6 Ocak 2012 Cuma

Bulgaristan da Sanatı Sanat için uygulayan Kamber Kamber Dostum


Bulgaristan’da yaşayan saygıyla andığım sanatçı dostum Kamber Kamber’in bir yazısını bu gün yayınlıyorum.
Türkülerimiz
Kamber Kamber
Yorgun argın işten döndüğünde, kendini koltuğa bırakıp radyonun düğmesine basarsın ve içeriye gönlünü rahatlatıcı güzel bir müzik yayılır. Buna bir de kahve veya çay eşlik ederse yorgunluğunu unutursun.
Müzik, en çok haz duyulan, bize en kolay ulaşan, hayatımızın vazgeçilmez sanat ürünüdür. Dinlerken insan her şeyi unutur, o melodinin güzel nağmeleri ve türkünün içli sözleri bizi bilmediğimiz, farkına bile varamadığımız bir yerlere götürür, oralarda güzel anılar yaşatır.
Peki dinlediğimiz müzik ne türden, bizi tatmin ediyor mu, atalarımızdan kalan güzelim türkülerimize sahip çıkabiliyor muyuz acaba?
1957 yılından beri (1985-89 dönemi hariç) Sofya (Türkçe) radyosundan kulağımı hiç ayırmadım. Rodop, Tuna, Deliorman, Dobruca v.b. yöre türküleriyle büyüdük, hayata atıldık, olgunlaştık ve bu zamanlara eriştik. Hala da ömrümüz elverdikçe haşir neşir olmaya devam edeceğiz.
Atalarımızdan bizlere kalan türküler, halk türküleri, yani halkın emeği ile bizlere ulaşan halkın sanatı ve ürünü sayılır, genelde insan sevgisini, aşkı, gurbeti, doğa güzelliklerini, tek sözle halkın yaşamını yansıtır türkülerimiz. Her biri ana sütü kadar temiz, kaynarca suyu kadar duru. Uzun kış gecelerinde, gelinlik çağına gelen kızlar çeyiz hazırlığında, işlemelerine yanık türkülerle yüreklerini de dokuyorlar. İşte tam bu şekilde kalmalılar türkülerimiz, bozulmadan, müdahale edilmeden, tertemiz halkın yarattığı gibi. Maalesef birçok türkümüz 1985 dönemine kadar kimliğini yitirdi. Nasıl mı diyeceksiniz? Herhangi güzel sesli bir ozanımız yaşadığı yörede yaşlılardan duyduğu bir türküyü kayıt için Sofya radyosuna başvurduğunda, türkünün müzik kısmı bilinçli olarak deforme ediliyordu. Yani türkünün sözlü melodisiyle, sazlı melodisi arasında bağ kopuyordu. Böylece, müzikle metin arasında uyum sağlanamıyordu. Ankara ve İstanbul radyosu türkülerine benzemesin diye güya, totaliter rejim kadroları bu ayrıntılara kadar girdiler, kasıtlı olarak yapılan bir şeydi. Nice başarılı sanatçılarımız saf dışı bırakıldı, türkü kayıtları yapılmadı. Başlıca amaç kültürümüzü bozmak ve ortadan kaldırmak. Bu konuları rahmetli Osman abi ve başka sanatçılarla zaman zaman, içimizdeki sızıyla paylaşıyorduk.
Şu an Sofya radyosunda bu türden onlarca türkü var. Her gün yayınlarda kulağımıza ulaşıyor. Bu türküleri söyleyenler beni mazur görsünler suç onların değil, ama kulağa hoş gelmiyor, uyumsuz oluyor.
Sanatçı her zaman toplumun birkaç adım önünde yürüyen kişi sayılır, o ürününü, sanat uğruna başarılı şekilde topluma sunar ki toplumumuz gelişsin, kültürümüz de zenginleşsin diye.
Sofya radyo arşivinde 4200 civarında türkü, şarkı ve oyun havası türünden müzik eserleri olduğunu birkaç defa işittim. Önerim şu olacak, acaba sponsor bulup, konservatuar mezunu üç uzmandan ibaret komisyon bunları dinleyip, gözden geçirse fena olmaz zannımca. Bu konuda müzik uzmanımızda yok değil - Fahri Nur, Orhan Murat, Sunay Çalıkov gibileri mesela^. Halkımıza daha kaliteli türküler sunulacak, çünkü halkımız buna layık.
Yerli, güzel sesli, seviyeli yorumuyla çok başarılı türkücülerimiz olduğundan gurur duymalıyız. Maalesef onların eserleri kayıt yapılıp, radyo arşivine giremiyor. Türkülerimizin gelecek nesillere de aktarmamız gerek. İyi ki, Şumnu, Rusçuk, Burgas, Kırcaali v.b. yerlerde Türk Kültür dernekleri mevcut, kültürümüzü ayakta tutmaya çaba gösteriyorlar. Artık Türk tiyatrosu için konuşamayız, çünkü her ikisi de yok olmaya mahküm.
Radyo çalışanlarından ricam olacak, tabii affınıza sığarak – şu çalga denilen türden, yani pop folk, Türkiye popçularından v.s. eser demeye bile dilim varmıyor, dinleyici için çok değerli zamana almayalım. Arzu eden onları bir sürü televizyon kanalından istediği kadar dinleyebilir.
Rayna İvanova Hanım çoğu zaman sabah yayınlarında haberle yorum arasında 5-6 dakikalık zamanda Bulgarca türkü sunuyor dinleyiciye. Hiçbir müziğe karşılığımız yok, ama bizim yerli türkülerimizin zamanı çalınmasın nolur. Kaç yıldır hasretiz bu türkülere, zaten Türkçe yayın saatleri de yetersiz. Böyle devam edildiğinde, hayatta olmayan sanatçılarımızın kemikleri, biz dinleyicilerin de yürekleri sızlar.
Radyo çalışanları çoğu zaman kendi tercihleri olan müziği (pop folk) sunuyor dinleyiciye. Oysa tam gerçek halk türküsünde, kendimizi aldatmayalım.
Zaten neyimiz kaldı ki, camilerimize saldırılıyor, kültürümüze müdahale ediliyor, bir tek sabah kalktığımızda doğan güneşe sevinebiliyoruz ancak.
Radyo arşivinde, Kadriye ablamızdan – 200 tane, Osman abiden de 300 tane türkü olduğuna dair söz geçiyor programlarda. Peki, her iki sanatçıdan dinlediğimiz türküler 25 – 30 taneyi geçmez. Dinleyiciler bu sanatçılarımızın diğer türkülerini de merak ediyorlar, arzuluyorlar, nolur onlar da sunulsa dinleyiciye iyi olur sanırım.
Üzücü bir olay ki, bazı türkülerimizi başkaları sahipleniyor. Örneğin Arif Şentürk – “Feride ile Yusuf” türküsünü Makedonya eseri diyor, TRT sanatçılarında biri “Arda boyları” türküsünü, Çanakkale yöresinden çıkarıyor, “Yunan çeşmesi” türküsünü Zonguldak yöresine ait olduğunu söyleyen sanatçılar var v.s.
Sunucu Şevkiye Çakır’ı, eski türküleri bulup gün yüzüne çıkardığından dolayı takdir ediyoruz, dinleyici olarak. Yıllarca özlemini çektiğimiz türküleri tekrar dinleyebilmek güzel bir duygu. Bazen, Zeki Müren, Fatma Yamacı, Yüksel Özkasap v.b. sanatçıların eski eserleri dinleyiciye merhem gibi geliyor.
Her zaman bilmeliyiz ki, hatır için sanat ürünü yapılmaz. Sanatsal değeri olmayan eser, eser sayılmaz, ömrü de kısa olur. Sanat sevgi ister, bilgi, yürek ister ve yorulmadan emek ister. Kültürümüzü koruyup, ona sahip çıkalım ve gelecek nesillere de atalarımızdan aldığımız gibi bozmadan, aktaralım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder