12 Şubat 2012 Pazar

Arnavut ve Türk halkları arasındaki kardeşlik bağlarının temellerini atan iki lider

                  ZOGO ve ATATÜRK
Tayfun Atmaca Perşembe, 09 Şubat 2012
Yepyeni bir kitap ile Arnavut ve Türk halkları arasındaki kardeşlik bağlarının temellerini atan iki lider Atatürk ve Zogu’nun kurduğu dostluk ilişkilerine bir bakış atıyoruz: krallıktan cumhuriyete tarihte iz bırakan dostluğun mimarları Zogu ve Atatürk takdim “Arnavutluk Hükümetine gelince: Bu İslâm hükümeti halkı ile yüzyıllarca beraber yaşadık. Uzun süre kendileriyle hayatımızı birleştirdik ve alın yazılarımız bir idi. Aynı dinden olan bu halk ve hükümetin varlığını koruması ve mutluluğunu sağlaması için bize bağlı olduğu gerçeğini anlaması gerekir. Bu günkü güç durumlarının doğuracağı acıklı zorunlu hallerden kurtulmaları için önlemler alınacaktır. Bunu kuvvetle ümit ederim.”
Mustafa Kemal Atatürk 1383 yılından başlayarak 28 Kasım 1912 tarihine kadar Osmanlı idaresinde kalan ve her zaman Osmanlı idaresi tarafından eşit muamele görmüş Arnavutların Osmanlı sonrası ilk dönemini ayrıntılarıyla inceleyen bu çalışma hiç şüphesiz büyük bir boşluğu dolduracaktır. Yine çalışmanın bir yönü de Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal’in yeni bir devlet olan ve krallıkla yönetilen Arnavutluğa karşı dış politik duruşunu göstermesidir. Mustafa Kemal’in bu tutumu, günümüz devlet idarecilerine örnektir. Çalışmanın bir diğer önemli yanı ise, yakın tarihimizde bizden parça olan Arnavutluk’un bizden aşama aşama kopuşu ve bu kopuşun siyasi ve sosyal sonuçlarının bilimsel olarak incelenmesi; bu sürecin Türk ve Arnavut milletinde bıraktığı derin izlere yer vermesidir. Türk milleti Arnavutları sadece Osmanlı döneminde değil, Cumhuriyette de eşit birer vatandaş görmüş, bir emanet gibi kendine sığınanı korumuştur. Bu çalışmada genç ve ufku parlak araştırmacımız Tayfun Atmaca Osmanlı sonrası, Arnavutların bizden en azından hissi olarak ayrılmadığını göstermiştir. Balkanlar gibi tarihi her döneminde milletlere güç kazandırmak için savaş olanı olmuş bir coğrafyada yaşamaya çalışan bu ülkeyle tarihi ortak geçmişin yanında gelecekte stratejik birlikteliğimizin köklerini de Atatürk’ün öngörüsüyle ortaya koyarak önemli bir görevi yerine getirmiştir. Hiç şüphesiz bu tür çalışmalar, Osmanlı devletini kuran Türklerin yönettikleri halkları nasıl adilce idare ettiğini ispat etmektedir. Bu adilane idare Arnavutların Türklerden ayrılsa da ilgilerinin hala ülkemizle olmasıyla anlaşılabilir ve bu çalışma bu yönüyle de dikkate değer bulunmalıdır. Bu gün de Gazi Mustafa Kemal’in tespitleri Arnavutluk devletiyle Türkiye arasında sosyal siyasi ve iktisadi ilişkiler için birer anahtardır. Önemli olan bu anahtarların ehil idareciler tarafından yerli yerinde kullanılabilmesidir. Genç araştırmacımız Tayfun Atmaca’ya tarihimize ışık tutan bu çalışma için hepimiz müteşekkiriz. Prof. Dr. Turan Yazgan Önsöz Tarihten gelen ortaklığın din, örf adet ve geleneklerimizle birleştiği nadide ülkelerden biri de Arnavutluk olmuştur. Birinci Dünya Savaşı sonunda Arnavutluk ve Türkiye savaş galipleri büyük devletlerin ve Sırp, Yunan devletlerinin kendi arala-rındaki pazarlıkları ve ilhak planları sonucunda ulus olarak kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyordu. Bu planlar 26 Nisan 1915 tarihli ünlü Londra Antlaşması gibi gizli antlaşmalarda belirlenmişti. 1878 yılı Berlin Kongresi’nde ve 1913 yılı Londra Büyükelçiler Konferansı’nda ilk adımları atılan ve Arnavutluk’un ortadan kaldırılmasını hedef alan Londra Antlaşması, 7. maddesiyle, Arnavutluk’un tam parçalanmasını öngörüyordu. Antlaşmanın 3. maddesi İtalya’nın Anadolu’da alacağı toprakları da içeriyordu. Barış antlaşmaları ve Paris Konferansı, gizli antlaşmaların öngördüklerini kesinleştirmek ve yaşama geçirmek için çalışmaya başladı. Arnavutluk ve Türkiye siyasal-ulusal açıdan ölüm cezasına çarptırıldı. Yenik devlet olarak Türkiye, Mustafa Kemal’in söylediği gibi, Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmasının bedelini ödüyordu. Bu arada, Arnavutluk haritası güçlü devletlerin egemen olma mantığından hareketle, yeniden parçalanmak için diplomasinin yeşil masasına konuldu. Ulusal ölümle karşı karşıya bulunan Arnavut halkı ve Türk halkı, kendi anayurtlarını kurtarmak için, ölüm kalım savaşına katılmak için ayağa kalktı. Kendi kaderleri ile baş başa kalan iki ülke büyük bir azmin sonunda ayakları üzerinde kendi insanları ile kurtuluş mücadelesini verme başarısı gösterdi. Arnavutluk’un ulus olma mücadelesi ve daha sonrasında devam eden ülke içindeki siyasi gelişmeleri yakından takip eden Mustafa Kemal 1 Mart 1922 günü TBMM’nin 3. oturumu açılışında yaptığı konuşmada, Arnavutluk halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesi ile ilgili Türk halkının tutumunu belirterek, Arnavutluk’un güçleneceği ümidiyle, Arnavutluk ile ilişkilerini düzeltme isteğini dile getirdi. Bu konuşması henüz Cumhuriyetin ilan edilmediği Kurtuluş Savaşı’nın yeni sona erdiği bir döneme rastlaması açısından büyük önem taşımaktadır. Konuşması şöyledir: “Arnavutluk Hükümetine gelince: Bu İslâm hükümeti halkı ile yüzyıllarca beraber yaşadık. Uzun süre kendileriyle hayatımızı birleştirdik ve alın yazılarımız bir idi. Aynı dinden olan bu halk ve hüküme-tin varlığını koruması ve mutluluğunu sağlaması için bize bağlı olduğu gerçeğini anlaması gerekir. Bu günkü güç durumlarının doğuracağı acıklı zorunlu hallerden kurtulmaları için önemler alınacaktır. Bunu kuvvetle ümit ederim” Bu mücadelelerin sonunda Arnavutluk belli bir süre için “krallıkla”, Türkiye ise “cumhuriyetle” yönetilme şeklini seçti. Bu süreç içerisinde ülkesinde krallığını ilan eden Ahmet Zogu’nun siyasetine karşı Atatürk’ün takındığı doğru ve ilkeli tutum nedeniyle Türkiye-Arnavutluk ilişkileri, gelişmedi. Türkiye Cumhuriyeti ve Arnavutluk Cumhuriyeti arasındaki ilişkilerin Atatürk döneminde zaman zaman kesintiye uğramasının sebebi iki ülkenin ulusal çıkarları değildir. Atatürk’ün de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde söylediği gibi iki ülkenin ulusal çıkarları birbirleriyle işbirliğine dayanmaktadır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti yeni bir cumhuriyettir. Atatürk, Cumhuriyet fikrinin halk arasında yaygınlaşmasını ve benimsenmesini istemektedir. Arnavutluk’da Cumhuriyetten krallığa geçiş karşısında kendi siyasal tutumunu belirlemek durumunda kalmıştır. Türk ve Arnavut halkları arasındaki yüzlerce yıllık beraberlik sebebiyle iki ülkede ortaya çıkan gelişmeler birbirini doğal olarak etkilemiştir. Cumhuriyet fikrinin Arnavutluk’ta çok fazla taraftarının bulunması da Krallık için siyasi bir tehdittir. İlişkilerin gerginleşmesinin sebebi yalnızca, ülkelerin siyasi yapılarındaki farklılıklardan kaynaklanmıştır. Arnavutluk'ta kraliyet rejiminin ilan edilmesi sürecinde, bu gelişmelerin Mustafa Kemal tarafından tasvip edilmemiş olması, bazı kralcı çevrelerin iddia ettiği gibi onun Arnavut aleyhtarı bir tutum takındığını göstermemektedir. Bilakis bu tutum rejimin değişimini kabul etmeyerek, krallık iktidarına karşı savaşmaya devam eden Arnavut milletini destekleyen bir tutumdu; çünkü Mustafa Kemal'in takındığı bu kararlı ve temel tutum krallık devrin¬de bütün Arnavut milletinin istek ve duygularını ifade eden ve Arnavutluk'un dışında yaşayan Arnavut halkı tarafından da tamamen onaylanan bir tutumdu. Bu arada bilhassa "Liria Kombetare" gazetesinin ismine değinmek gerekmektedir. Arnavutluk ve Türkiye arasındaki münasebetlerin fazla sıcak olmadığı zamanlarda bile sağduyulu Arnavut basını, Türkiye'nin kaydettiği ilerlemeleri Arnavutluk’ta anlatmaya devam ediyordu. Arnavutluk’ta da Mustafa Kemal Türkiyesi'nin siyasi ve sosyal reformlarının müspet yankıları, değişik çevrelerin baskılarına rağmen, basın kuruluşlarınca olumlu bir şekilde Arnavut kamuoyuna aksettiriliyordu. Bu da göstermektedir ki Arnavut halkı ile Türk halkı arasındaki kardeşlik ve dostluk temeline dayalı işbirliği her dönemde layık olduğu karşılığı bulmuştur ve bulmaya devam edecektir. Bu çalışmanın ana unsuru iki ülkenin ortak tarihinde yer alan ve günümüz gençlerinin haberdar olmadığı bir takım gerçeklerin tarihi belgeler aracılığı ile tekrar canlı tutmaktır. Bu çalışma ile hiçbir şekilde iki ülkenin idari ve siyasi yapıları hakkında bir eleştiri ve yanlış anlamalara neden olacak kelime oyunları yapılmamıştır. Bu araştırma ile Arnavutluk ve Türkiye halklarının gerçek dostluklarına vurgu yapılarak, tarihi süreç içerisinde gerçekleşen olaylardan bugün dahi en çok ihtiyacımız olan derslerin çıkartılması, aynı hataların yeniden yaşanmaması ve tarihi hafızamızın canlı tutulması hedeflenmiştir. Arnavutluk ve Türkiye arasındaki dostluk ve kardeşliğin dünya durdukça yaşamasını ve sağduyulu olan iki milletin sahip olduğu gönül zenginliğinin artarak devam etmesini temenni ediyorum. Ayrıca, bu araştırmada bana manevi desteğini veren, Leka-1 Zogo, İdriz Zyberi, Theodhora Kabashi, Evdin Cami, Valbona Mema Pandül, Ali Ohri, Fatmira Zyberi ve Arnavutluk Devlet Arşivi’nde bulunan tarihi belgelere ulaşmam konusunda gerekli yardımlarını esirgemeyen iki özel dosta, Arnavutluk Devlet Arşivleri Genel Müdürü Prof. Dr. Nevila Nıka ile Arnavutluk Tarih Enstitüsü Üyesi Prof. Dr. Şaban Sınanı’ ye teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Öte yandan, söz konusu araştırmanın ortaya çıkması noktasında bana gerekli olan imkânı ve desteği veren Emekli Tuğgeneral Osman Güngör Feyzoğlu, Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, Prof. Dr. Anıl Çeçen, Prof. Dr. Turan Yazgan, Dr. Mustafa Şahin, Dr. Mehmet Aysoy, Dr. Şakir Yılmaz, Yaşar Türkkorur, Mustafa Kenan Atmaca, Gamze Yılmaz, Süleyman Merdanoğlu, Ahmet Duyar, Abdullah Kavaklı, H. Erkan Fıratlı ve iki özel insana Prof. Dr. Beşir Atalay ve Dr. Hakan Fidan beyefendilere özel olarak teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Tayfun Atmaca Nisan 2007

Kaynak http://www.rumelibalkanfederasyonu.org/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder