31 Mart 2011 Perşembe

31 Mart 2011 Lozan Antlaşmasının Bulgaristan Türkleri İçin Geçerliliği


Lozan Antlaşmasının 
Bulgaristan Türkleri İçin Geçerliliği

 2011 yılının 31 Mart günü sitemi takip eden okurlarıma Bulgaristan'dan muhacir olarak gelen ailemin anısına Bulgaristan Kırcaali Haber gezetesinde Kader Özlem kardeşimin yazmış olduğu bir yazıyı yayınlıyorum. Bulgaristan'dan Türkiye Cumhuriyetine gelenlere hediyem olsun. 

Kader Özlem

Hukuksal Bir Değerlendirme
Bulgaristan’ın Osmanlı Devleti’nden ayrılıp, bağımsız bir devlet olmasının ardından, ülke toprakları üzerinde yaşayan Türk-Müslümanlar için de bir takım yükümlülükler altına girmişti. Uluslararası hukuksal açıdan Bulgaristan’daki Türklerin azınlık hakları çeşitli ikili ve çok taraflı siyasi bağıtlarla garanti altına alınmıştır. Söz konusu antlaşmaların bazılarında Osmanlı Devleti ve halefi durumundaki Türkiye doğrudan ‘garantör’ taraf olurken; bazılarında ise (Neuilly Antlaşması gibi) bu çerçeveden çıkılıp, çok daha uluslararası bir boyut kazanmıştır.
Tarihsel süreç içerisinde Bulgaristan’daki Türkleri güvence altına alan çeşitli antlaşmalar şu şekildedir:
1- Berlin Antlaşması – 1878
2- İstanbul Protokolü ve Sözleşmesi – 1909
3- 1913 Antlaşması ve Müftülüklerle İlgili Sözleşme
4- Neuilly Antlaşması – 1919
5- 1925 Türkiye-Bulgaristan Dostluk Antlaşması ve İkamet Sözleşmesi
6- 10 Şubat 1947 tarihli Bulgar Barış Antlaşması
7- Göç Antlaşması - 1968
8- BM Mevzuatı Kapsamında İnsan Haklarıyla İlgili Çeşitli Evrensel Sözleşmeler
9- İnsan Haklarıyla İlgili Çeşitli Avrupa Anlaşmaları
10- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Bulgaristan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bulgaristan Emekli Aylıklarının Türkiye'de Ödenmesine İlişkin Anlaşma – 1998
Görüldüğü üzere, Bulgaristan’daki Türk azınlığın hukuksal durumu ve azınlık hakları bahsedilen siyasi bağıtların güvencesi altında olmuştur. Antlaşmaların bazıları dönemsellik arzetse de; içerik anlamında azınlığa verilen hak ve imtiyazların genel olarak yeterli olduğu ileri sürülebilir. Ancak, tarihsel süreç içerisinde konuyla ilgili olarak ortaya çıkan sorun, Türk azınlığa verilen hakların nicelik açısından az veya çok olması değil; azınlığın bunlardan faydalanmasına ne ölçüde müsaade edildiği olmuştur. Bulgaristan’ın bağımsız bir devlet olarak 100 yılı aşkın prenslik, krallık, çeşitli parti iktidarları, komünizm ve demokratik yönetim dönemlerinde çok sayıda hak ihlalleri yaşanmıştır.
Belirtilen antlaşmalardan özellikle 1925 Türkiye-Bulgaristan Dostluk Antlaşması ve İkamet Sözleşmesi’nin yeni kurulan Devletin komşu bir ülkeyle ilişkilerini tesis etmesi açısından çerçeve niteliği taşıdığını ve güncel anlamda yürürlükte olduğunu belirtmek gerekir.

1. Neuilly Antlaşmasında Azınlıklar Konusu
Bulgaristan’ın 1. Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkmasının ardından imzaladığı Neuilly Barış Antlaşması ile Sofya Yönetimi, Milletler Cemiyeti’nin kabul ettiği esaslara uymak ve antlaşmanın hükümlerini yerine getirmek ile yükümlü olmuştur. 27 Kasım 1919 tarihli Neuilly Antlaşması ile Bulgaristan’daki azınlıkların durumu da ele alınmıştır. Neuilly Antlaşması, İtilaf Devletleri ile Bulgaristan arasında yapıldığından, Osmanlı Devleti’nin veya Türkiye’nin taraf olmadığı bir uluslararası belge niteliğindedir.
Neuilly Antlaşması’nın IV. Bölümünde, Bulgaristan idaresinde bulunan azınlıkların hakları düzenlenmektedir. 50. ve 58. Maddeler arasında yer alan bu bölümde, azınlık hakları açısından ileri sayılabilecek nitelikteki hükümler dikkat çekmektedir. Ayrıca, Bulgaristan söz konusu antlaşmanın azınlıklarla ilgili bölümünün 49. Maddesinde ifade edildiği gibi, temel bir yasa olarak tanınacak; hiçbir yönetmelik ve karar bu hükümlere aykırılık teşkil etmeyecektir. Diğer bir ifadeyle, Bulgaristan için söz konusu antlaşma, normlar hiyerarşisinde anayasanın üzerinde yer bulmaktadır.

Neuilly Antlaşması’nın IV. Bölüm düzenlemelerine göre;
- Bulgaristan topraklarında yaşayan azınlıklara tam eşitlik sağlanacak,
- Bulgar devleti din, dil, ırk ve milliyet ayrımı gözetmeyecek,
- Bulgaristan’daki azınlık grupları dini vecibelerini serbestçe yerine getirme hürriyetine sahip olurlarken; diğer Bulgar vatandaşları gibi medeni ve siyasal hakların kullanılması bağlamında ayrıma tabi tutulmayacak,
- Azınlıklar, devlet memurluğuna girebilecekler; istedikleri mesleği veya zanaatı seçebilecekler,
- Bulgaristan’a vatandaşlık bağı ile bağlı olanlar özel ve ticari işlerinde, basın-yayın faaliyetlerinde herhangi bir dili kullanabileceklerdi. Bu durum, Türk azınlık açısından geçerliliğini korurken, Bulgaristan vatandaşları Bulgarca dışında, başka bir dili mahkemeler önünde yazılı ve sözlü olarak kullanabilecekler,
- Ayrıca, azınlıklar eğitim-öğretim kurumları, hayır kurumları, dinî ve sosyal kurumlar açabilecekler, bunları denetleyip yönetebilecekler ve aynı zamanda bu kurumlarda kendi dillerini özgürce kullanabilecek ve serbestçe ibadet edebileceklerdi. Azınlık unsurların yoğun olarak yaşadığı yerlerde, Bulgar Hükümeti tarafından devlet ve belediye bütçelerinden bu azınlık okullarına, dini ve sosyal kurumlara adil bir pay ayrılacaktı.
Görüldüğü üzere, 27 Kasım 1919 tarihli Neuilly Antlaşması azınlık hakları açısından hayli zengin hükümler içermektedir. Bu bölümde azınlıkların hak ve menfaatlerinin gözetildiği ifade edilebilir. Ayrıca, Sofya yönetimi 57. madde ile antlaşmanın Milletler Cemiyeti (MC) tarafından güvence altına alınmasını kabullenmiştir.
Neuilly Antlaşması kapsamında “azınlıklar” olarak genel bir kavramsal çerçeve çizilirken; içeriğinde spesifik olarak “Türk”, “Müslüman” veya başka bir etnik veya dinî grubu tanımlayan kavramın kullanılmadığı görülmektedir. Her ne kadar bu kavramsallaştırmaya başvurulmasa da, demografik dengeler itibariyle ülke içerisinde Bulgarlardan sonra, en büyük ve en önemli topluluğu Türklerin meydana getirdiği açıktır. Dolayısıyla, söz konusu azınlık haklarının doğrudan Bulgaristan Türklerini ilgilendirdiği belirtilmelidir. Zira çok taraflı uluslararası bir belge niteliğinde ve Milletler Cemiyeti güvencesi altında olan Neuilly Antlaşması’nın azınlık hükümlerinin doğrudan Bulgaristan’daki Türk azınlık için geçerli olacağı, daha önce Sofya Yönetimince tesis edilmiş olan diğer antlaşmaların, azınlıklarla ilgili hükümlerdeki tanımlama ve ifadelerden anlaşılabilir. Bunun yanı sıra, 1925 yılında Türkiye ile Bulgaristan arasında imzalanan “Dostluk Antlaşması” ile de Neuilly Antlaşması’nın azınlık hükümlerinin Bulgaristan’daki Türkler için uygulanması gerektiği öngörülmüştür.

2. 1925 Türkiye-Bulgaristan Dostluk Antlaşması’nda Azınlıklar Konusu
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından, Ankara yönetimi pek çok devletle yaptığı antlaşmaların benzerini Bulgaristan’la da tesis etmiştir. Türk-Bulgar Dostluk Antlaşması, iki devlet arasında ‘bozulmaz bir dostluk’ ve devletler hukuku ilkelerine uygun olacak biçimde diplomatik ilişkilerin kurulacağını; iki ülke arasında bir ticaret, bir oturma ve bir de hakemlik antlaşması yapılacağını öngörmektedir. Oturma Sözleşmesi Ankara Dostluk Antlaşması’nın imzalandığı gün tesis edilmiştir.
18 Ekim 1925 tarihinde Ankara’da imzalanan Türk-Bulgar Dostluk Antlaşması ve antlaşmanın ayrılmaz bir parçası olan ekli Protokol, Bulgaristan’daki Türk azınlığa yönelik bir takım düzenlemeler içermektedir. Antlaşmaya bağlı olan ekli Protokol’ün A paragrafı aynen şöyledir:
“İki Hükümet, azınlıkların korunmasına ilişkin olarak, Neuilly Antlaşması’nda yazılı hükümlerin tümünden Bulgaristan’da oturan Müslüman azınlıklarını ve Lozan Antlaşması’nın tümünden Türkiye’de oturan Bulgar azınlıklarını yararlandırmayı karşılıklı olarak yükümlenirler. Neuilly ve Lozan Antlaşmalarından herhangi birini imzalayan Devletlerin azınlıklar konusunda sahip oldukları tüm hakları Bulgaristan Türkiye’ye, Türkiye de Bulgaristan’a karşılıklı olarak tanır.”
Söz konusu maddeden de anlaşıldığı üzere, 1925 Ankara Dostluk Antlaşması’yla Bulgaristan, ülkesinde yaşayan Türklere yönelik bir takım yükümlülükler altına girmiştir. Bu kapsamda, Bulgaristan’daki Türk azınlık Neuilly Antlaşması’nın azınlık hükümlerinden faydalanırken; Türkiye’deki Bulgar azınlık da Lozan Antlaşması’nın azınlıklarla ilgili maddelerinden istifade edecekti. Dolayısıyla, Neuilly, Lozan ve 1925 Ankara Dostluk Antlaşmaları arasında sıkı bir bağ bulunmaktadır.

3. Neuilly Antlaşması’nı Ortadan Kaldıran BM Kararı
Neuilly Antlaşması ile ilgili olarak, önemli bir noktayı açıklığa kavuşturmak gerekmektedir. Belirtildiği üzere, Neuilly Antlaşması 1. Dünya Savaşı sonrasında İtilaf Devletleri ile Bulgaristan arasında tesis edilmiş olan bir barış antlaşmasıdır. Antlaşmanın ilk 26 maddesi Milletler Cemiyeti’nin (MC) kurucu antlaşmasını içermektedir. MC Sözleşmesi’nde azınlıklarla ilgili herhangi bir husus yer almamaktadır.
2. Dünya Savaşı sonrasında Milletler Cemiyeti’nin kendisini lağvetmesinin ardından kurulan Birleşmiş Milletler’in (BM) kurucu antlaşmasında da azınlık hakları konusuna yer verilmemiştir. Bununla birlikte, BM kurulduktan hemen sonra, 1. Dünya Savaşı sonrası yapılan ve azınlık haklarını ihtiva eden antlaşmalara Milletler Cemiyeti tarafından verilmiş olan garantörlük konumunu ve bununla ilgili antlaşmalara taraf olan devletlerin sorumluluklarını gündemine almıştır. Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi, Milletler Cemiyeti garantisi altına alınmış azınlık hakları konusunda 7 Nisan 1950 tarihinde E/CN.4/367 kararıyla, 1919 yılı sonrasında oluşturulan azınlık hakları sözleşmeleri sistemini ve Milletler Cemiyeti garantörlüğü konusunda Birleşmiş Milletler’in statüsünü değerlendirmiş ve her ülkeyi tek tek incelemiştir. Bu kapsamda, Bulgaristan’la imzalanan Neuilly Antlaşması da ele alınmıştır.
Bulgaristan Türkleri, Neuilly Antlaşması içeriğinde yer alan azınlık hakları hükümlerinden önemli ölçüde faydalanmıştır. Ancak, söz konusu antlaşmanın azınlık haklarını kapsayan hükümleri BM Ekonomik ve Sosyal Konseyi’nde alınan 7 Nisan 1950 tarihli ve E/CN.4/367 sayılı kararı ile yürürlükten kalkmıştır. Dolayısıyla Neuilly Antlaşması’nın azınlık hükümleri geçerliliğini yitirmiştir. Söz konusu kararda, Bulgaristan’ın 2. Dünya Savaşı sonrası imzaladığı 10 Şubat 1947 tarihli Bulgar Barış Antlaşması’nın karar ve düzenlemelerinin, Neuilly Antlaşması’nda azınlıkları korumaya yönelik tesis edilen rejimin yerini aldığı belirtilmektedir. Ancak Bulgar Barış Antlaşması’nda yer alan hükümlerle, Neuilly Antlaşması’nın doğrudan azınlıklara yönelik maddeleri karşılaştırıldığında; Bulgaristan Türklerinin azınlık haklarının hayli gerilediği görülmektedir.

4. 10 Şubat 1947 Tarihli Bulgar Barış Antlaşması’nda Azınlıklar
2. Dünya Savaşı’na katılan Bulgaristan, savaş sonunda 10 Şubat 1947 tarihinde Müttefik Devletler ile Barış Antlaşması imzalamıştır. Söz konusu antlaşmaya 2. Dünya Savaşı’na katılmayan Türkiye ise, taraf değildir. Antlaşma içeriğinde, Bulgaristan Türkleriyle veya ülke içerisindeki azınlıklarla ilgili doğrudan hükümler yer almazken; bunun yerine Bulgaristan Türklerini azınlık haklarıyla ilintilendirilebilecek hususlara yer verilmiştir.
Örneğin, antlaşmanın 2. maddesinde Bulgaristan, ırk, cinsiyet, dil ya da din farkı gözetmeksizin yetkisi altındaki herkesin söz, basın ve yayın, ibadet, düşünce ve toplantı özgürlükleri dâhil, tüm insan hakları ve temel özgürlüklerden yararlanmasına yönelik gerekli tedbirleri almayı taahhüt etmiştir. Bunun yanı sıra, Sofya yönetimi barış antlaşmanın 3. maddesinde de ayrım gözetici nitelikteki yasalarını kaldırmak ve ileride de ayrımcı önlemlere başvurmamakla yükümlü olmuştur.
1947 Bulgar Barış Antlaşması güncel anlamda halen yürürlüktedir. Ancak, Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konsey’de alınan 7 Nisan 1950 tarihli E/CN.4/367 no.lu karar ile Neuilly Antlaşması’nın azınlık hükümlerinin yerini 10 Şubat 1947 Bulgar Barış Antlaşması’nın ilgili hükümlerinin alacağına yönelik belirtilen ifade, Bulgaristan Türklerinin Neuilly Antlaşması’ndan doğan azınlık haklarında bir gerilemenin yaşanmış olduğunun ifadesidir. Zira 1947 Barış Antlaşması’nda azınlık ifadesine dahi yer verilmemiş ve bununla ilintilendirilebilecek hususlar iki maddede açıklanmıştır.
Bulgaristan, “ırk, cinsiyet, dil veya din farkı gözetmeksizin” ülkesinde bulunan vatandaşlarının tüm insan hakları ve temel özgürlüklerden yararlanmasını sağlamak ve ayrımcı nitelikte olabilecek mevzuatını kaldırmakla yükümlü olduğu halde, bu hükümleri açıkça ihlal etmiştir. Zira 1950 yılından sonra, Sofya Yönetimi ülkesindeki Türklere yönelik ayrımcı politikalar izlemeye başlamış; Türk azınlığa yönelik “ötekileştirme” ve göçe zorlama siyasetini takip etmiştir. Bulgar devletinin Soğuk Savaş dönemi esnasında Türkleri zorla “Bulgarlaştırma” eylemlerine giriştikleri göz önünde bulundurulursa; 1947 Bulgar Barış Antlaşması’nın 2. ve 3. Maddelerinin Bulgaristan hükümetlerince tam aksi istikamette algılandığı anlaşılmaktadır. Ayrımcı mevzuatı ortadan kaldırmaya yönelik 3. maddenin, Bulgaristan’ın “tek Bulgar milleti yaratma” politikalarına temel oluşturmuş olabileceği veya en azından Sofya yönetimince kasıtlı olarak böyle idrak edilmiş olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Öte yandan, ayrıntılı bir biçimde inceleneceği üzere, Bulgaristan Türklerinin Soğuk Savaş döneminde yaşadığı zorlu ve baskı dolu günleri 1950 yılıyla birlikte başlamış ve 1989’da Jivkov rejiminin sona ermesine kadar sürmüştür. Ne var ki, Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konsey’de Neuilly Antlaşması ile ilgili olan kararın alınma yılı da 1950’ydi.
Bulgaristan Neuilly Antlaşması ortadan kalksa bile Lozan Antlaşması’nın azınlık hükümleriyle bağlı olmadığını varsayarak, 1925 Ankara Dostluk Antlaşması’nın ilgili maddesini tek taraflı olarak kendi lehine yorumladığı anlaşılmaktadır.

5. Lozan Antlaşması’nın Azınlıklar Konusunda Geçerliliği
Çizilen genel çerçeve dâhilinde, Neuilly Antlaşması’nı ortadan kaldıran BM kararına karşın, Bulgaristan’ın azınlıklar konusundaki yükümlülükleri ortadan kalkmamaktadır. Neuilly Antlaşması’ndaki azınlıklar rejiminin yerini alacağı öngörülen 1947 Bulgar Barış Antlaşması ile 1919 Neuilly Barış Antlaşması’nın azınlık hükümleri arasında doğrudan doğruya bir çatışma durumu söz konusu değildir.
Öte yandan, Neuilly Antlaşması hukuken bütün varlığını yitirse de; Türkiye ile Bulgaristan arasında 1925 yılında tesis edilen Dostluk Antlaşması’nın ekli Protokolü’nde yer alan A bendinin 2. cümlesi, Bulgaristan’ın bünyesindeki azınlıklar için Lozan Antlaşması’nın geçerli olduğunu ifade etmektedir. Diğer bir deyişle, Bulgaristan azınlıklar konusunda Lozan Antlaşması’nı uygulamakla mükelleftir ve söz konusu Antlaşma hiyerarşik olarak Bulgaristan Anayasası’nın üzerinde yer almaktadır.
Uluslararası hukukta antlaşmaların yorumlanması ilke ve tekniklerine bağlı olarak, Lozan Antlaşması’nın Bulgaristan’daki azınlıklar açısından geçerliliğine bakıldığında, bu noktada da gerek temel yorum ve tamamlayıcı yorum kuralları gerek diğer bazı yorum teknikleri, söz konusu antlaşmanın Bulgaristan için bağlayıcı olacağını işaret etmektedir.
Antlaşmaların sona ermesi veya uygulamalarının durdurulması perspektifinden konuya yaklaşıldığında, böylesi bir durumun söz konusu olmadığı görülmektedir. Zira 1925 yılında Türkiye ve Bulgaristan arasında imzalanan Antlaşmanın; tarafların ortak iradesi veya tek taraflı iradesi ile sona ermemesi, antlaşma koşullarında köklü bir değişim (rebus sic stantibus) ile antlaşmanın uygulanmasını olanaksız hale getirebilecek bir takım durumların oluşmaması gibi parametrelerin ışığı altında halen yürürlükte olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Bununla birlikte, Bulgaristan’ın Dış Bulgarlardan Sorumlu Devlet Bakanı Bojidar Dimitrov tarafından da 1925 yılında imzalanan ‘Ankara Antlaşması’nın’ halen yürürlükte olduğu resmî olarak ifade edilmiştir.
1925 Ankara Antlaşması’nda yer alan azınlıkların ifade edilmesinde, ‘Bulgaristan’da oturan Müslüman azınlıklar’ kavramının kullanıldığı görülmektedir. ‘Müslüman azınlık’ kavramının tercih edilmesindeki belirleyici olan faktör, Lozan Antlaşması kapsamında Türkiye’nin bünyesindeki azınlıkları ‘gayrimüslim’ kategorisinde tanımlamasıdır. Bu noktada, Bulgaristan ile mütekabiliyet tesis etmek istemiştir. Ayrıca, 1925’te imzalanan Dostluk Antlaşması’ndaki Ekli Protokolün A bendinde not olarak, “anadili Bulgarca olan Hıristiyan dininden Türk uyrukları Bulgar azınlığından sayılacaktır” ifadesi bulunmaktadır. Antlaşma’nın imzalandığı dönemde, özellikle Balkan yarımadasında ‘Türk’ ve ‘Müslüman’ kavramları eş anlamlı olarak kullanılmaktaydı. Söz konusu durum, Müslüman olan Bulgaristan’daki Türklerin Lozan Antlaşması’nın azınlık hükümlerinden faydalanamayacağı gibi bir anlama neden olmadığı gibi, dinî azınlıkların da kendi etnik kimliğini ifade etme hakkını ortadan kaldırmamaktadır. Bu noktada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Batı Trakya Türkleriyle ilgili olarak aynı hususta Yunanistan aleyhine verdiği kararlar emsal olarak gösterilebilir. Öte yandan, Türkiye’de yaşayan Hıristiyan Bulgarlar ise, Lozan Antlaşması’nın azınlık hükümlerinden yararlanabilmektedirler.

Sonuç
Uluslararası hukuksal perspektiften değerlendirildiğinde, ortaya çıkan genel tablo Lozan Antlaşması’nın Bulgaristan’daki azınlıklar açısından yürürlükte olması gerektiği yönündedir. Bu doğrultuda, Lozan Antlaşması’nın azınlıklarla ilgili olan 37-45. maddelerinin Bulgaristan Türk ve Müslümanları açısından hangi noktalarda kazanımlar getirdiği ayrı ve daha geniş bir çalışma konusu olsa da; güncel anlamda azınlığın yaşadığı pek çok soruna çözüm olabilecek niteliktedir. Anadilde eğitim hakkı, azınlığın kendi eğitim ve öğretim kurumlarını kurmak, Devlet veya yerel yönetim bütçelerinden azınlık unsurların yoğun olarak yaşadığı yerlere ödeneklerin ayrılması, azınlığın din ve hayır işleri kurumlarına her türlü kolaylık ve izinlerin sağlanması gibi bir dizi sorun Lozan Antlaşması’nın ilgili hükümlerinin uygulanmasıyla kendiliğinden çözülebilecektir. Bu doğrultuda özellikle güncel olarak Bulgaristan’da yaşanan Başmüftülük krizine de ayrı bir perspektif getirilmektedir.
Kader Özlem, Uluslararası İlişkiler Uzmanı, kaderozlem@gmail.com



30 Mart 2011 Çarşamba

30 Mart 2011 31 Mart Vakkası



31 Mart Vakası

Mustafa Kemal, 30 Mart 1927de, 1919’dan beri ilk kez ve Cumhurbaşkanı olarak geldiği İstanbul’da… Mustafa Kemal, 18 yıl önce de 31 Mart 1909’da başlatılan kanlı ayaklanmayı bastırmaya gelmişti.
Temmuz 1908’de 2. Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle Meşrutiyetçi hareketin en güçlü kanalı olan ittihat ve terakki Cemiyeti’nin iktidarı tam olarak ele geçiremeyerek dolaylı bir denetim kurması politik istikrarsızlığa yol açmış, halk arasında da yaygın çalkantılar doğurmuştu.
12 Nisan’ı 13 Nisan’a bağlayan gece, Taksim Kışlası’ndaki Avcı Taburu’na bağlı askerler subaylarına karşı ayaklanarak kendilerine önderlik eden din adamlarının peşinde Heyet-i Mebusan’ın önünde toplandılar ve ülkenin şeriata göre yönetilmesin istediler. Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti ayaklanmacılarla uzlaşma yolunu seçti ve hükümet üyeleri tek tek istifa etti.
Ayaklanma Heyet-i Mebusan üzerinde de etkili oldu. O gün İttihat ve Terakki üyesi mebuslar, can güvenlikleri olmadığı için Meclis’e gitmediler. Bazıları İstanbul’dan uzaklaşırken, bazıları da kent içinde gizlendi.
Ayaklanmacılar, İttihatçı subaylarla mebusları bulundukları yerde öldürüyorlardı. İstanbul’da denetimi elinden kaçıran İttihat ve Terakki ise, asıl güç merkezi olan Selanik’teki 3. Ordu’yu harekete geçirdi. Böylece ayaklanmayı bastırmak üzere Hareket Ordusu kuruldu.
3. Ordu’daki genç subaylar Meşrutiyet’i kurmak için İstanbul üzerine yürümekten başka çare görmüyorlardı. Genç subayların içinde İstanbul’daki gerici ayaklanmanın vakit geçirilmeden bastırılmasının en ateşli savunucusu ise. 3. Ordu7nun Kurmay Başkanı olan Mustafa Kemal idi. Bu fikrini ordu komutanına da kabul ettirdi.
Hareket Ordusu’nun İstanbul halkına yayınladığı Hüseyin Hüsnü imzalı bildiriyi Mustafa Kemal’in kaleme aldığı bilinmektedir. Bu bildiride Abdülhamit’in uzun istibdat yönetiminin yıkıldığı belirtiliyor, mel’un ve vicdansız istibdat taraftarlarının alçak ve menfur hareketinin sebep olduğu kanlı isyan tel’in ediliyor, bu isyanı bastırmak üzere ordunun büyük bir kısmının Yeşilköy’e geldiği duyuruluyordu.
Ayaklanmacılar 23 Nisan’ı 24 Nisan’a bağlayan gece İstanbul’a girmeye başlayan Hareket Ordusu’na başarısız bir direniş çabasından sonra teslim oldular. Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan da bir gece önce Yeşilköy’de toplanarak, hareket Ordusu’nun girişiminin meşruluğunu onaylamışlardı.
Ayarlanmanın bastırılmasından sonra sıkıyönetim ilan edildi ve ayaklanmacıların önderleri Divan-ı Harp’te yargılanarak ölüm cezasına çarptırıldılar. Ama en önemli gelişme, Meclis-i Umumi Milli adı altında birlikte toplanan Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan’ın 27 Nisan’da 2. Abdülhamid’in tahttan indirilmesini, yerine 5. Mehmed’in geçirilmesini kararlaştırmasıydı. Abdülhamid’in İstanbul’da kalması da sakıncalı bulunarak Selanik’te oturması uygun görüldü. Divan-ı Harp, Abdülhamid’i yargılamak istediyse de, yeni kurulan Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti bunu kabul etmedi. 1912’ye kadar Selanik’te ikamet eden Abdülhamit daha sonra Beylerbeyi Sarayı’na getirilecek ve 1916’deki ölümüne kadar burada “kafes hayatı” sürdürmek zorunda kalacaktı.

Kaynaklar
                 -   Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, İş Bankası Yayınları.
                 -   S. Eriş Ülger, Özgün Belgelerle Türkiye Cumhuriyeti ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk.
                -   Afet İnan, Atatürk hakkında Hatıralar ve Belgeler, İş Bankası Yayınları.
                -   N. Ahmet Banoğlu-K. Zeki Gencosman, Atatürk Ansiklopedisi, 10 Cilt,  May Yayınları.


29 Mart 2011 Salı

29 Mart 2011 Kurtuluş Savaşı'nda Türkiye - SSCB İlişkileri


Kurtuluş Savaşı’nda
Türkiye – SSCB İlişkileri

Büyük Taarruz hazırlıklarına, Sovyet Rusya Elçisi Aralof’un çağrılmıştı. Aralof, elçi olarak Türkiye’ye gönderilirken, neden seçildiğini Lenin’in şu sözleriyle öğrenir:

“Türkler milli kurtuluşları için savaşıyorlar. Bunun için, merkez komitesi, askerlik işlerini iyi bilen birisi olarak sizi oraya gönderiyor. Emperyalistler, Türkiye’yi soyup soğana çevirdiler, hâlâ da soyuyorlar. Köylüler ve işçiler buna katlanamadılar. Sabır bardağı taştı, gerek Doğu halkları gerek biz, emperyalistlere karşı savaşıyoruz.”

Lenin, Mustafa Kemal konusunda da bilgilendirir Aralof’u:
“O işgalcilere karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. Emperyalistlerin gururunu kıracağına, padişahı da yardakçılarıyla birlikte silip süpüreceğine inanıyorum. Ona, yani Türk halkına yardım etmemiz gerekiyor. İşte sizin işiniz budur. Türk hükümetine, Türk halkına saygı gösteriniz. Onların işlerine karışmayınız.”

Kuşkusuz, burada “İşlerine karışmamak” talimatı, kayıtsız kalmak, tarafsız davranmak anlamında değil, egemen bir ülkenin temsilcisi olarak görme anlamındadır. Çünkü Lenin, Aralof’la şu mesajı da iletir:

“Kendimiz fakir olduğumuz halde Türkiye’ye maddi yardımda bulunabiliriz. Bunu yapmamız gerekir. Moral yardımı, yakınlık, dostluk, üç kat değeri olan yardımdı. Böylece, Türk halkı yalnız olmadığını hissetmiş olacaktır…”

Kaynaklar
                   -  Atatürk’ün, Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, AKDTYK.
            -  Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, AKDTYK.
                  -  E. Behnan Şapolyo, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi 1918-1950, Milli Eğitim Bakanlığı, Basımevi
                  -  E. Behnan Şapolyo, Türk İnkılâbı Tarihi Notları, Harp Okulu Basımevi.
                 -  Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, İş Bankası Yayınları.
                -  S. Eriş Ülger, Özgün Belgelerle Türkiye Cumhuriyeti ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk.
               -  Afet İnan, Atatürk hakkında Hatıralar ve Belgeler, İş Bankası Yayınları.


28 Mart 2011 Milli Mücadelemizin Yazarı Yakup Kadri Karaosmanoğlu


Milli Mücadelemizin Yazarı
Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Yakup Kadri Karaosmanoğlu ülkemizin yetiştirdiği önemli yazarlardan biridir. Onun özelliği sadece başarılı bir yazar olmasından gelmez. Milli Mücadele’nin bizzat içinde yer alışıyla da tarihte önemli bir yere sahiptir.
17 Mart 1889’da Kahire’de doğan Karaosmanoğlu, ilköğretimine ailesiyle birlikte gittiği Manisa’da başladı. Babasının ölümünden sonra annesiyle yine Mısır’a döndü, öğrenimini İskenderiye’deki bir Fransız okulunda tamamladı. 1908’de başladığı İstanbul Hukuk Mektebi’ni bitirmedi. Bu yıllarda Ferc-i Âti topluluğuna katıldı. Servet-i Fünun, Rübab, Türk Yurdu, Peyam-ı edebi, yeni Mecmua, İkdam gibi dergi ve gazetelerde makale, öykü, düz yazı, şiir, kısa oyun gibi türlerde yazılar yayımladı.
1921’de Ankara Hükümeti’nin çağrısı üzerine Anadolu’ya geçti. Mardin ve Manisa milletvekili olarak Meclis’te bulundu. 1923-1924 yılları arasında Vedat Nedim Tör, Burhan Belge, Hüsrev Tökin, Şevket Süreyya Aydemir ile kadro dergisini çıkardı. Dergide savundukları düşünceler hükümetin görüşlerine ters düşünce, Yakup Kadri Karaosmanoğlu Tiran elçiliğine atandı. 1955’te emekli olduktan sonra Türkiye’ye döndü. Bir süre sonra Ulus gazetesi başyazarlığına getirildi. 27 Mayıs 1960’tan sonra Kurucu Meclis’e üye seçildi. 1961-1965 arasında CHP Manisa milletvekili oldu. Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı. 13 Aralık 1974’te Ankara’da öldü.

Kaynaklar
                  -  Enver Ziya Karal, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi 1918-1965, Milli Eğitim Bakanlığı, Basımevi.
                 -  Lord Kinnoss, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Altın Kitaplar.
                 -  Pars Tuğlacı, Çağdaş Türkiye I-II, Cem Yayınevi.


27 Mart 2011 Genç Türkiye Cumhuriyetinde "Dünya ile 'Ölçü Birliği'


Dünya ile ‘Ölçü Birliği’

Osmanlı Devleti 1840 yılından itibaren ekonomik gerekçeler yüzünden Hicri Takvim’in yanında Rumi Takvim’i de kullanmaya başlamıştı. Rumi Takvim, Hicri Takvim’in aksine güneş yılı esasına göre düzenlenmiş bir takvimdi. Ancak her iki takvim arasında yıl farkı da bulunuyordu.
Aynı hareketlerine göre ayları gösteren, saat, rakam ve tatil günleri, gerek memleketin iç hayatında, gerekse dünya ile olan ilişkilerinde güçlük çıkartıyor, çalışma hayatında karışıklıklara neden oluyordu. 25 Aralık 1925 tarihinde kabul edilen kanunlarla Hicri ve Rumi takvim kaldırılarak yerine Miladi takvim, alaturka saat yerine de uluslararası saat kabul edilmişti.
Ülkede öteden beri güneşin battığı anı 12.00 kabul eden Alaturka Saat sistemi geçerliydi. Güneş her yerde farklı zamanlarda battığı için bu sistem ile ülkede saat birliğini sağlamak mümkün değildi. Saat konusunda karışıklıklara son vermek için 26 Aralık 1925 tarihinde Alafranga Saat sistemine geçildi.
Cumhuriyet döneminde yapılan değişikliklerden biri de metrik sistemin kabul edilişiydi. Osmanlı döneminde 60 cm. veya 65 cm uzunluğa eşit olan endaze, parmak ucundan omuza kadar uzunluğu ifade eden ve ortalama 75,8 cm kabul edilen arşın ile adım, ayak, kulaç gibi uzunluk ölçüleri kullanılıyordu. Bu ölçüler standart ölçüler değildi. Adım, ayak, kulaç gibi ölçülerle sağlıklı ölçüm yapmak zordu. Bunların yerine 26 Mart 1931 tarih ve 1782 sayılı kanunla modern dünyanın kullandığı metre sistemi kabul edildi. Artık uzunluk ölçümü milimetre, santimetre, desimetre, metre, dekametre, hektometre, kilometre ile ifade edilecekti.

Kaynaklar
                  -  E. Behnan Şapolyo, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi 1918-1950, Milli Eğitim Bakanlığı, Basımevi
                 -  Lord Kinnoss, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Altın Kitaplar.

28 Mart 2011 Pazartesi

28 Mart 2011 Edirne Spor Kulüplerinin Müsabaka skor ve Puanları

12 Hazıran 2011 günü yapılacak
milletvekili seçimlerinde 
Edirne ilimizde 
Sporun içinden gelmiş  
Edirne Sporunun
Gelişmesine katkıda olacak
Milletvekilini seçelim

Edirne’mizin Spor Kulüplerinin
26-27Mart 2011 Tarihlerinde
Oynanan Müsabakaların
Skor ve Puan Durumu

 Edirne’nin Gururu
 

BEKO Basketbol Ligi
Evsahibi Takım
Skor
Misafir Takım
Türk Telekom
80
88
Efes Pilsen
Fenerbahçe Ülker
97
83
Antalya Belediye
Mersin Belediye
81
79
M.P. Trabzon
Beşiktaş C.T.
83
93
Olin Edirne
Oyak Renault
74
80
Erdemir
Banvit
75
67
Galatasaray C.C.
Bornova Belediye
85
81
Pınar Karşıyaka
Aliağa Petkim
70
69
Tofaş



S
Takım
O
G
M
A
Y
Puan
1
Fenerbahçe Ülker
23
20
3
1948
1666
43
2
Galatasaray C. C.
23
18
5
1797
1564
41
3
Banvit
23
18
5
1800
1648
41
4
Efes Pilsen
23
16
7
1892
1636
39
5
Beşiktaş C. T.
23
15
8
1928
1806
38
6
Pınar Karşıyaka
23
15
8
1950
1827
38
7
Olin Edirne
23
14
9
1749
1633
37
8
Antalya Belediye
23
12
11
1767
1812
35
9
Erdemir
23
9
14
1780
1823
32
10
Tofaş
23
8
15
1667
1741
31
11
M. P. Trabzon
23
8
15
1748
1901
31
12
TÜRK Telekom
23
8
15
1797
1899
31
13
Aliağa Petkim
23
7
16
1754
1992
30
14
Bornova Belediye
23
7
16
1713
1942
30
15
Mersin Belediye
23
6
17
1653
1800
29
16
Oyak Renault
23
3
20
1602
1855
26

Türkiye BAL 12. Grubu
“Bölgesel Amatör Ligi”
Evsahibi Takım
Skor
Misafir Takım
Çiftlikköy Belediye
1
2
Küçükçekmece
Tekirdağ
0
0
Yeniköy
Çerkezköy
3
0
Altınova Belediye
Alibeyköy
3
3
Velimeşe Belediye
Keşan
2
0
Küçükçekmece
Kırklareli Sanayi
2
1
Ayşekadın G.B.

Puan Durumu

Takımlar 
O
G
B
M
A
Y
P
AV
1
Küçükçekmece
20
13
5
2
41
22
19
44
2
Keşan
20
13
2
5
38
24
14
41
3
Altınova Bel.
20
11
6
3
37
24
13
39
4
Çerkezköy
20
9
7
4
37
27
10
34
5
Beylikdüzü
20
9
4
7
32
29
3
31
6
Alibeyköy
20
9
3
8
28
25
3
30
7
Yeniköy
20
8
5
7
29
23
6
29
8
Tekirdağ
20
5
7
8
18
22
-4
22
9
Çiftlikköy Bel.
20
5
5
10
31
42
-11
20
10
Ayşekadın G.B.
19
3
7
10
19
31
-12
16
11
Velimeşe Bel.
20
3
4
13
23
43
-20
13
12
Kırklareli Sanayi
20 3 3 14 27 48 -21 12

Edirne U – 19 A Grubu
Evsahibi
Skor
Misafir
Saray
3
0
Saraçhane
Yeniimaret
8
5
Köprüce
Küçükpazar
0
3
Tunca

Puan Durumu

Takımlar 
O
G
B
M
A
Y
P
AV
1
Saray
8
6
0
2
26
18
18
+8
2
Yeniimaret
8
5
1
2
33
20
16
+13
3
Tunca
8
5
1
2
25
17
16
+8
4
Edirne
7
4
1
2
23
19
13
+4
5
Saraçhane 
7
3
0
4
14
19
9
-5
6
Köprüce
8
2
1
5
22
26
7
-4
7
Küçükpazar
8
0
0
8
0
24
-
-24LİE

Edirne U – 19 B Grubu
Evsahibi
Skor
Misafir
Anafartalar
8
0
İpsala
Keşan
3
0
Osmanlı
Subaşı
0
3
Yenikarpuzlu

Puan Durumu
S
Takımlar 
O
G
B
M
A
Y
P
AV
1
Keşan
7
7
0
0
53
7
21
+46
2
Anafartalar
7
6
0
1
43
9
18
+34
3
Yenikarpuzlu
7
4
0
3
22
24
12
-2
4
Osmanlı
7
3
0
4
20
25
6
-5 1HMV
5
İpsala
7
1
0
6
5
47
3
-42
6
Subaşı
7
0
0
7
3
34
0
-31 LİE

Edirne U – 14 A Grubu
Evsahibi
Skor
Misafir
Kazanova
2
4
Keşan
DSİ
3
0
Köy Hiz.

Puan Durumu
S
Takımlar 
O
G
B
M
A
Y
P
AV
1
DSİ
5
4
0
1
21
2
12
+19
2
Keşan
5
4
0
1
23
5
12
+18
3
Kazanova
5
1
1
3
7
22
4
-15
4
Köy Hiz.
5
0
1
4
4
26
1
-22

Edirne U – 14 B Grubu
Evsahibi
Skor
Misafir
Yeniimaret
4
5
Uzunköprü
Köprüce
2
9
Havsa

Puan Durumu
S
Takımlar 
O
G
B
M
A
Y
P
AV
1
Uzunköprü
5
5
0
0
30
11
15
+19
2
Havsa
5
3
0
2
28
15
9
+13
3
Yeniimaret 
5
2
1
3
22
14
6
+8
4
Köprüce
5
0
1
5
2
42
0
-40

Edirne U – 16 A Grubu
Evsahibi
Skor
Misafir
Kirişhane
3
3
Saray
Osmanlı
0
5
Anafartalar

Puan Durumu
S
Takımlar 
O
G
B
M
A
Y
P
AV
1
Anafartalar
1
1
0
0
5
0
3
+5
2
Kirişhane
1
0
1
0
3
3
1
-
3
Saray
1
0
1
0
3
3
1
-
4
Osmanlı
1
0
0
1
0
5
0
-5
5
DSİ
-
-
-
-
-
--
-
-

Edirne U – 16 B Grubu
Evsahibi
Skor
Misafir
Uzunköprü
5
0
Kazanova
Yeniimaret
3
1
Tunca
Köprüce
2
4
Edirne

Puan Durumu
S
Takımlar 
O
G
B
M
A
Y
P
AV
1
Uzunköprü
1
1
0
0
5
0
3
+5
2
Edirne
1
1
0
0
4
2
3
+2
3
Yeniimaret
1
1
0
0
3
1
3
+2
4
Köprüce
1
0
0
1
2
4
0
-2
5
Tunca
1
0
0
1
1
3
0
-2
6
Kazanova
1
0
0
1
0
5
-
-5