Saros Körfezi
Kendi kendini temizleyen körfezdir.
Hayatımda küçük
birikimlerimle sahibi olduğum ve ilk olarak eşimle birlikte uzun bir tatil
imkânı bulduğum Seyran sitemizin bulundu bölgeden bahsetmek istiyorum. Allah
herkese böyle bir imkân sağlaması dileğiyle.
Denizlerimizdeki
kirlenme günden güne artarken, sanayiden uzak kalabilen
dünyanın kendi kendini temizleyen, Akdeniz ve Güney Ege
kıyarına rakip. şanslı sahillere sahip olan Saros Körfezi, Edirne'den yaklaşık
150 km., İstanbul'dan yaklaşık 250 km. uzaklığıyla yaz aylarının gözde tatil
beldelerinden biridir.
Bölgenin Tarihi
Çoğu kişinin bildiğinin aksine Saros tarih kokan bir yapıya
sahiptir. Fakat bunu kanıtlayacak tarihsel kanıtlar fazla kalmamıştır. Fakat “tarihin şahidi yine tarihtir” sözünden yola çıkarak tarihinde Cenevizlilere, Venedikliler,
Bizanslılar ve son olarak Osmanlı İmparatorluğunu ağırlamış bir yerdir. İtalyan
koyunun hemen sırtlarında yer alan eski kale yıkıntısı Cenevizliler dönemine
aittir. O dönemlerde deniz ticaretinin yapıldığı eski batık bir limandan
bahsedilir (Sazlıdere sahili açıklarında 12-15 metrelerde). Enez’de
bulunan ve limana hâkim heybeti ile duran Anıos krallığına
ait (döneminin en zengin Yunan krallığı) kale, Saros tarihinin kanıtıdır.
Erikli sahilindeki Tuz gölünün Osmanlı döneminde İstanbul’un tuz ihtiyacını
karşıladığı yazılır Osmanlı arşivlerinde. İbrice Limanın ise Osmanlı döneminin
Adalar ve Anadolu’ya hububat ve hayvan nakli için kullanıldığı tarihi belgeli
gerçeklerdir.
Çimpe Kalesi
Marmara Denizi ve Saroz Körfezi’ne (Ege Denizi) hâkim bir tepe üzerinde bulunan Çimpe Kalesi Türklerin
Avrupa’ya ilk ayak bastıkları noktadır. Bolayır’a 2 km uzaklıktadır.
Gazi Süleyman Paşa, Rumeli fethine başlamadan önce, çeşitli
kereler Bizanslılara yardım amacıyla Gelibolu Yarımadası’na geçmiş ve burada bu
kaleyi iyice incelemiştir. Son kez Orhan Gazi kayınpederi Kantakuzinos’a yardım
amacıyla, Nilüfer Sultan’dan olan büyük oğlu Gazi Süleyman Paşa’yı yardıma
gönderir. Yardıma gelen Gazi Süleyman Paşa komutasındaki 10000 kişilik bir
kuvvet dara düşen imparatoru kurtarır, bundan sonra Süleyman Paşa’ya Rumeli’nin
fethi için fırsat doğar.
Orhan Gazi’nin kayınpederi VI. loannes Kantakuzions tekrar
damadından yardım isteyince, Gazi Süleyman Paşa bir kez daha Gelibolu
Yarımadasına geçer ve ikinci kez 20000 kuvvetle Trakya’ya geçilir ve 1352
yılında Dimetoka Meydan Savaşında Sırp ve Bulgarlar yenilgiye uğratır, Edirne
kurtarılır. İmparator Kantakuzions Türlerin bu yardımseverliğinden memnun olur,
Çimpe Kalesi’ni Türklere üs olarak verir.
Anadolu’ya en yakın noktada bulunan bu kaleyi bundan sonra
Türkler, üs olarak kullanmaya başlarlar. Bir süre sonra Kantakuzinos, Türklerin
kaleyi terk etmesini istese de Türkler kaleyi vermezler ve Gazi Süleyman Paşa
için bu kale Avrupa’ya atlama noktası olur. Gazi Süleyman Paşa buraya bıraktığı
askerlerine yeni askerlerde ilave ederek Egzamil’ ve Bolayır’ı fetheder.
Merkez tabya olarak da adı geçen bu yer, 1884 Kırım Savaşı
sırasında Gelibolu’ya gelen Fransızlar tarafından da bir süre kıllanılmış ve
tamir edilmiştir. 1914 yılında Bulgarların Kavakköy’üne kadar geldiklerini sora
Mustafa Kemal’de burasını tabya olarak kullanmıştır.
Yakın tarihe kadar silahlı kuvvetlerin cephanelik olarak
kullandığı Çimpe Kalesi, şimdi askeri bölgeden çıkarılarak terk edilmiş
durumdadır. Bolayır Belediyesinin girişimleriyle bu kale Kültür Bakanlığının 1.
Derece tarihi eser olarak kayda alınmıştır.
Bulayır’dan Bolayır’a
Birçok medeniyetlerin kurulduğu ve kuruluşu Tarihi M.Ö. 311
yıllarına dayanan, antik dönemde ‘Khersonesos’ olarak
adlandırılan, Traklar ve Yunan Kolonizasyon hareketi sırasında Yunanlıların
eline geçmiştir. Daha sonra Romalılar ve Bizanslıların eline geçen Bolayır’ın
yakınındaki ‘Çimpe Kalesi’ ile daha da önem kazanır. Marmara Denizi ile Saroz
Körfezine yaklaşık olarak eşit uzaklıkta bir tepenin üzerinde kurulmuş olan
Bolayır Beldesi son nüfus sayıma göre 2400 nüfusa sahiptir.
Gelibolu’nun gerek Bizans döneminde, gerekse Osmanlılar
döneminde kazandığı öneme paralel olarak Bolayır’ın da önemi artmıştır. M.Ö.
334 Büyük İskender (Alexsandra) döneminden başlayarak birçok medeniyetin
kurulduğu belde çevresinde, bugün hala çeşitli tarihi kalıntıya
rastlanmaktadır.
Orhan Gazi’nin oğlu Şehzade Süleyman Paşa’nın 1354 yılında
fethederek Osmanlı topraklarına katığı Avrupa’da ilk fethettikleri yerleşim
yeri Bolayır’ın yanındaki Çimpe Kalesi olup, Türkler Ece Ovası ve Gelibolu’nun
fethine de burayı ele geçirdikten sonra başlamışlardır. Rumeli Fatihi Gazi
Süleyman Paşa, önce ele geçirdiği ‘Çimpe Kalesi’ halkıyla
dostluk kurar ve ardından Rumeli’ye ayak bastığının beşinci günü, ‘İrşilonya’ ya da ‘Ayasileri’ diye anılan
kaleyi ele geçirir.
Sıra Bolayır Kalesi’ne gelmiştir. Bolayır’da çok kanlı
savaşlar cereyan eder. Bolayır Kalesi’nin ele geçirilmesi sırasında öyle bir
savaş olur ki, savaş sonrası Rum ve Türk askerlerini birbirinden ayırmak
imkânsızdır. Hepsi kıpkırmızı kanlar içindedir. Kalenin fethinden ardından
Mihal Bey, Süleyman Paşa’ya “Şehzadem İslam askeri Rum’la karışmış ve kızıl kana öyle beyandılar ki
birbirinden ayırt edemiyor”
demesi üzerine, Süleyman Paşa, “Bre Lala, var şu İslamı bul ayır da sonra fetheyle” der. Gazi Mihal’de öyle yapar. Bunun üzerine Süleyman
Paşa’nın “İslam Askerini Bulayır” dediği söz üzerine de kalenin adı ‘Bulayır’ olur.
Bolayır, hem Saroz Körfezi’ni hem de Marmara Denizi ve
Çanakkale Boğazı’nı gören bir arazi parçası üzerinde kurulduğu için stratejik
önem taşımaktadır. I. Cihan Savaşı sonrasında Mustafa Kemal’in kuvvetlerini
barındıran Bolayır’da 7. Tümen bulunuyordu.
Orhan Gazi’nin oğlu Şehzade Süleyman Paşa tarafından da
stratejik önemi nedeniyle kasaba bir üst gibi kullanılmıştır.
Gazi Süleyman Paşa Bolayır’ı fethettikten sonra burada
kendine büyük bir malikâne yaptırarak ölümüne kadar burada yaşamıştır.
Güneyli Köyü
Eski adı Kargıcık, Çanakkale iline 59 km, Gelibolu
ilçesine uzaklıklığı 11 km. olup, Gelibolu-İstanbul (E-87) karayoluna 900
metre, Saroz körfezine 1 km uzaklıkta Saroz’a hâkim bir yerde bulunmaktadır. Nüfusu 1621 kişidir. Halkın
başlıca geçim kaynağı da tarım, hayvancılık, balıkçılık, turizm’dir.
Güneyli köyünün eski adının veriliş nedeni: Güneyli köyünün
eski ismi “Kargacık”dır. Harp zamanında su bulmak için köye
gelen askerler, kargaların inip çıktıklarını görünce su olduğunu düşünerek o
tarafa yönelmişler. Gerçekten de bir çeşme bulmuşlar. Bundan sonra da köyün
ismi “Kargacık” olarak kalmıştır. Bu
anlatıda tesadüf motifi görülmektedir. İhtiyaçları olan suyu bulmak için
kargayı takip eden askerler bir çeşme bulunca belki de kargalara bir teşekkür
ifadesi olarak oraya Kargacık adını vermişlerdir. Efsanelerde ve yer adları ile
ilgili anlatılarda tesadüf motifinin pek çok ad etrafında anlatıldığı
bilinmektedir. Köyün ismi "Kargıcık"...yani asker bıçağıdır.
1934 yılında Bulgaristan’ın
Tırnava’da kasabasının Tukuklu ayrıca Pravada kasabasının Sandıkçı köyünden
gelenler tarafından kurulmuş 1951 yılında yine aynı bölgeden gelenlerle bu günkü
halini almıştır. Köye ilk iskân edilenler Çimpe kalesi ve şimdiki köyün batı
tarafında eskiden var olan Askeri Mahfeler ve çiftliklere yerleşmişler, Devlet
tarafından yaptırılan binaların 1937 yılında tamamlanmasıyla bu günkü evlerine
yerleşmişlerdir. Köy halkı bölgede muhacir olarak anılır. Bilindiği üzere
muhacir bir yerden diğer yere göç eden demektir. Osmanlı Devleti Balkanlara,
özellikle Karaman beyliğinden seçkin aileleri alarak yerleştirmiş, oraların
birer Türk yurdu olmasını sağlamıştır. Bu nedenle köy halkımızın soyu Karaman
Yörüklerinden gelmektedir. Bu gün köyümüzün yaşlıları ile görüşür de Konya
yöresinin kültürünü karşılaştırırsanız gerçeği görebilirsiniz. Örneğin
kadınlarımızın giyimleri, yemek kültürleri, düğünleri, konuşmalarda
kullandıkları kelimeler aynıdır.
Köyün adının söylenen başka
bir rivayete göre; burada yaşayan çiftlik sahiplerinden birinin adını taşımakla
beraber Kargıcık olarak da anılır. Rivayete göre fetih yıllarında Gazi Süleyman
Paşa askeri ile beraber köyün batı tarafında bulunan yerde mola verir. Öğle
vakti olduğundan abdest almak için su ister. Uzun bir zaman aranmasına rağmen
su bulunamaz. Paşa hiddetlenir, belinden “Kargı”sını çıkartır, olduğu yerde
toprağa saplar, geriye çektiğinde su fışkırır. Bu sudan ihtiyaçlar karşılanır.
Rivayet odur, ancak gerçek olan o su için yapılan çeşme bu gün bile akmaktadır.
Köylü çeşmeye yıllardır Kargıcık çeşmesi demektedir.
Son yıllarda yazlıklar
köyde yaşayanlar için büyük bir istihdam yaratmıştır. 1978 yılından itibaren
sahil şeridinde, yazlık evlerin yapımına başlanmış olup, 1985 yılından sonra
tam bir tatil köyü görünümünü almıştır. Konum olarak Saroz’a hâkim olan
bölgeden açık havalarda Saroz körfezini Semendirek adasına kadar görme imkânı
olmaktadır.
Sahil şeridinde denize
girilebilecek birçok koy bulunmakla beraber özellikle Limanımız (Koyun Limanı)
harika kumu ve sığ başlayıp kademeli olarak derinleşen suları, çocuklar, yüzme
bilmeyenler ve iyi yüzücüler için ideal bir plajdır. Ayrıca, Fatma Kadın
Çeşmesi (Davut İskele), Mahmutpaşa (İncirlik), Asker Çeşme, Emel Sayın Koyu (Karanlık
Dere) daha sakin ancak derin sulara sahiptir.
Vatan Şairi Namık Kemal
Bolayır’dan bahsederken Vatan Şairi Namık Kemal’den
bahsetmeden geçemeyiz. Bu vesileyle sizlere kısaca özgeçmişinden bahsediyorum.
21 Aralık 1840’ta Tekirdağ’da doğdu. Asıl adı Mehmed Kemal
Namık adını; ona şair Eşref Paşa verdi. Babası, II. Abdülhamid döneminde
müneccimbaşılık yapmış olan Mustafa Asım Bey, Annesini küçük yaşında yitirince
çocukluğunu dedesi Abdüllatif Paşa’nın yanında, Rumeli ve Anadolu’nun çeşitli
kentlerinde geçirdi. Bu yüzden özel eğitim gördü. Arapça ve Farsça öğrendi. 18
yaşında babasının yanına döndü. 1863’te Babıâli Tercüme Odası’na kâtip olarak
girdi. Çalıştığı süre içersinde dönemin önemli düşünür ve sanatçılarıyla
tanışma olanağını buldu. 1865’te kurulan ve daha sonra yeni Osmanlılar Cemiyeti adıyla ortaya çıkan İrtifak-ı Hamiyet adlı gizli derneğe katıldı. Bir yandan da Tasvir-i Efkâr gazetesinde hükümeti eleştiren yazılar yazıyordu. Yeni
Osmanlılar Cemiyeti’nin görüşleri doğrultusunda yaptığı yayın nedeniyle 1867’de
kapatıldı.
Namık Kemal, İstanbul’dan uzak olması için Erzurum’a vali
muavini olarak atandı. Bu göreve gitmeyi erteledi ve Mustafa Fazıl Paşa’nın
çağrısı üzerine Ziya Paşa’yla birlikte Paris’e kaçtı. Bir süre sonra Londra’ya
geçerek Mustafa Fazıl Paşa’nın parasal desteğiyle Ali Suavi’nin Yeni Osmanlılar
adına çıkardığı “Muhbir” gazetesinde yazmaya başladı. Ama
Ali Suavi’yle anlaşamadı. Muhbir’den ayrıldı. 1868’de gene Fazıl Paşa’nın
desteğiyle “Hürriyet” Gazetesini çıkardı. Çeşitli anlaşmazlıklar yüzünden,
Avrupa’da desteksiz kalınca, 1870’te zaptiye nazırı Hüsnü Paşa’nın çağrısıyla
İstanbul’a döndü. Nuri Reşat ve Ebüzziya Tevfik beylerle birlikte 1872’de “İbret” gazetesini kiraladı. Aynı yıl burada çıkan bir yazısı
üzerine gazete 4 ay kapatıldı, İstanbul’dan uzaklaştırılmak için Gelibolu
mutasarrıflığına atandı. Orada yazmaya başladı “Vatan Yahut Silistre” oyunu. 19873’te Gedikpaşa Tiyatrosu’nda sahnelendi. Oyunu
izleyenler galeyana gelip olay çıkardı. Namık Kemal birçok arkadaşıyla birlikte
tutuklandı. Bu kez kalebentlikle Magosa’ya sürgüne gönderildi. Üç yıl sonra I:
Meşrutiyetin ilan edilmesi üzerine tekrar İstanbul’a dönen Namık Kemal,
Danıştay üyesi oldu ve ilk anayasayı hazırlayan kurulda görev aldı.
1876’da I. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a döndü.
Şura-yı Devlet (Danıştay) üyesi oldu. Kanun-î Esasi’yi (Anayasa) hazırlayan
kurulda bulundu. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı çıkınca Meclis-i Mebusan kapatıldı.
Namık Kemal tutuklandı. Midilli Adası’na sürüldü. 1879’da Midilli mutasarrıfı
oldu. Aynı görevle 1884’te Rodos, 1887’de Sakız Adası’na gönderildi.
2 Aralık 1888’de vasiyeti üzerine Bolayır’da Süleyman
Paşa’nın yanına gömüldü.
Bu nedenle bölgenin içinde yer alan Gelibolu İlçesine bağlı Saroz sahilinde gizli bir cennet! Güneyli Köyü ve koyu by pass geçiren kalp hastaları başta olmak üzere, iştahsızlık, uykusuzluk problemi olanların tedavi merkezi olarak ilgi görüyor. Özellikle ensülin tedavisi gören şeker hastalarına da çam ve deniz kokulu bu havanın iyi geldiği, ilaç almaya gerek duyulmadığı, kalp hastalarının da bölgeye yerleştikten sonra doktor kontrollerine ara verdikleri altı çizilerek anlatılanlar arasındadır.
Bölgenin Çevre Özellikleri
Alp
Dağlarından sonra oksijen oranı en yüksek yer olan tarihsel adıyla İda,
günümüzün Kaz Dağlarından kopup Edremit körfezine yayılan oksijeni bol hava
Çanakkale üzerinden dönerek boğazlardan Trakya'ya doğru giriş yapıyor. Bilhassa
zeytin ağaçlarının etkisiyle oksijen oranı yükselen bu hava kütlesine deniz
üzerinden geçişinde Ege ve Saroz denizinin iyot kokusu da ilave oluyor. Çam ve
deniz kokulu rüzgârın bu yolculuğunu Keşan sırtlarında yoğun çam kokulu Koru
Ormanı karşılıyor.
Bu
nedenle bölgenin içinde yer alan Gelibolu İlçesine bağlı Saroz sahilinde gizli bir
cennet! Güneyli Köyü ve koyu by pass geçiren kalp hastaları başta olmak
üzere, iştahsızlık, uykusuzluk problemi olanların tedavi merkezi olarak ilgi
görüyor. Özellikle ensülin tedavisi gören şeker hastalarına da çam ve deniz
kokulu bu havanın iyi geldiği, ilaç almaya gerek duyulmadığı, kalp hastalarının
da bölgeye yerleştikten sonra doktor kontrollerine ara verdikleri altı
çizilerek anlatılanlar arasındadır
Burada üç türlü hava vardır. Biri, iyot ve yosun kokulu
deniz havası; diğeri, Kaz Dağı'ndan kopup gelen dağ havası. Çam ormanları
üzerinden dönerken kokusunu da beraber taşıyan orman havası ise adeta burun
deliklerinizi yakarken, bir nevi parfüm gibi üzerinize siniyor. Rüzgâr yönüne
göre değişen hava (Lodos ya da Poyraz) astım ve nefes darlığı çekenler için doğal
tedavi görevi üstleniyor. Sabah 5.30 civarı dolasan avcılar önüne karaca da
çıkıyor. Avcılar, bu şirin güzel gözlü hayvanlar için -Avcının da kalbi var,
kimse vurmuyor-, "Onlar buraların süsü" diyorlar. Nisan-Mayıs
aylarında badem ağaçları bülbüllerin essiz konser verdiği yerler...
Yerli bülbül bir yere gitmiyor da. Haziran ayında, yani dut
mevsiminde; "Dut yemiş bülbül gibi
susuyorsun" sözünü doğrularcasına susuyor,
ötmüyorlar. Fakat kus çeşidi çok. Camgöbeği, mavi, siyah tırtıllı tüyleri olan "Kestane kargası", kanat altı portakal ve fıstık yeşili, tüylü, papağan gibi rengârenk
"arıkuşları" ise, sık görünen kuşlardan. Bölgeye Eylül ayında
bıldırcın akını başlıyor. Çernobil'den gelen Karadeniz bıldırcınları Kuzey
Avrupa'dan gelen bıldırcınlarla birleşip buradan Afrika'ya göç ediyorlar. Saros
Körfezi'nde; üveyik porsuk, tilki, yaban domuzu gibi hayvanlara da rastlanıyor.
Bölgede Adilhan Köyü önünde bulunan Kocaçesme, birinci balıkçı köyü. İkinci
balıkçı köyü ise, Gökçetepe. Köy girişinde eski Rum mimarisini andıran tas
evler ve Bizans döneminden kalma kale kalıntıları var. Köy meydanında eski gelenekleri
sürdüren güleryüzlü köy sakinleri, dibekte bulgur dövmeye devam ediyorlar.
Sahile yönelince son yıllarda "Kayıp Cennet"
olarak anılan Orman Bakanlığı Milli Park ve Yaban Hayati Genel Müdürlüğü'nün
kamp sahasını göreceksiniz.
Ege Deniz'inin kuzey doğu kesiminde yer alan Saros Körfezi;
güneyde Gelibolu Yarımadası, kuzeyde Trakya kıyıları arasına yaklaşık 60 km.
kadar sokulan üçgen biçimli bir girintidir. Kuzey ve güneyde jeomorfolojik
açıdan yalıyarlı ve düzenlenmiş kıyılarla çevrili olan körfezin giderek daralan
doğu ucunda Kavak Deresi'nin (Antik Melas) yığdığı
alüvyonlarla kaplı bataklık bir ova (Kadıköy-eski Evreşe ovası) yer alır. Araştırmalara göre Kuzey Anadolu fay sisteminin
uzantısı olan iki kırık arasında çükmüş bir graben alanı sayılan körfez, bazı
araştırmacılara göre de gerileme ve açılma sonucunda oluşmuştur.
Trakya
topraklarının Ege denizindeki kıyısı Saros körfezi, tertemiz kumsallarla kaplı
bir kıyı şerididir. Saros körfezi su altı akıntılarının fazla olması, herhangi
bir büyük yerleşimin ve sanayileşmenin olmaması sebebi ile Ege denizinde yer
alan en temiz bölgedir.
Ege
Denizi’nin kuzeydoğusunda yer alan Saros Körfezi'ni, güney ve doğusundan
Çanakkale ilinin Gelibolu ve Eceabat ilçeleri, kuzeyini ise Edirne ilinin Keşan
ve Enez ilçeleri çevreler.
Derinlik şartları
asimetriktir. Trakya kıyılarında genişliği 10 km'yi bulan ve derinliği 90
metreyi geçmeyen bir şelf alanı uzanır. Bu alanın doğusunda yerleşilmemiş
birkaç küçük ada (Eşek
adaları) vardır. Gelibolu Yarımadası kıyıları önünde
şelf yoktur ve aniden 500 metreyi aşan derinliklere geçilir. Düztabanlı bir
oluk görünümündeki bu derin kesim, batıya doğru Gökçeada ve
Semendirek Adası arasında derinliği 1000 metreyi aşarak uzanır.
Saroz
Körfezi Dünya'da
kendi kendini temizleyerek temiz kalan 3 denizden biridir.
Yılda üç
defa ve aynı zamanda olmak üzere, Şubat, Nisan ve Temmuz aylarının 15. veya 18.
günü başlayıp, 25. veya 28. günü sona eren körfezin kendi kendini temizlemesi
işleminde tabanda soğuk su ve yüzeyde sıcak suyun yarattığı akıntılar körfezi
içine atılan tüm artık ve atık maddelerden kurtarmaktadır. Suların yüksek
oksijen içeriği ve körfeze dökülen akarsuların getirdiği bol besin tuzları
nedeniyle tür bakımından zengin önemli bir balıkçılık bölgesidir.
Saros Körfezi’nin her
iki kıyısında da yerleşimlerinde küçük pansiyonlar ve
sezonluk/haftasonu ev kiralamak keyifli bir tatil için diğer olasılıklardır. Çoğunlukla
asgari eşyayı içinde bulunduran evlerde, temiz olmak kaydıyla, rahat etmek
mümkündür.
Saros
körfezinde hâkim olan rüzgâr kuzeydoğudan esen poyrazdır. Kuzey yakasında kalan
yerleşimlerin arkasında gelen rüzgâr sebebi ile genelde az dalgalı bir ortam
bulunur. Sezon sonuna doğru lodos rüzgârı sebebi ile dalgalanma artsa da boyu
en fazla 2 metre kadar olmamaktadır.
Ege
Denizi'nin tuzluluk oranı en yüksek körfezlerinden biri olan Saroz Körfezi'nde,
küçük akarsuların taşıdığı besin tuzları sayesinde zengin bir balık çeşitliliği
görülmektedir.
Saros körfezi içinde barındırdığı zengin balık çeşitleriyle
nedeniyle deniz biyologları ve dalış meraklıları arasında büyük ve doğal bir
akvaryum olarak nitelendirilir. Kaptan Cousteu 1970'li yıllarda gemisi "Calipso" ile Türkiye'yi ziyareti sırasında bu körfezde dalış yapmış "kızıl denizin kuzey
versiyonu olarak"
nitelendirmiştir.
Körfezde yapılan araştırmalarda 243 çeşit deniz canlısının
yaşadığı tespit edilmiştir. Lakin 2001 yılından sonra çok ilginç çevreyle
ilgili gelişmeler olmuş "Kızıldeniz'e"
ait bir takım balıklar körfez sularında görülmeye başlamıştır. Bunlardan birisi
"Antias" adı verilen kırmızı ve sarı renklere sahip ay kuyruk tabir
edilen türdür. Birisi ise "Zebra" adında siyah üzerine beyaz
dik çizgili bir türdür. Bu haberlerin duyulması meraklıların Saros'a karşı olan
ilgilerinin artmalarına neden olmuştur.
Zengin
balık çeşitliliği sayesinde amatör olta ve ağ balıkçıları keyifli anlar
yaşarlar. Mevsimine göre çipura, lüfer, barbun, mercan, karagöz, levrek, kefal
ve ahtapot gibi denizde yaşayan türler Saros körfezinde bol miktarda bulunur.
Bunun
yanında Saros sakinleri her akşamüstü kayıkları ile uskumru ve istavrit için
çapari oltaları ile avlanmaktan geri durmaz ve çoğunlukla akşamları balık keyfi
yaşarlar.
Sizlere Saros Körfezinin tarihi ve diğer özelliklerini anlatabildiysem ne mutlu bana.
Hoşça kalın. Başka bir yazımda buluşmak üzere her şey gönlünüzce olsun.
Kaynaklar
- http://tr.wikipedia.org/wiki/Saros_K%C3%B6rfezi
- http://www.edirneden.com/goster.php?id=10
- http://www.gezginrehberi.com/Detail.aspx?c=211
- http://sarozvakifmotel.com/saroz.php
- http://www.istanbulburda.com/Saros-Korfezi-FOTO-GALERI-11056
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder