihi, Milli Eğitim Bakanlığı, Basımevi.
                -  E. Behnan Şapolyo, Türk İnkılâbı Tarihi Notları, Harp Okulu Basımevi.
                -  Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, İş Bankası Yayınları.
                -  S. Eriş Ülger, Özgün Belgelerle Türkiye Cumhuriyeti ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk.
                -  Pars Tuğlacı, Çağdaş Türkiye I-II, Cem Yayınevi.
                -  Enver Ziya Karal, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi 1918-1965, Milli Eğitim Bakanlığı, Basımevi.


Günümüz Balkanlarda ki durum

Balkanlar patlamaya hazır bir bomba gibi

Economist
Dünyanın gözü Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki olaylarda. Ancak analistler hemen yanı başımızda, Balkanlar'da kaynamakta olan tehlikeye işaret ediyor.
Mısır’da Hüsnü Mübarek’in sonunu getiren protestoların fotoğraflarına yakından bakanlar, 2000 yılında Sırbistan’da Slobodan Miloşeviç’i deviren, direniş örgütü Otpor’un logosunu fark etmişti. Hatta Balkan Çalışmaları uzmanı Florian Bieber, Sırbistan basınında yer yer Otpor aktivistlerinin bazı muhalif grupların eğitiminde de rol oynadığı yönünde haberler çıktığını hatırlattı.
Dikkatlerin Arap dünyasına yöneldiği bu dönemde Balkanların batısını etkisi altına alan siyasi istikrarsızlık gözlerden kaçıyor. Yine de başta Belgrad, Tiran ve Üsküp gibi büyük başkentler olmak üzere bölge genelinde protesto gösterileri düzenleniyor.
Hatta bölgede görev yapan bir diplomat bana ülkesinin Dışişleri Bakanlığı’ndan kendisine Mısır benzeri bir devrimin Balkanları da silip süpürme ihtimali olup olmadığının sorulduğunu anlattı. İşte son dönemde bölgede yaşanan bir dizi hareketlilik:

Kosova'da Taçi'nin Başı Dertte
Kosova’da 12 Aralık’ta seçimler yapıldı ancak hala hükümet kurulamadı. Büyük çaplı yolsuzluk iddialarının ardından seçimlerin yeniden yapılması gündeme geldi. Geçtiğimiz hafta yaşanan gelişmelere karşın ülkede politikacılar bir hükümet kurulması için gereken çerçeveyi oluşturmak için mutabakat sağlamayı başaramadı. Ancak en azından görevdeki Başbakan Haşim Taçi’nin liderliğindeki Kosova Demokrat Partisi içinde oluşan ve görevdeki Devlet Başkanı Yakup Krasniki’nin başbakan olmasında ısrar eden grup geri adım attı.
Şu an başkanlık için en güçlü aday işadamı Behçet Pacolli. Bunun karşılığında Pacolli’nin partisi Yeni Kosova İttifakı’nın Taçi’yle işbirliğine gitmesi gerekecek. Pacolli bir Rusla evli. Moskova’nın Kosova’nın bağımsızlığını tanımayı reddettiği düşünüldüğünde bu birçok Kosovalı için akıl almaz bir durum.
İki yıllık bağımsızlığın ardından Taçi, siyaseten hiç bu kadar zayıf olmamıştı. Parti içinde büyük desteği olan eski Ulaştırma Bakanı Fatmir Limaj’la yaşadığı tartışmalar sonucu zayıflayan Taçi, Avrupa Konseyi’nin son dönemde kendisine yönelttiği suçlamalarla uluslararası kamuoyunda da ciddi bir prestij kaybına uğradı. Avrupa Birliği’nin Kosova’da görevli polis gücü EULEX Taçi hakkında soruşturma başlattı.
Kısmen bu sebepten dolayı, Kosova’nın AB üyelik süreci bir türlü hayata geçmiyor. Birliğin 27 üyesinden beşi Kosova’yı tanımıyor.

Makedonya-Yunanistan Gerginliği
Makedonya’da durum biraz daha iyi. Başbakan Nikola Gruevski Washington’a giderek AB ve NATO üyelik süreci için destek istedi. Öte yandan Üsküp, Yunanistan’la 20 yıldır yaşadığı isim gerginliğine hiç olmadığı kadar az önem veriyor. Öte yandan dikilmekte olan bir Büyük İskender heykelinin kaidesi de Yunanistan’la yeni gerginliklere yol açacak gibi görünüyor.
Sosyal Demokrat muhalefet, meclisten çekilirken Makedonya, hesapları dondurulan A1 televizyonuyla ilgili tartışmalarla sarsılıyor. Gruevski’nin rakipleri hükümetin ifade özgürlüğünün ülkedeki son kalesini de yıkmak istediğini savunuyor. Hükümet destekçileri ise bunun saçmalık olduğu ve ortada bir vergi kaçakçılığı görüşünde. Makedonya’da Haziran’da bir erken seçim olması büyük bir ihtimal.
Bu arada bir grup Arnavut ve Makedonyalı, hükümetin Üsküp Kalesi’nde inşa ettiği kilise şeklindeki müzeyle ilgili tartışma yaşadı. Mesele şu ki kale şehrin Arnavutlara yani Müslümanlara ait kısmında yer alıyor. Arnavutlar binanın eski bir İlir bölgesine inşa edildiğini belirterek itiraz edince, Başarkeolog Pasko Kuzman inşaatın durdurulacağını söyledi. Ancak müteahhitler geceleri inşaata devam etti. Bunun üzerine Arnavutlar binayı yıkmaya kalktı, vs.

Arnavutluk'un Sorunu Ab Üyeliği
Arnavutluk’ta ise Başbakan Sali Berişa 21 Ocak’ta düzenlenen ve Cumhuriyet Muhafızlarının göstericiler üzerine ateş açarak dört kişinin ölümüne neden olduğu iddia edilen protestolarla ilgili muhalefeti darbe girişimiyle suçladı. Gösteriler muhalefet lideri ve Tiran’ın Sosyalist Belediye Başkanı Edi Rama’nın 2009’da Berişa’yı iktidara getiren seçimlerde yolsuzluk yapıldığını iddia etmesinden kaynaklandı. Makendonya’nın aksine Arnavutluk NATO üyesi bir ülke ancak AB üyelik sürecinde büyük sorunlar yaşıyor.
Sırp hükümeti ise henüz batmadı ama su alıyor. G17 Artı Partisi’nin lideri Mlacan Dinkic ve Sırbistan Başbakan Yardımcısı, Devlet Başkanı Boris Tadiç’in liderliğindeki Demokrat Parti’den gelen iktidar ortaklarını açık bir dille eleştirdi. 14 Şubat’ta Başbakan Mirko Cvetkoviç kendisinin görevden alınması için bir hamle yaptı. Dinkic geçen hafta istifa etti ancak partisini hükümetten çekmedi.

Ve Sırbistan İle Bosna Hersek
Sırp hükümetinin böyle bir durumda ne kadar süre dayanabileceği ise tartışmalı. Muhalefetteki Sırbistan İlerleme Partisi’nin lideri Tomislav Nikolic 5 Nisan’dan önce yeni seçimler için çağrı yapılmadığı sürece Belgrad’da daha fazla protestolar organize edileceğini söyledi. Gözler Sırbistan’da olmalı.
Son olarak Bosna Hersek… Seçimler 3 Ekim’de yapıldı ancak eyalet kademesinde hükümet kurulamadı. Bu konuda şaşırtıcı bir şey yok. “Nisan Paketi” olarak bilinen anayasa reformlarının 2006’da başarısız olmasından sonra Bosna sadece AB üyeliğinde değil her konuda sorunlar yaşıyor.
El Cezire geçtiğimiz günlerde Saraybosna merkezli “bölgesel dilde” yorum yapan bir kanal açılacağını duyurdu. Tunus ve Mısır isyanlarında kanalın rolü düşünüldüğünde bu konu diplomatlar için kaygı yaratabilir.
Ortadoğu'dan gelecek şoka hazır olun
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki son gelişmeleri Financial Times’a değerlendiren dünyanın en büyük tahvil fonu Pimco’nun CEO’su Mohamed El-Arian*, Ortadoğu’dan gelecek şok için Batılı ülkeleri uyardı.

El-Arian makalesinde şu görüşlere yer verdi:
“Küresel piyasalar Mısır ve Tunus'taki devrimlere çok fazla ilgi göstermedi. Her iki ülkede ekonomik ve finansal açıdan sistemik risk yaratacak kadar önemli görülmüyordu.
“Ancak bu bakış, gençlerin öncülük ettiği isyan hareketleri Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da yayıldıkça değişim gösteriyor. Hafta sonu yaşanan olaylarla ilgili toplumu ve siyaset dünyasını ilgilendiren gazete manşetleri haklı olarak çok olmasına rağmen, bu dönem aynı zamanda olayların küresel ekonomi üzerindeki etkilerini gösterme açısından da önem arz etti. Dahası, Batılı ülkelerin, kısa dönemde durgunluk ve enflasyonu aynı anda yaşatan stagflasyon rüzgarının etkilerini azaltmak için yapacak çok şeyi bulunmuyor.
“Mısır ve Tunus'un piyasalar tarafından çok fazla etki yaratmaması anlaşılabilir bir durum. Çünkü her iki ülke de önemli küresel ekonomik güçler arasında yer almadığı gibi Batılı banka ve ülkelere fazla borcu bulunmuyor. Bu ülkeler aynı zamanda büyük emtia ihracatçıları arasında da yer almıyor.
“Ancak Mısır ve Tunus, bölgede katalizör etkisi yaptı ve olayların sistemik açıdan önemli hale gelecek şekilde büyümesine neden oldu. Hafta sonunda batıda Cezayir ve Fas, doğuda ise Bahreyn ve Yemen'de olaylar görüldü. Küresel talep ve fiyat dinamiklerine bakıldığında iki gelişme oldukça önem taşıyor."
“Önemli bir petrol ihracatçısı olan Libya'da yaşanan isyan, hem bu emtia ürününün fiyatını yükseltecek hem de arz yönünde daha fazla endişe edilmesine neden olacak. Diğer yandan Bahreyn'de de boy gösteren aşırılıklar, bölge için jeopolitik riskleri artırabilir."
“Ne yazık ki; hafta sonunda dinamiklerde bu geçiş dönemini daha tehlikeli ve az tahmin edilebilir hale getiren önemli bir değişim yaşandı"
Daha önce nispeten barış içinde devam eden protestolara karşı yönetimlerin gösterdiği şiddet ciddi bir hal almaya başladı.

Üç Önemli Etki
Bölgedeki gelişmeler üç nedenden dolayı kısa vadede küresel ekonomi için stagflasyon etkisi yapacak.
“Bunlardan ilkinde, yüksek petrol fiyatları üretim maliyetlerini ve dolayısıyla da tüketicilerin ödediği vergiyi artıracak. İkinci olarak, önlem amacıyla stokları artırma çabası genel olarak emtia ürünleri üzerindeki baskıyı ve arz- talep dengesini etkileyecek. Üçüncü olarak da bölgedeki ülkelere yapılacak ihracat azalacak."
“Bu ekonomik gerçeklik, duruma müdahale etmek için bir kaç seçenekten fazla çaresi olmayan Batılı ülkeleri çok da cesaretlendiren bir tabloyu ortaya çıkarmıyor."
“Olaylar gelişirken çok müdahil olma şansı bulunmayan Batılı ülkeler, en iyi durumda olayların şiddete kaymasının önünde belki kısmi rol oynayabilir."
“İşin daha iyi kısmı ise Batılı güçler, Mısır ve Tunus'daki devrimlerden sonraki süreçte daha etkin rol oynayabilecek adımlar atabilir. Örneğin, İngiltere Başbakanı David Cameron'un Kahire'yi ziyaret etmesi gibi."
“Kendi içlerinde ise Batılı ekonomilerin finansal krizden çıktıktan sonra daha fazla talebi teşvik edecek fazla hareket alanı kalmadı. Bazıları mali konsolidasyona giderken diğerleri için de bu sadece zaman meselesi. Bununla birlikte, son dönemde artan enflasyonist baskılar bazı merkez bankalarının söylemlerini de değiştirmesine neden olmuş durumda."
“Piyasalar önümüzdeki birkaç içinde bölgede değişen görünüme tepki verecek. Yükselen emtia fiyatlarının yanı sıra varlık ve tahvil piyasalarında daha fazla riskten kaçış görülecek. Ancak yine de, piyasalardaki bu algı uzun dönemde dünyanın bahsi geçen bölgelerindeki uzun dönemli istikrar görüntüsü kazanıldığında ortadan kalkacaktır. Nihayetinde, uzun vadede demokrasi ve bireysel özgürlükler, zenginliğin en önemli itici gücü olarak görülmeli."
Makalenin yazarı dünyanın en büyük tahvil fonu Pimco'nun CEO'su olarak görev yapıyor.
Genel Başkan Yardımcısı İzmir Milletvekili Prof. Dr. Nükhet Hotar ev sahipliğinde gerçekleştirilen ziyarete Dernek Başkanları Sedat Akbay, Rıfat Sait ve Yönetim Kurulu üyeleri katıldı.
Hotar yaptığı konuşmada “Türkiye genelinde 15 milyon, İzmir’de ise yaklaşık bir buçuk milyon civarında olduğu tahmin edilen Balkan ve Rumelili dostlarımız var. Seçim Bölgem olan İzmir’de ortaklaşa yürüttüğümüz birçok proje ve çalışma mevcut. Bugün burada bulunan arkadaşlarımızın talepleri ve önerileri Balkan ve Rumeli insanının siyasi temsilinin sağlanması noktasında buluşuyor. Partimiz nezdinde önümüzdeki Genel Seçimlerde kişilerin etnik kökenleri, dilleri, mezhepleri göz önüne alınmaksızın tercihler yapılacak, başvurular ülkeye ne katacağına, 70 Milyon vatandaşımızı nasıl sarıp sahipleneceğine bakılarak değerlendirilecektir. Balkan ve Rumeli göçmenleri kardeşlerimizin bu anlamda temsil gücü yüksektir”. Dedi. Hotar ayrıca “Balkan ve Rumeli göçmelerine yönelik Başbakanımızın destekleri siz Sivil Toplum Kuruluşlarımızca da bilinmekte ve takdir görmektedir. Bu Bizleri ayrıca memnun etmektedir”. Dedi.
Kosova Priştineliler Kültür ve Dayanışma Derneği başkanı Sedat Akbay ve İzmir Kosova Rumelililer Derneği Başkanı Rıfat Sait ziyaret amaçlarını Rumeli ve Balkan göçmelerinin siyasi temsilinin sağlanması ve durum değerlendirmesi olarak belirtti.
Kaynak: http://Hurriyet.com.tr/


Rifat Sait Gazeteci-Yazar
Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi (BASAM ) Başkanı
  
Tunus’la başlayan, Mısır ve ardından bugün Libya’yı da içine alan domino benzeri halk ayaklanması dünya gündeminin en önemli konusu oldu. Kimileri Yasemin kimileri Facebook ayaklanması diyorlar. Ancak kim ne derse desin Afrika’daki bu ateş topunun tesadüf bir olaylar zinciri olmadığı, organize bir şekilde dalga dalga geliştiği görülüyor. Kuşkusuz bu olayların ardında düzenli bir plan var. Bizim esas ilgilendiğimiz konu, Türkiye’nin ve Balkanlar’ın bu gelişmelerin neresinde ve hangi konumda olduklarıdır.
İlk olarak Tunus’ta başlayan Afrika hareketinin hemen sonrasında Arnavutlukta baş gösteren olaylar dikkatleri bu ülkeye çekti. Arnavutluk'ta düzenlenen ve polisin göstericiler üzerine ateş açarak dört kişinin ölümüne neden olduğu iddia edilen protestolarla ilgili muhalefet darbe girişimiyle suçlanmıştı. Gösterileri organize eden muhalefet lideri ve Tiran’ın Sosyalist Belediye Başkanı Edi Rama 2009’da Başbakan Sali Berişa’yı, iktidara getiren seçimlerde yolsuzluk yaptığını savunuyordu. Bu olayın Tunus’ta yasemin olarak adlandırılan hareketin bir benzeri olduğu iddia edilmişti. Oysa Arnavutluktaki olayların sadece başkent Tiran’da cereyan etmesi ve Arnavutluk genelinde olmadığının görülmesi, olayların Tunus’la benzerliğinin olmadığını gösterdi bize. Zira Arnavutluk’taki olayların merkezinde dinler arası (Ortodoks-Müslüman) bir çatışmanın olduğu ve bazı çevrelere göre bu olayların perde arkasında Yunanistan’ın olabileceği söylendi. Ortodoks Yunanistan'ın Ortodoks dinine mensup Arnavutluk ana muhalefet liderine destek vermesi normaldi. Ancak Arnavutluk’ta korkulan olmadı ve hayat kısmen normale döndü.
Afrika’da ise ateş yayılmaya devam ediyor. Bu gelişmeler sonrasında Mısır’da tarihi Hüsnü Mübarek dönemi sona erdi. Ardından Afrika dominosunda sıra şimdi Libya’da. Askeri darbe ile 42 yıl önce Libya'nın başına geçen Kaddafi, direneceğini açıkça belirtiyor. Libya’da çok kan dökülecek. Ama ne olursa olsun, Kaddafi’nin artık yol ayırımında olduğu biliniyor. Diğer yandan Libya’da çok sayıda Türk vatandaşları yaşıyor. Bugün itibariyle maalesef olaylarda bir Türk vatandaşı hayatını kaybetti. Umarız diğer vatandaşlarımız bir an önce Libya’dan tahliye edilirler.
Libya’da geçen hafta dikkatimizi çeken bir olay yaşandı. Kaddafi’nin oğlu Seyfülislam’ın , "Libya'yı İtalyanlara veya Türklere bırakmayacağız" açıklaması ilginçti. Afrika’da yaşanan olaylarda, Başbakan Sayın Erdoğan, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül ve Dışişleri bakanı Sayın Davutoğlu sürekli etkili açıklamalar yaptılar. Bu durum eskilerde pek alışık olmadığımız bir olaydı. Bu açıklamalar Türkiye’nin bölgede artık ne kadar etkin olduğunu gösterdi bizlere. Kimilerine göre büyük Ortadoğu projesinde Türkiye’nin üstlendiği rol artık başlıyordu. Belki de Seyfülislam Kaddafi de bu yüzden Türkiye’ye karşı bu açıklamayı yapmıştı. Ne olursa olsun gelişen olaylarda Türkiye artık bölgede farklı bir konuma oturacak. Kimilerine göre Amerika’nın inisiyatifinde Türkiye hem Balkanlarda hem de Orta Doğu ve Afrika'da kontrollü bir güç oluyor. Bazıları bunu Yeni Osmanlıcılık olarak adlandırıyor.
Olayların Balkanlar açısından değerlendirmesini yapacak olursak Balkan tarihini ve mevcut siyasi durumunu incelememiz gerekir. Mısır’da Hüsnü Mübarek’in sonunu getiren protestoların fotoğraflarına yakından bakanlar, 2000 yılında Sırbistan’da Slobodan Miloşeviç’i deviren, direniş örgütü Otpor’un logosunu fark etmişti. Hatta Balkan Çalışmaları uzmanı Florian Bieber, Sırbistan basınında yer yer Otpor aktivistlerinin bazı muhalif grupların eğitiminde de rol oynadığı yönünde haberler çıktığını hatırlattı. Belgrad, Tiran, Priştina ve Üsküp gibi büyük başkentler olmak üzere Balkanlar genelinde istikrarsızlıklar var. Balkanların kimi bölgesinde gösteriler düzenleniyor. Makedonya’da başbakan Gruevski erken seçim istedi. Diğer yandan Makedonya’nın Yunanistan ile isim problemi devam ediyor. Kosova'da 12 Aralıkta yapılan seçimlerin sonunda Koalisyon hükümeti ancak daha yeni kurulabildi. Hükümette bir Sırp Başbakan yardımcısı ve iki Sırp bakanın olması dikkat çekiyor. Diğer taraftan Kosova’da kurulan yeni koalisyon hükümetinin çok uzun dönemli olamayacağını düşünenler az değil. Bekleyip göreceğiz.
Afrika olaylarının Balkanlardaki olaylarla temelde bence bir benzerliği yok. Bazı ortak noktalar ise var. Mesela Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde mevcut yönetimlere karşı eylemlerin başlatılmasında sosyal paylaşım sitesi Facebook etkili olmuştu. Tıpkı onun gibi Bosna-Hersek ve Hırvatistan’da Facebook üzerinden ”ekonomik krize karşı” eylem çağrısında bulunan hükümet karşıtı gruplar kuruldu. Bosna Hersek’te bir süre önce Facebook’ta kurulan ”Herkes Sokağa” isimli grup, kısa sürede 9 bin üyeye ulaştı. Grubun Facebook sayfasında, ”Özgür insanlar olalım ve yolsuzluğa boğulan politikacılardan kurtulalım”, ”Onları değiştirmek zorundayız” ve ”Toplanalım, birleşelim ve sokağa çıkalım” gibi mesajlarla eylem çağrısında bulunuluyor. Afrika’da da Facebook üzerinden başlayan bir organizasyondan bahsediliyor. Bu açıdan Afrika ve Balkan benzerliği var.
Genel olarak baktığınızda hem Afrika hem Balkanlarda istikrarsızlık var. Bunların aynı zamana gelmesi ilginç. Ama temelde esas nedenleri farklı. Balkanlar oldukça karışık. Hattı zatında Balkan coğrafyasında tansiyon her zaman yüksek olmuştur. İki dünya savaşının Balkanlar’da patlak vermesi bunun bir göstergesidir. Türkiye Balkanlar’da artık etkin bir durumda. Hem Afrika, hem Orta Doğu hem Balkanlardaki ortak kilit bence Türkiye olacaktır.
 Kaynak:
Rifat Sait Gazeteci-Yazar Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi (BASAM ) Başkanı

1 yorum:

  1. MAKALENIZDE BIR HATA VAR KADDAFININ OGLU SEYFULISLAMIN KONUSMASI YANLIS TERCUME ETTINIZ ARAPCADAN , ADAM LIBYA TURKELRE VEYA ITALYANLARA BIRAKMAYCAGIZ DEMEDI , BEN TUNUSULUYUM VE LIBYA TUNUS CIVESI YAKIN SEYFULISLAM SUNU DEDI " BIZ LIBYADAN ITALYANLAR CIKARDIK ZAMANINDA BIRDE TURKLER DE CIKARTTIK SIZE MI BIRAKACAGIZ ( YANI ISYANCILARA) bunun icin yaptigin analiz hakikatten uzak ve cok komplo teorisi dolu bir analiz .ve ne yazikki Turkiyede Tunus tan baslayan devrim dalgasi cok ve cok gercek disi anlatiliyor ve analiz ediliyor .Amerika falan yok arakasinda aniden baslayan ve bu bi araplar olarak yillar once bekliyorduk.Amerika tabiki devrim dalgasi binmek ister ve etkilemek ister bu cok dogal ama devrimin sureci bitmedi devam eden bir prosesus .Analizinizde hep Turkiyede gorulen birsey his ettim Turkiye Merkez olarak alip analiz ediyorsunuz ki analiziniz gercek disi kiliyor.Bence boyle uzaktan konusmaktansa bir ucak bilet kes ve tunusa veya misir git analarsin neler dondugunu .Uzaktan analiz yapmak genelde hava da kalir ve gercek disi.Hisleriniz onemli degil orada neler dondugunu onemli

    saygilar
    chawquee@gmail.com

    YanıtlaSil