9 Kasım 2010 Salı

Atatürk ve Boks Sporu


Boks Sporunun Tarifi
Boks, iki kişinin belirli kurallar içinde, saldırı ve savunma amacıyla yumruklarını kullanarak yaptıkları bir spordur.  Boks karşılaşmaları dünyanın pek çok ülkesinde ilgiyle izlenir. Ama şiddet içermesi nedeniyle bu sporun yasaklanması gerektiğini düşünenler de vardır.
Boks karşılaşmaları ringde yapılır. Ring, üç sıra halatla çevrili ve yerden yüksekte kare biçiminde bir alandır. Profesyonel boksta ringin büyüklüğü 5–6 m², amatör boksta ise en az 3–6 m²’dir. Boks karşılaşmalarında, her iki boksörün de aynı sıklette (ağırlıkta) olması gerekir.
Profesyonel ve amatör boksun kuralları birbirinden farklıdır. Amatör boksörler 227 gr ağırlığında, profesyonel boksörler ise ağırlığı 170–283 gr arasında değişen eldivenler kullanırlar. Profesyonel boksörler yalnızca şort, amatör boksörler ise şort ve atlet giyer. Hem amatör hem de profesyonel boksörler karşılaşmada diş ve kasık koruyucuları kullanırlar. Amatör boksörler ayrıca koruyucu başlık da takarlar.
Zor ve çok yorucu boks sporunda, boksörler ağır antrenman yaparak karşılaşmaya hazırlanırlar. Antrenmanda bir başka boksörle yapılan çalışmanın yanı sıra, gölge boksu, kum torbasıyla çalışma, ip atlama ve kondisyon için koşu gibi başka çalışmaları da kapsar.
Boksta duruş çok önemlidir. Çünkü bir boksörün saldırı ve savunma gücü ile hızı, dengesine ve harekete her an hazır olmasına bağlıdır. Boksörün duruşu rahat olmalıdır. Doğru vuruş boksun temelini oluşturur. Rakibe atılan yumruğun eldivenin içinde iyice sıkılmış olması gerekir.
Boks Sporunun Tarihçesi
Eski Yunan'da ve Romada'da boks önemli sporlardan biriydi. Ama bu spor acımasız bir biçimde yapılırdı ve dövüş genellikle boksörlerden biri ölünceye kadar sürerdi. Daha sonra yasaklanan boks, 18. yüzyılın başlarında İngiltere’de yeniden ortaya çıktı. 1719'da James Fig, Londra'da bir ring kurarak hem ders verdi, hem de bütün rakipleriyle dövüştü. Çıplak yumrukla yapılan bu dövüşlerin kuralları yoktu ve çok acımasız biçimde bazen saatlerce sürüyordu. İngiltere’de 1866'da Amatör Spor Kulübü kuruldu. John Chambers ve VIII. Queensburg markisinin yönlendirmesiyle eldivenle yapılan maçlar için kurallar getirildi. Böylece günümüz boksunun temelleri atılmış oldu.
ABD'de, 1880'lerde John L. Sullivan'la birlikte arttı. Sullivan, Paddy Ryan'ı 1882'de nakavtla yenerek eldivensiz boksun tartışmasız şampiyonu oldu. Daha sonra eldivenli olarak pek çok maç yaptı. Dünya ağır sıklet boks şampiyonluğunu kazanan ilk siyah boksör Jack Johnson’dı.

Türkiye’de Boks Sporu
Spor Tarihimizde çağdaş boksun ilk uygulamalarına adım atanlar İngilizler’dir. İstanbul’da yaşayan İngilizlerin, 1910’lu yıllarda, ilkel koşullarda da olsa, oluşturdukları ringlerde, karşılıklı yumruk attıkları, bir gerçektir. Onların sportif faaliyetlerine Fransızların da, katıldıkları görülür.
Fransızlar, ülkelerinden dönem dönem profesyonel boksörler getirip, heyecanlı müsabakalar organizasyonlarının yanısıra İngiliz ve Amerikalı boksörlerin, aralarında yaptıkları iddialı müsabakalar, Türkiye’de boksa olan ilgiyi daha da artırdı.
Aynı yıllarda birçok çağdaş sporun beşiği olan Mekteb-i Sultani’de, Galatasaray Lisesi’nde, boks sporunda eldivenler giyilmişti bile. Okulun Fransız Beden Eğitimi Öğretmeni Jouvery, öğrencilerine, bu ince ruhlu, ama acımasız sporu öğretme çabasındaydı. Bu öğrencilerin içinde, Sabri Mahir, gerçekten, mahir bir delikanlı olarak görülür. Çok iyi futbol oynayan cimnastik de, yapan, Sabri Mahir öğretmeni Jouvery ile karşılıklı eldiven giymiş ve bu müsabakalarda, çok önemli dersler almıştı. Daha sonra, öğrenim gördüğü Fransa’da, profesyonel boksu kabul eden ve İspanya’da da, çok başarılı müsabakalar çıkaran Sabri Mahir, Avrupa Orta Sıklet Finaline kadar yükseldi ve sonraki yıllarda, Almanya’da, Antrenör olarak görev yapmış ve Dünya Ağır Sıklet Boks Şampiyonu Max Scheming’i yetiştirdi.
Mütareke sonrası, İngiliz, Fransız, Amerikalı ve İtalyan askerleri arasında, çok iyi boksörler vardı. Özellikle, Fransızlarda.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında ise, Taksim Stadı bünyesinde oluşturulan salonda ya da alanının ortasında kurulan ringde, çok önemli organizasyonlar gerçekleştirildi.
İstanbul’da, işgal yıllarında boks, işgal kuvvetleri görevlileri ile Türk Gençleri’nin birer hırs savaşına dönüşünce, bu spor, büyük ilgi görmeye başladı. Özellikle, İngiliz Kemal takma adıyla ün yapan, Türk Casusu, Esat Tomruk, çok başarılı karşılaşmalar çıkardılar. Esat Tomruk ve askeri tıp öğrencisi Yavuz İsmet Uluğ (Fenerbahçe’nin futbolcusu, çok iyi kürekçisi, Tenisçi ve Hokey Oyuncusu), işgal kuvvetlerinin subay ve erlerini ringde devirdikçe, halk, bu sporculara, yürekten bağlanmaya başladı. Savaştaki yararlılığı nedeniyle, Atatürk’ün anlından öpüp, İstiklal Madalyası taktığı Tomruk, yurtdışında, dövüştü. Ardından, Yedibela Fahri (iyi futbolcuğu yanı sıra,  çok iyi bir yüzücü, kule ve tramplen atlayıcısı) seyircilerinin gözdesi oldu.
1919 yılında, Akşiyani Efendi tarafından kurulun Boks Kulübü, Beyoğlu’nda kiralanan lokalde, iddialı boks müsabakalarının düzenlenmesinde ortam yarattı. Bu spor kulübünün giderleri, Fransa Boks Federasyonu tarafından karşılanıyordu. Beyoğlu’nda, Skating Palace, Chante Claire, Variete, Tepebaşı Dram Tiyatrosu, Winter Palace ve Springi Field Salonları, boks maçlarına ortam oldu. Fenerbahçe Kulübü de, Kuşdili Çayırı’nda oluşturduğu ringde müsabakalar yapıldı. Öğretmen Zeynel Abidin (Akandere), bir süre “Sercle de Box de Pera”nın kültürfizik öğretmenliğinden sonra, 1920 yılında, kendi adına, “Sercle de Box” okulunu açtı. Okul 6 yıl Türk Boksuna çok iyi boksörler yetiştirdi.
1920’li yılların başlarında Fenerbahçe’nin ardından Beşiktaş, Galatasaray, Kumkapı ve Vefa Spor Kulüpleri de, boksa önem verdiler.
Mütareke ve işgal yıllarında boksun İstanbul’da yayılmasını Fransız Antrenör Frankı Mantin sağladı. Martin, Hamalbaşı’ndaki salonda, gençlere verdiği derslerde, bu sporun inceliklerini ve özelliklerini öğretti. 
Türkiye’de, boks etkinliklerinin düzen kazanması ise, 1923 yılında, Türkiye İdman Cemiyeti İttifakına bağlı, Boks Federasyonu’nun kurulmasıyla sağlandı. Boks Federasyonu’nun ilk başkanlığına, öğrenim için gittiği Paris’ten döndükten sonra, Türk Boksu’na büyük hizmet veren Eşref Şefik getirildi. Ancak, kısa bir süre sonra, boks, halter ve güreş aynı federasyonda birleştirildi. Tabii, bunun sonucu olarak da, boks, güreşin gölgesinde kaldı. O yıllarda, sıkletler, tüy, sinek, horoz, hafif, orta, yarı ağır ve ağır diye ayrılıyordu.
Türk Boksu, ilk uluslar arası temasını 1928 yılında Rusya’da yaptı. Moskova’da Ruslara, Bakü’de Azerbaycan’a karşı, toplam 5 galibiyet, 4 beraberlik ve 8 yenilgi aldılar.

Atatürk ve Boks
Atatürk'ün boks ile ilgili bir anısına da eski şampiyon ve rekortmen atlet rahmetli Ömer Besim Koşalay'ın anılarında rastlanır.
1925 yılında Ankara'da, İş Bankası'nın Birinci Kuruluş yıldönümü nedeniyle düzenlenen büyük baloya Atatürk de katıldı. Ömer Besim Koşalay bu anısını şöyle nakletmektedir.
"Ben 1924 yılında Kilyos'ta Amerikalıların Kamp Peri adını verdikleri spor kampında bir ay kalmıştım. Orada birçok kamp oyunları öğrenmiştim. Program sıkıcı olmasın diye, kısa sürecek eğlenceli oyunlar da hazırladım. Bunların en cazibi, gözü kapalı boks maçıydı. İki boksörün de gözleri mendille kapanıp ayaklarına uzunca bir ip bağlanıyor ve bu şartlar altında düğüşe başlatılıyorlardı. İşin ilginç ve zevkli yanı, iki rakibin de maça başlarken böyle dövüşeceklerini bilmeleri, maç başladıktan sonra ise rakiplerden birinin gözündeki mendilin yavaşça çözülüp çıkarılmasıydı. Bu durumda gözü kapalı olan, açık olandan mütemadiyen dayak yiyordu tabii. Etrafı rahatsız etmemek için bu boks maçı için dört dakikalık zaman ayırmıştım. Maçın hakemliğini de ben yapıyordum. İlk iki dakikadan sonra raund arasında Kılıç Ali Bey beni çağırmıştı. Hemen yanına koştum:
—Boks maçı Paşa'nın pek hoşlarına gitti, biraz daha uzatın. dedi.
Emri derhal yerine getirdim. Dayak yiyen daha fazla dayak yemiş oldu tabi.
Gece saat 03.00'a doğru hava iyice serinlemişti. Bahçeden çiftlik binasına göç edildi. Dar ve ufacık pistte dans edenlerin arasına Atatürk de karıştı bir ara. Ben görevli olarak kenarda duruyordum. Ceketimin yakasında 1924 Paris Olimpiyat Oyunları'nın rozeti vardı. Büyük adam dans sırasında birden yanımda duruverdi. Yakamdaki rozeti sordu. Bülbül kesiliverdim o anda. Paris Olimpiyat Oyunlarında koştuğumu, 1928'de Amsterdam'da yapılacak Olimpiyat Oyunları'na hazırlanmakta olduğumu söyledim. Bu sırada yanında Saffet Arıkan da vardı. Paşa tereddütsüz:
—Saffet, bu sporcuyu tanı. O Amsterdam'da olmalıdır... diye iltifatta bulundu.
Hürmetle eğilip kendilerini selamlarken gülümseyerek baktı:
—Boks maçını iyi yönettin, pek hoşuma gitti... dedi.
Ve dansına devam etti..."

Kaynaklar
  • Doğan Yıldız, Çağlarboyu Türkler’de Spor, Telebasım Yayıncılık-Reklâmcılık Ltd. Şti. İstanbul–2002, s.297–298
  • http://www.gsgm.gov.tr/#
  • Haluk San, Belgeleri ile Türk Spor Tarihi, Cilt:1 Atatürk,  Türk Spor Vakfı Yayınları:2,
  • Cem Atabeyoğlu, Atatürk ve Spor, TC Başbakanlık Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Spor Eğitimi Dairesi Başkanlığı, Yayın No: 90 1989-Ankara, s.52
  • http://tr.wikipedia.org/wiki/Boks
  • http://www.alperakipek.com/beden/ata.shtml#6
  • Burhan Aytekin,  Atatürk ve Boks Sporu, 9 Nisan 2008, s.13



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder