8 Haziran 2012 Cuma

HÖH Partesi Parlamento Grubu Beyannamesi

HÖH Partisi
Parlamento Grubu Beyannamesi

Bulgaristan Parlamentosunda “Hak ve Özgürlükler Hareketi” Genel Başkan Yardımcısı ve Parlamento Grubu Başkan Yardımcısı olan Sn. Lütfi MESTAN tarafından 1 Haziran 2012 tarihinde okunmuştur.
HÖH Partisi Parlamento Grubu
Beyanname
Sayın Başkan,
Sayın Bakanlar,
Sayın Milletvekili Meslektaşlarım,
HÖH Partisi parlamento grubu, coğrafi yerlerin, şehir mahallelerinin, doğa ve kültür varlıklarının son zamanlarda sıkça yaşanan ad değiştirme eylemlerine kesinlikle razı olmadığını açıkça belirtmektedir, çünkü bu girişimler mahiyeti itibarıyla bir dilin doğal sahasına siyasi bir saldırı teşkil etmekte ve sonuç olarak Avrupa Birliği üyesi olan Bulgaristan’ın polikültürel toplumunun etnik hoşgörüsünü itibarsızlığa uğratmaktadır.
Çağdaş devletler polikültüreldir. Mono etnik devletler olmadığı gibi hiç kimse ad sistemi tek dilli olan bir devlet de bulamaz. Çok dilli yer adları, kültürler arasında bir nevi medeniyet ödünüdür ve muhafaza edilen birçok çeşitliliğin, yani kültür hafızasının bir simgesidir.
Diller arasındaki etkileşimler, dilcilikte toponimi olarak bilinen coğrafi yerlerin ve yerleşim merkezlerinin adlarını da muhakkak etkilemektedir. Toponimiler, dil etkileşiminin simgesi olmakla birlikte elbette tarihin de damgasını vurduğu kültür etkileşiminin de kalıcı bir simgesidir. İkinci kısmı Bulgarca “peşt” kelimesinden ibaret olan Macaristan başkentinin Budapeşte adının etimolojisi oldukça tipik bir örnektir. Büyük bir ihtimalle bu yerleşim merkezinin adı, Slav halklarının göçebesinde (2. – 5. yy) ve ayrı Slav dillerinin ortak Slav kökeninden ayrılıp farklılaşmaya başladığı dönemde, sonraları Bulgar devletinin oluşturulmasına katılan Slav kabileleri tarafından verilmiş olmalı ki, bugünkü Macarların bu adı Macar kelimesi ile değiştirmeye kalkıştıklarını hiç duymadık.
HÖH Partisinin parlamento grubu, parlamentoda temsil edilen partilerin, genelde mahalli yönetimlerde temsil edilen parlamento dışındaki partilerin ve özellikle iktidardaki GERB partisinin dikkatini, Bulgaristan’ın Avrupa yolundaki gelişmesi, genel olarak mahalle, sokak, doğa ve kültür varlıklarının adları gibi toplum hafızasının kabullenmesini de gerektirdiği hususuna ısrarla çekmek ister.
Toplumda üsteleyen görüşlere öncelik verilerek ve ilgili varlığın mahalli bir önemi olması durumunda tabi o bölgenin kültürel nitelikleri de göz önüne alınarak yapılan yeni yer adlandırılmaları ile asırlarca var olan adların amaç güdülerek, esassız, kabaca değiştirilmesi arasında fark vardır. Bu sefer kişi adlarını değil, yer adlarını etkileyen, bambaşka, yeni bir soya dönüş süreci. Adları değiştirilen Bulgar vatandaşlarının ondan önce soya döndürülmelerini gerektirecek başka adları hiçbir zaman olmadığı gibi şu anda değiştirilen toponimilerin çoğu da halk hafızasında herhangi başka bir adı olmadan durup yaşamaktadır. Bu nedenle de Bulgar dili, “Cumayata”, “Kabakum”, “Hisar” vb. adları sadece sistemine almış değil, onları saklamaktadır da. Aksi takdirde siyasal konjonktür dalgalanmalara ayak uydurmak üzere hayata zorla getirilen adların kaderinde olduğu gibi onları siyasetçilere hiç sormadan ve herhangi bir iktidar konjonktürüne bakmadan söküp atacaktı. Bu adların toponimi sistemindeki ömrü uzun olmuyor. Bulgaristan’da bundan dolayı artık Stalin şehri yoktur. Ve Rusya’da asli Piter veya Alman “sankt” ve “burg” kelimelerini içerip yine Rusçadan pek uzak olan Sankt Petersburg Leningrad’ın yerine geçmiştir. Buna tam aykırı olarak da iri, ekşi can eriğinin Bulgarcada etimolojisi “hafız”, yani Kuranı Kerimi ezber bilen din adamı olan Arapça - Türkçe kökenli “hafızka” adı ile yer almasını hiçbir şey engellememektedir. Ve milliyetçilik hırslarını alevlendirmemek için her türlü formal mantık ihlal edilerek (dilin kendi mantığı vardır) aynı eriğe çağdaş Türkçede “papaz eriği”, yani papazın eriği, papaz eriği denildiğini belirtmek isterim. Aynı şey için öz kelimeleri var olduğu halde iki dil birbirine neden bu tür referanslar yapmaktadır? Bunun için de Filibe’de Cumayata’nın Roma Stadı meydanı, Varna’da Kabakum’un Büyük Kum vs. ad değiştirme eylemlerinin bir basiretsizlik, dilin doğal yapısına asla kabul edilemeyecek kaba bir siyasal müdahale olduğunu ve bu toponimilerin asırlar buyanca sakladığı kültür hafızasının imha edilmesini amaçladığını iddia ederiz. Bununla birlikte, karanlık parti menfaatlerinin gerçekleştirilmesine besin ortamı olarak çağdaş toplumda yeni bölücü çizgiler meydana getirtilmesi üzere kendine özgü tarihi olan adlara karşı olumsuz bir yaklaşım oluşturulmasına zemin yaratılması da amaçlanmaktadır.
Mahallelerin, sokakların, doğa ve kültür varlıklarının adları toplum hafızasının “halk” teorisidir. Cumayata, Varoşa, Boaza, Filibe’nin Tepeta’ları, Dobruca, Tunca, Hainboaz, Hisar, Pazarcık vs… adlar bir leksikosemantik çeviri, kültürlerin teması, kültürler arası iletişim, kültürlerin karşılıklı diyalogudur. Kültür hafızasının bir parçası olan adların değiştirilmesine girişilmesi, iktidarın dil hakkındaki politikaya sansür uygulaması demektir. Sonuç itibarıyla insanın duygusallığına ve doğasına dokunulmuş olmaktadır. Çünkü Heidegger’in yazdığı gibi “dilin evinde insan oturur”.
Dil arıtma argümanı, en azından seçim yapıldığından dolayı asılsızdır. Neden sadece Türk adlı yerlerin adları değiştiriliyor? Ortodoks Kaloyan Bulgaristan’ına saldıran Baldwin’in haçlı ordusundaki zadegânların Kondofrey ve Pasarel adları neden sorun değildir de “Cumayata” ve “Kabakum” sizi tedirgin ediyor? Filibe’de Cumayata’dan başka geçenlerde Rusya Ortodoks Kilisesi Patriği Kirill’in çelenk koyduğu “Alyoşa” tepesi de vardır. Sofya’da modernizm akımı olarak grafitlerin kültürü anıtı var olma hakkından mahrum etmeyen Sovyet Ordusu anıtı vardır. Rasate, Sider, Arabaciev gibi Birbuçukov’a kadar olan adlar kulağınıza nasıl geliyor? Çünkü Kurtovo Konare de diller arasındaki etkileşimin ve diller arasındaki diyalogun bir fenomenidir. Çünkü milli mutfağımızın yemek listesinde “kebapçe”, “sarmi”, “kırnaçe”, “bürek”, “kapama”, “güveç”, “patlacan”, “piper” vs… yazıyor. Çünkü müzikteki aksak ölçülü 7/8’lik ritim “makami” dir.
Putperest bir halk ve devletin Ortodoks uygarlığa katılma simgesi olarak Hristiyan Mikail ismini alan Bulgar hükümdarı Boris’in oldukça nadir rastlanan gönüllü ad değiştirme eylemi bu hususta belki de en etkin örneklerden biridir. Artık Ortodoks olan Bulgar halkının hafızasında Vaftiz Baba neden Türk adı Boris, yani Protobulgarların takvimine göre ortak atalarımızın bir zamanlar oturduğu yörelerde yaşayan kutsal bars hayvanına hasredilen yılda doğduğu anlamını ifade eden Bars adı ile kalmıştır?
Dil birinin şartnamesine göre gelişmez. Kullanılma veya kullanılmama düzenlemesi olarak da dahil, dile müdahale edilemez. Ancak, fenomen olarak dilin doğası, toplu olarak kültür denilen diğer fenomenlerin alıntılarından filtrelenmemiştir. Yani iletişim şuuru, iletişim davranışının siyasetin kanunu için erişilemezlik gerekçesi teşkil eden bir kültürdür. Bu nedenle zaman, dili korumaktadır ve nesiller, gönül randevularının yerini “Roma Meydanı” olarak değil, “Cumayata” olarak sözleşecektir. Çünkü bu yerler, dil üzerinden ve dil vasıtasıyla kültürün adeta bir elçisidir. Dil, kültürün Mnemosyne’si (hafıza tanrıçası), müdahalelerin başarısızlığa mahkûm edildiği, “doğru yolu” gösteren fermanlar ise Lethe’ye (unutma ırmağı) aktığı ruhun topraklarında her zaman her yerde görülen bir diplomattır.
Teşekkür Ederim!
Lütvi Mestan
HÖH Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ve HÖH Partisi Parlamento Grubunun Başkan
Kaynak http://bh-belge.blogspot.com/2012/06/hoh-partisi-parlamento-grubu.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder