14 Ağustos 2012 Salı

Atatürk'ün Manevi Kızı Ülkü

Bir Cumhuriyet İmgesi: ''Küçük Ülkü''
İhap Hulusi’nin tasarladığı Alfabe kapağındaki devrim imgesidir Küçük Ülkü. Yaşı yetenler için, üzerinden Cumhuriyet’e bağlılık ve aidiyet oluşturduğumuz sevimli kız çocuğudur.
Gıpta etmişizdir ona. Atatürk’ün manevi kızı olmak çok büyük bir ayrıcalıktır çünkü.
Altı yaşında yetim kaldığında neler hissettiğine, kaybetme duygusunun nasıl üstesinden geldiğine, özel konumunun aniden sona ermesinden nasıl etkilendiğine kafa yormamışızdır.
Buna karşılık ne çok yargılamışız Küçük Ülkü’yü.
İki çocukla ilk eşinden ayrılıp bir Türk Musevisiyle evlenmesinde kıyametleri koparmışız. 1962 yılının Türkiye’sinde çocukları olup da boşanmak her kadın için zaten yeterince büyük affedilmez bir suçtur. Bir de üstüne üstlük Müslüman olmayan bir Türk vatandaşıyla evlenmek!
Nitekim Türk basınının bir bölümü Ülkü’ye haddini bildirecektir. Irkçlılık tüten söylemlerle gazetelerde çarşaf çarşaf eleştiri yazıları yayımlanır. Bir Museviyle evlenmesi Ata’ya saygısızlık olarak yorumlanır.
Araştırmacı Rıfat Bali’nin bu konudaki çalışmasında yer alan gazete başlıkları bir felaket: “Gençlik Ülkü’yü protesto ediyor”, Milli Türk Talebe Birliği Ülkü’ye “Büyük Atatürk’ten intikal eden imtiyazları geri istiyor” gibi insanın kanını donduran manşetler var 1962’nin ağustos ayının basınında. Yeni Sabah, Gece Postası ve Hürriyet kışkırtıcı yayınlar yapmış o dönemde. Cumhuriyet, Dünya, Akşam, Tercüman ise susarak olayı görmezden gelmeyi yeğleyenler arasında.
Manevi kıza yapılan manevi baskı karşısında Ülkü kendini “Atatürk yaşasaydı karşı çıkmazdı, o azınlıklardan yanaydı” diye savunur. Eşi ise “Ben Türk’üm, Türk ordusunda askerlik yaptım. Ben kendimi Türk saydıktan sonra siz beni geri iterseniz, ben ne yapayım?” demektedir.
***
Ülkü’nün ikinci evliliğinde başına gelenler, günümüze de ışık tutuyor. Rıfat Bali’nin de doğru olarak saptadığı gibi, Türklük dendiğinde anladığımız Türk etnisitesi ile İslam dininin bileşkesinden öteye gidemiyor. Üstelik Alevilik olgusunda yaşandığı gibi devletin ve toplumun çoğunluğunun İslam dininin Sünni olmayan versiyonları ile de sorunu var.
Müslüman olmayanın “yabancı” görülmesi Cumhuriyet’in ilanından 39 yıl sonra hâlâ değişmemişti. Bugün, 89 yıl sonra değişen ne var? Bu bakış açısı aynı kaldığı gibi, din üzerinden ötekileştirme daha da perçinleniyor.
Alevilik konusunda alevlenen tartışma ve tahammülsüzlüğü ortaya koyan olaylar, farklı kimliklerle ortak aidiyet alanı yaratmakta başarısız kalındığının ispatı değil mi?
***
Eşzamanlı olarak herkesin birlikte gördüğü bir Cumhuriyet görseliydi Küçük Ülkü...
Büyümesine izin verilmeyen o kız çocuğu, hiç olmazsa bir dönem bizim Cumhuriyet’e olan aidiyetimizi güçlendiren ortak bir imgeydi.
O imgeyi çok örselemişiz.
Diyeceksiniz ki, 2013 yılının Türkiye’sinde Cumhuriyet’in yerin dibine batırılmadık imgesi mi kaldı?
Bu yazıya son noktayı koyup “Küçük Ülkü”nün Teşvikiye Camii’ndeki cenaze törenine koşuyorum.
Kaynak Cumhuriyet yazarı Zeynep Göğüş 4 Ağustos 2012 – Cumhuriyet Gazetesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder