9 Kasım 2010 Salı

Atatürk’ün Geleneksel Sporlarımızdan Okçuluk ve Atıcılığa Verdiği Önem


Okçuluk
Kökeni insanoğlunun avcılık günlerine dayanan, oku bir yay aracılığıyla hedefe göndermeyi amaçlayan spor dalıdır. Her ok hedefte vurduğu yere göre puan alır. Bir ok halkaları ayıran çizginin tam üzerine saplanmışsa daha yüksek olan puanı alır. Uluslararası yarışmalarda erkekler iki turda 144'er ok atarlar. Her turda okçu 90, 70, 50 ve 30 metreden hedefe üçer düzine ok atar. Bayanlarda 4 ayrı mesafeden 3'er metredir. Okçular her seferinde sayılarını okumadan önce 6 atış yaparlar. 50 ve 30 metreden daha küçük hedefe yaptıkları atışlarda ise 3 atışta bir sayı okunur. Okçuluk ilk kez 1904 Yaz Olimpiyatları'nda olimpik programa alınmış, 1972 yılından günümüze gelene kadar programlarda yer almaktadır. 1931'de kurulan ve halen 140 ülkenin üye olduğu Uluslararası Okçuluk Federasyonu FITA okçuluk dalında en büyük otoritedir.

Atatürk ve Okçuluk
Atatürk, Türk'ün geleneksel sporlarından biri olan okçuluğa karşı da büyük bir ilgi göstermişti. Bu sporun yeniden oluşturulması yolunda ilk emir Atatürk'ten gelmişti.
Türklükle özdeşleşen, geçen yüzyıla kadar her dönemin ulusal sporu olan, kutsal değer taşıyan, efsanelerin yaşandığı okçuluk, Cumhuriyet öncesi anlam ve önemini tamamen yitirmişti. 1918 ve 1919 yıllarında, okçuluk adına yapılan girişimler de, sonuçsuz kadı. Taa ki, 1937 yılında, Atatürk'ün emir ve direktifleriyle okçuluğun canlandırılması, gelişmesi ve eski şöhretine yeniden sahip olabilmesi amacıyla ilk adımı atmıştı. Bu ilk adımda, ünlü kemankeş Tozkoparan Mir-i Alem Ahmed Ağa’nın soyundan gelen iki eski ve ünlü okçumuz; İbrahim Özok ile Bahir Özok kardeşler, II. Sultan Mahmud devrinin ünlü kemankeşlerinden olup yine tarihlerde ilk okçuluk kitabını yazan Mustafa Kant (Kemankeş Mustafa)'nın torunlarından Vakkas Okatan, okçuluk ata sporuna gönül vermiş kişilerden Prof Necmeddin Okyay,, Hafız Kemal Gürses, değerli tarihçi Halim Baki Kunter'in payları pek büyük olmuştu. Beyoğlu Halkevi'nin bünyesi içinde kurulan Ok Spor Kurumu'nun tertiplediği okçuluk yarışmalarıyla bu yolda önemli girişimlerde bulunurken gençlerden de büyük ilgi görmüştü.
Kızlı erkekli 30 kadar genç okçuyla birlikte çalışan eski ünlü okçular, bu sporu yeniden canlandırarak büyük emekler harcayarak Ok Spor Kurumu Müzesi kurulmuştu. Bu müze, Türk okçuluk tarihine ait paha biçilmez eserler ve hatıralarla donatılmıştı.
Atatürk, hastalığının hızla ilerlediği bir döneme rastlamasına rağmen bu kulübün faaliyetleriyle yakından ilgilenmişti. Okçuluğun canlanması gelişmesi ve eski şöhretine yeniden sahip olabilmesini yürekten arzuluyordu.
Ancak, ne çare çok geçmeden Büyük Atatürk'ün ölümüyle okçuluk sporumuz birden hamisiz kalıvermişti. Büyük emeklerin ürünü bulunan Ok Spor Kurumu’yla eşsiz değerleri sinesinde barındıran Ok Spor Kurumu Müzesi, Kütüphanesi ve Arşiviyle birlikte bir gece içersinde kapatıldı. Bu arada kulübün dolaplarında bulunan eski Türk okçuluğuna ait paha biçilmez değerdeki müze, kütüphane ve arşiv bir gecenin içinde meçhul kişiler tarafından yağma edildi.
Türk Okçuluğu uzun bir duraklamadan sonra,  Atatürk'ün okçuluk sporuna karşı olan ilgisini yakından bilen Celal Bayar'ın Cumhurbaşkanı olmasıyla yeniden ele alınacak ve onun özel olarak görevlendirdiği ünlü kemankeş Tozkoparan ahfadından Fazıl Özok tarafından derlenip toparlanarak ihya edildi.
Günümüzde Okçuluk Milli Takımımız Birçok başarılı sonuçlar almaktadır. Bilhassa Edirne ilimizden yetişen Bayan ve Erkek okçularımız birçok uluslar arası müsabakalarda birincilikler almıştır. (Okçulukla ilgili günümüzdeki gelişmelerlerden ileriki bir tarihte bahsedeceğim.)

Atıcılık
Atıcılık, yivli tüfek, tabanca ve av tüfeğiyle hedeflere ateş edilerek yapılan bir spordur. Atıcılık 1300’lü yılardan günümüze kadar özellikle askerler arasında yaygın bir etkinliktir. Belirli bir hedefe isabet düzeyi yüksek atışlar yapmak ancak gelişmiş silahlarla mümkün olduğu için, bir yarışma sporu olarak atıcılık yakın dönemlerde ortaya çıkmıştır.
Bir başka atıcılık biçimi olan skeet atıcılığı eğlence olarak ortaya çıkmış, sonradan spora dönüşmüştür. Atıcı fırlatma makinesinden (trap) atılan kil disklere ateş eder. Diskler ya nişancıdan uzaklaşarak ya da görüş alanı boyunca hareket eder. Hareket halindeki bu hedefleri vurmak için av tüfeği kullanılır

Atıcılık ve Avcılık Federasyonu 1923 yılında bütün spor federasyonlarının içinde yer aldığı Türkiye İdman Cemiyetleri adı altında faaliyetlerine başlamış olup, 1936 yılında çıkartılan Türk Spor Kanununda ve 1938 yılında çıkartılan Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünün 3530 sayılı yasası ile 1989 tarihine kadar devam etmiştir. 02 Mart 1989 tarihinde yayımlanan 356 sayılı kanun hükmündeki kararname ile Başbakanlığa bağlanan ve adı değiştirilerek Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olan teşkilatın bünyesinde "Atıcılık ve Avcılık Federasyonu" olarak halen faaliyetlerini sürdürmektedir. Günümüzde atıcılık branşında birçok milli sporcumuz yurt içinde ve dışında yapılan müsabakalarda başarılı sonuçlar aldılar. Bu spor dalında Edirne ilimizden de birçok sporcu milli takıma katılmış ve başarılı sonuçlar aldılar. (Atıcılık sporuyla ilgili günümüzdeki gelişmelerlerden ileriki bir tarihte bahsedeceğim.)

Atatürk ve Atıcılık
Atatürkün bizzat meşgul olduğu spor dalları arasında atıcılık da yer almaktadır. Askeri okul öğrencisiyken atıcılığa merak sarmış, arkadaşları arasında, keskin nişancılığı ile tanınmıştı. Bu merakı, hayatı boyunca da devam etmişti. Milli mücadele yıllarında olduğu gibi, Cumhuriyetin ilk yıllarında da Büyük Kurtarıcının sık sık atış talimlerine gittiği, hatta bazen tüfekle atış tecrübelerine de katıldığı görülmüştür.
 
“Delikanlılık zamanından beri nişan atmayı severdi. Ankara’da bir atış poligonuna sık sık giderdi. Bazen arkadaşları arasında da nişancılık yarışmaları tertip ederdi.”

Yine Hürriyet Yayınlarından ve “Yaşantı Dizisi”nden Cemal Granda’nın anlatıp Turhan Gürkan’ın yazdığı “Atatür’ün Uşağı idim” kitabının 173. sayfasında da şunları okumaktayız:

“Atatürk eski ve tecrübeli bir askerdi. O’nun iyi bir nişancı olduğunu duymuştum. Hatta bir gün Dolmabahçe sarayının bahçesinde yakınlarına nişan alma hakkında bilgi verdiğini hatırlarım.”

Son yıllarında, silah fabrikası tarafından özel olarak yapılıp, kendisine armağan edilen, baston biçimindeki tüfek de, Atatürkün büyük ilgisini çekmişti. Atatürk bu baston tüfekle, gerek Ankara’da ki Çankaya Köşkünün bahçesinde, gerekse İstanbul’da ki Dolmabahçe Sarayının bahçesinde atış denemeleri yapardı. 
 
Kaynaklar


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder