9 Kasım 2010 Salı

Atatürk’ün İzlediği Spor Politikası


"Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır."

"Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar."

Atamızın ölümünden bir müddet sonraki günlerde, Fransa'da yayınlanan günlük spor gazetesi "L'Auto", yayınladığı geniş bir makalede Atatürk'ün spora verdiği büyük önemi uzun uzun överken şu satırlara da yer verdi:

"Dünyada ilk defa beden eğitimini mecburi kılan devlet adamı o oldu. Yalnız kâğıt üzerinde ve nutuklarda değil, bunu bilfiil yerine getirdi. Stadyumlar ve çeşitli spor merkezleri tesis ettirdi. Halkevlerinin spor kollarını bizzat murakabe etti ve milletin mukadderatına hakim olduğu günden itibaren Türkiye'de spor, gittikçe artan bir önem ve değer kazandı..."

Atatürk gerçekten, dünyada beden eğitimini ülkesinde mecburi kılan ilk devlet adamıydı. Hiç kuşkusuz, onun "Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur" sözü de, oluşturduğu genç Türkiye devletinin geleceği için düşündüğü ana esaslardan biriydi. Nitekim daha Cumhuriyetin ilanından önceki günlerde hazırlanan hükümet programlarında da bunu bulmak ve görmek mümkündür.
18 Ağustos 1923 tarihli hükümet programında bu konuda şu satırların yer aldığı dikkati çeker:

"...Maarifin terbiyevi vazifelerinden birincisi, çocukların terbiye ve talimi, ikincisi terbiye ve talibi, üçüncüsü milli güzidelerin yetiştirilmesi için lazım gelen vasıtaların izhar ve teminidir. Çocukların terbiye ve talimi bittabi mektepler vasıtasıyla temin edilecek ve mekteplerin asri tekemmulata mazhar olabilmeleri için muallimlerin daha iyi yetiştirilmesine ve tatil zamanında açılacak derslerle tevsi-i malumat etmelerine, binaların ıslahına, alat-ı dersiyenin ikmaline çalışılacaktır.
Halkın talim ve terbiyesi için gece dersleri ve çırak mektepleri tahsis olunacak, halk lisanı ile halkın ihtiyacına muvafık milli güzidelerin yetiştirilmesi için istidat ve kabiliyeti tebarüz eden ve ailesinin kudret-i maliyesi müsaid olmayan gençler orta ve yüksek mekteplerde suret-i mahsusada himaye ve muavenete mazhar olacakları gibi ihtisas peyda etmeleri için Avrupa'daki irfan mekteplerine gönderileceklerdir. Muhtelif şuabat-ı ilmiye ferdin bedeni ve fikri kabiliyetleri gibi ahlaki ve içtimati kabiliyetleri de inkişaf ettirilecektir. Bu maksada vusul için bir Terbiye-i Bedeniyye Darülmualilmini açılacak, izcilik teşkilatına ehemmiyet-i mahsusa verilecek, programlar ile mektepler teşkilatı tedricen içtimai esasata tevcih olunacaktır..."

Nitekim hükümet programında bahsi geçen "Terbiye-i Bedeniyye Darülmualilmini" çok geçmeden kurulup "Gazi Terbiye Enstitüsü" adı altında Ankara'da hizmete girmişti.
Atatürk, Türk sporunun ilk öğreticilerinin yetiştirilmesi konusunda da acele göstermişti. Beden Eğitimi öğretmeni yetiştirecek okul tesis edilmeden önde Çapa Muallim Mektebi'nde bir kurs açılmış ve bunun başına da Avrupa'da beden eğitimi öğrenimi yapmış bulunan Selim Sırrı Bey (Tarcan) getirilmişti. Bu arada bayan beden eğitimi öğretmeni yetiştirmek üzere de İsveç'ten iki bayan öğretim üyesi getirtilmiş, bunlar da Çapa Muallim Mektebi'ndeki özel kurslarda görev alarak kız öğrencileri yetiştirmişlerdi.
Atatürk bu konunun üzerinde büyük bir titizlikle durduğundan bunu da yeterli görmedi. Öğretmen adayları arasında dokuz aylık kursta başarı gösterenler ihtisasta bulunmak üzere Avrupa'ya gönderildiler. Atatürk bu kurslara subayların da katılmalarını özellikle arzulamıştı. Bu nedenle kursa katılıp başarı sağlayan subaylar da askeri okullarda modern beden eğitiminin ilk tatbikatçıları olabilmeleri için Avrupa'ya ihtisas eğitimine yollanmışlardı.
8 Ocak 1925 tarihli "Vatan" gazetesinin birinci sayfasında yayınlanan bir haber fotoğraf bu konuda değerli bir kanıttır.
"Avrupa'ya Tahsile Gidecek Gençlerimiz" başlığı altında yayınlanan bu haberin sadeleştirilmiş hali şöyledir:
"Maarif Vekâleti tarafından muallimlik tahsil edilmek üzere birkaç gencin Avrupa'ya gönderilmesinin kararlaştırıldığını yazmıştık. Yapılan müsabaka imtihanında muvaffak olan gençlere dün yollukları verilmiştir. Bunlar üç güne kadar Avrupa'nın muhtelif şehirlerine gideceklerdir. Bu gençlerden Vildan Aşir ve Suad Hayri Beyler Beden Eğitimi tahsili için Belçika'nın Gand şehrine; Ulvi Cemal ve Cezmi Rıfkı Beyler Musiki tahsili için Paris'e, Sadi Bey Ulum-u Tabiiye Tabii Bilimler tahsili için Berlin'e, Muhiddin Sebati ve Refik Bey'ler de Resim tahsili için Paris'e gideceklerdir."
Bu gençlerden Sadi Irmak ve Suad Hayri Ürgüplü daha sonra tarafsız Başbakan olarak devlet hizmetinde bulunan kişiler olacaklardı; Vildan Aşir Savaşır da uzun yıllar Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü yapacaktı... Ankara'da kurulan "Gazi Terbiye Enstitüsü"nün beden eğitimi bölümü için Almanya'dan Kurt Dainas adına bir uzman öğretmen getirilmişti. Kurt enstitünün Beden Eğitimi bölümünü faaliyete geçirdi. Bu sırada ihtisas için Avrupa'ya gönderilmiş bulunan asker ve sivil beden eğitimi öğretmenleri de yurda döndüklerinden genç Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Beden Eğitimi öğretim kadrosu oluşmuş oldu.
Türk sporunun temelini oluşturacak bu beden eğitimi ve spor uzmanları konusunun bu yolla halline çalışırken Türk sporu da ciddi olarak ele alınmıştı. "Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı", Türk sporunun ilk resmi örgütü olarak faaliyete geçmiş durumdaydı. Bu örgütün durumu Bakanlar Kurulu'nun 16 Ocak 1924 tarihli toplantısında ele alındı. Ali Sami Bey (Yen) tarafından örgüt adına verilen dilekçe üzerinde görüşmelerde bulunan Atatürk başkanlığındaki Bakanlar Kurulu, 170 sayılı kararıyla Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı'nı "Türk gençliğinin terakki ve tealisine hadim ve kayd-ı menfaatten tamamen azade olduğu ve her memlekette İdman Cemiyetleri'nin bu surette telakki edilerek her türlü himayeye mazhar bulundukları cihetle" kaydı ile "menafii umumiyeye hadim cemiyet (kamu yararı dernek)" kabul edilmişti. Bu kararla Türkiye'de devlet ilk kez spora ve sporcuya yardım eli uzatmış oluyordu.
Böylece Başvekil İsmet Paşa'nın kısa bir süre önce Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı Reisi Ali Sami Bey'e: "Hükümete güvenin, bütçeye spor için tahsisat konulacaktır" şeklinde verdiği sözün ilk bölümü de yerine getirilmiş oluyordu.
Türk sporunun iki büyük örgütünün "Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı" ile "Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi"nin başında bulunan iki değerli spor adamı İttifak Başkanı Ali Sami (Yen) ile Komite Genel Sekreteri ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nin Türkiye Temsilcisi Selim Sırrı (Tarcan) biraraya gelip Türkiye'nin 1924 Paris Olimpiyat Oyunları'na katılmasının gerektiğine karar verdikleri zaman Türkiye Cumhuriyeti henüz ilk aylarını yaşıyordu. Avrupa'nın en güçlü devletlerine karşı yaptığı savaştan yeni çıkmış muzaffer Türkiye'nin spor dünyasının bu en büyük gösterisine katılmasında yalnız sportif açıdan değil, politik bakımından da büyük yarar olacağı muhakkaktı.
Ancak ne İttifak, ne de Komite böylesine bir masrafı karşılayabilecek parasal güce asla ve asla sahip değillerdi. İkisi biraraya gelseler bile bu masrafın altından kalkabilmelerine imkân yoktu. Bu konuda hükümetten yardım istenmesini uygun gördüler. Genç Türkiye Cumhuriyeti de parasal yönden ciddi bir sıkıntı içindeydi. Böyle olmasına rağmen Atatürk'ün emir ve direktifleriyle Türk sporu için bu yardım yapıldı. Yine aynı tarihi (16 Ocak 1924) taşıyan Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile 1924 Olimpiyat Oyunları hazırlıkları için ve "şimdilik" kaydıyla 17 bin lira Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı Merkez-i Umumisi emrine verildi. Bu kararnamenin altında Bakanlar Kurulu üyeleriyle birlikte Cumhurbaşkanı olarak da Gazi Mustafa Kemal'in imzası bulunuyordu.
Böylece genç Türkiye Cumhuriyeti, 1924 Paris Olimpiyat Oyunları ile en büyük spor organizasyonunda ilk kez temsil edilmiş oldu. Türk sporcuları atletizm, bisiklet, eskrim, futbol, güreş ve halter dallarında dünyanın en seçkin sporcularıyla yarışmak ve dünya sporunu yakından görüp tanımak imkân ve fırsatını buldular.

Spor Tesislerine Verdiği Önem
1933 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi Matbaası’nda basılan ve Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı Genel Merkezi tarafından yayınlanan; Hollanda Milli Olimpiyat Komitesi Asbaşkanı Schorro ile ünlü mimar Wells tarafından yazılmış bulunan “Jimnastik, Oyun ve Spor Binaları İnşa ve Tesisi İçin Rehber” kitabı, Atatürk Türkiyesi’nde spor tesisleri konusunda atılan ilk adımı teşkil etmişti.
Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı Başkanı Aziz Bey (Akyürek), bu kitabın Önsözünde şunları yazıyordu:
“…Ta köylere varıncaya kadar memleketimizin her tarafında meydana getirilmelerine çok büyük ihtiyaç hissedilen oyun ve spor sahalarının iyi şartlar altında tesisi işinde spor kulüplerine, köy, nahiye, belediye, vilayet ve mektep müdürlerine faydalı olacağı ümidiyle Türkçeye çevrilmiştir. Bu münasebetle muhterem Vali ve Kaymakamlardan istirhamımız şudur:
1. Köy ve şehir halkının nüfus miktarına göre tesisi lâzım gelen oyun ve spor yerlerini gösterir bir köy ve şehir plânı yapmak,
2. Beşer senelik programlar altında bu yerleri tedricen tesis etmek,
3. Bu yerlerin idamesi için mahalli bütçelerden muntazam yardımlar temin etmek…”

Sporun tesis politikasına da büyük önem veren Atatürk bu kitabı yapılacak tesisler için bir rehber olarak Türkçeye çevirttiği gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi Matbaası’nda bastırıp yayan9lamasında da önayak olmuştu.
Bu önemli bir vakıadır.
Büyük bir ölüm-kalım savaşından çıkmış ve bir enkaz üzerine kurulmuş gencecik Türkiye Cumhuriyeti’nin henüz 10. yaşını kutlamaya hazırlandığı günlerde ülkenin onca meselesi arasında spor tesisleri konusunun ele alınmış bulunması Büyük Atatürk’ün spora verdiği önem ve değerin bir başka ifadesidir.
Yüce Atatürk zamanında yurdun pek çok bölgelerinde spor alanları ve salonları ile stadyumlar yapıldı. 1937 yılı başında Afyon, Aydın, Bursa, Diyarbakır, Edirne, Elazığ, Eskişehir, Isparta, İzmir, Kastamonu, Kırklareli, Kocaeli, Konya, Kütahya, Manisa, Muğla, Samsun, Seyhan (Adana), Sivas, Tekirdağ, Trabzon ve Zonguldak illeriyle Ayvalık, Beşiktaş, Eyüp, Karşıyaka ve Nazilli ilçeleri spor tesisleri bakımından en kazançlı durumdaki yurt köşelerimiz kimliklerini taşıyordu. 1937–1938 yıllarında bu alanlar için saha ve tesis konusunda o zamanın parasıyla 415 000 Lira harcanmış, başta Uludağ ve Elmadağ olmak üzere iki önemli dağımızda da dağcılık ve kış sporları tesisleri yapılabilmesi için ayrıca tahsisat ayrılmıştı. Bu arada başkent Ankara’da 19 Mayıs Stadyumu ve Ankara Hipodromu gibi iki büyük Avrupai tesise sahip olmuştu.
Ankara 19 Mayıs Stadyumu’nun 17 Aralık 1936 günü yapılan açılış töreninde konuşan Başbakan İsmet İnönü, tribünleri hıca hınç dolduran halka hitaben Şeref Tribününe konulan mikrofondan şunları söylüyordu:

“Ankaralılar, bize bu güzel eseri Ankara Valisi Tandoğan verdi. Huzurunuzda kendisine teşekkür ederim. Türkiye’yi idare edenler, stadyumu en kıymetli mektep gibi her yerde kurmaya çalışacaklardır. Türkiye’nin istikbalini idare edecek olan genç nesiller açık havada, açık meydanlarda yetişecektir. Bu toplantıda hepimizin bayramını kutlarım. Sizinle beraber bütün Türkiye’nin bayramını kutlayalım. Bütün Türkiye ile beraber, başımız ve canımız olan Atatürk’e sevgi ve saygılarımızı sunalım, bayramını kutlayalım…”

Hükümet başkanının konuşmasındaki “Türkiye idare edenler, stadyumu en kıymetli mektep gibi her yerde kurmaya çalışacaklardır” sözü, Atatürk’ün spor politikasının en karakteristik çizgilerinden biri olarak gözler önüne serilmektedir. Varılmak istenen hedef de yine bu konuşmada kendini açıkça belli etmektedir:

“Türkiye’nin istikbalini idare edecek genç nesiller açık havada, açık meydanlar da yetişeceklerdir…”

Atatürk’ün spor politikasının ana hatları Başbakanın bu sözlerinde net biçimde kendini gösteriyordu…
Bizlere bu bilgileri ulaştıran Cem Atabeyoğlu’na teşekkürler

Kaynak:
  •  Cem Aatabeyoğlu, Atatürk ve Spor, T.C. Başbakanlık Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Spor Eğitimi Dairesi Başkanlığı, Yayın No: 90, 1989-Ankara, s. 113–115
  •  http://www.olimpiyatkomitesi.or.tr/
  • Halûk San, Belgeleri ile Türk Spor Tarihinde Atatürk, Türk Spor Vakfı Yayınları: 2, Cilt 1–1981, 
  • Burhan Aytekin,  Atatürk’ün İzlediği Spor Politikası, 28 Mart 2008, s. 13.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder