8 Kasım 2010 Pazartesi

Bulgaristan Türklerinin Tabii Tutulduğu Zorunlu Göçün 20. Yıldönümü


“… Muhacirler
     Kaybedilmiş Topraklarımızın
     Milli Hatıralarıdır.”

Türkiye’nin son üçyüz yıllık tarihindeki en önemli problemlerinden biride göç ve göçmen meselesi gelmektedir.

Göç durup dururken meydana gelen bir olgu değildir. İnsanların bütün kurulu düzenlerini bozup iç veya dış göçlere kalkışmaları bir takım sebepler dâhilinde gerçekleşmektedir. Etnik farklılıklardan dolayı bir ayrıma tabi tutulup baskı, zulüm görme ve en korkuncu sistematik bir şekilde, etnik soykırıma tabi tutulma, din farklılığından kaynaklanan baskı ve zulümler, birde ekonomik şartlardan dolayı hayatı sürdüren şartların zorlaşması gibi faktörler, göçün meydana gelmesini sağlayan sebeplerin en önemlileridir. Balkan Harbi ve sonrasında bu saydığımız etkenlerin birçok yerde tümünün birden görülmesi üzerine Avrupa tarihinin en önemli göç sürelerinden biride başlamış oluyordu.

Balkanlardan göçün en büyük sebebi Rusya ve onun Panslavist akımı şemsiyesi altındaki Hıristiyan Balkan devletlerindeki Türk düşmanlığı bağnazlığıdır. Bu noktada Türklerin Balkanların terk etmesinin sebepleri arasında, Mustafa Kemal Atatürk’ün 23 Eylül 1923’de Hâkimiyet-i Milliye gazetesine verdiği demeç ilgi çekicidir.

“Asırlardan beri düşmanlarımız Avrupa kavimleri arasında Türklere karşı kin ve husumet fikirleri telkin etmişlerdir. Batı zihniyetine yerleşmiş bu fikirler hususi bir zihniyet meydana getirmiştir. …Avrupa’da Türk’ün her türlü terakkiye hasım bir adam olduğu, manen ve fikren gelişime gayri müsait bir adam olduğu zannedilmektedir.”1

Balkanlardaki Müslümanlara karşı uygulanan zulmün ve ciddi manada göçün tarihi 1697’den itibaren Avusturya İmparatorluk Ordusu’nun işgalleriyle başlamaktadır. Fakat esas manadan mezalimler Balkan kavimlerinin isyanlarıyla başlar. Balkanlardaki istiklal hareketleriyle Müslümanlara karşı uygulanan soykırımların birebir ilişkisi vardır. Sırp ayaklanmaları ve muhtariyeti (1804, 1816, 1862, 1867, 1876) Karadağ isyanları (1852–1864) Yunan isyanları ve bağımsızlık süreci (1821–1830) Bulgar isyanları ve muhtariyeti (1835, 1841, 1849, 1867, 1876, 1877) süreçlerinin ortak özellikleri haklı ya da haksız gerekçelerle başlayıp olayın sivil ahaliye karşı bir terör ve katliam hareketlerine dönüşmesiydi.
Mezalim hareketlerinden şüphesiz en büyüğü tarihlerimize 93 harbi olarak geçen 1877 – 1878 Osmanlı-Rus Harbi’ndeki Rus ve Bulgar mezalimidir. Daha sonraki en büyük soykırım ise Balkan harbi sonrasında meydana gelenlerdir.
1911 senesinde Osmanlı’nın elinde bulunan Rumeli’nin Müslüman nüfusu 2 315 293 kişidir. Balkan Harbi sonrası farklı yıllarda yapılmış Yunan, Bulgar ve Yugoslavya kaynaklarında bu ülkelerce Balkan Harbi’nde alınan topraklarda kalan Müslüman nüfusa bakıldığında bu nüfusun 870 114 kişi olduğu görülmektedir. Fark 1 445 179 kişidir ki böylece toplam nüfusun %62’si eksilmiş olmaktadır. Bunun ne kadarı göç ne kadarı katliam sonucu öldürüldüğünü kesin sayılarla bilmek imkânsız ise de, Justin McCarthy’nin yapmış olduğu demografik analiz metotlarına göre;
1 445 179 kişiden Türkiye’ye göç edenlerin sayısı olan 812 771 kişi (413 922 kişi 1912 – 1920 tarihleri arasında Türkiye’ye göç etmiş, 398 849 kişi de 1921-1926’da Türk-Yunan Mübadele Anlaşmasına göre Türkiye’ye gönderilmiştir), çıkarılınca Balkan Harbi esnasında katliam sonucu öldürülen Müslümanların sayısı 632 408 kişi olarak çıkmaktadır. Bu sayı zapt edilmiş Osmanlı Rumelisi’nin toplam nüfusunun %27’sine tekabül etmektedir.2
İttihad ve Terakki’nin döneminde Bahriye Nazırı Cemal Paşa’nın anılarında Balkan Harbi’nde Sırp, Yunan ve Bulgarlar tarafından çoğunluğu kadın çoluk, çocuk olmak üzere katledilenlerin sayısının 500 000 cıvarında olduğunu belirtmektedir.3
Balkan Harbi sonrasında Osmanlı Avrupası Müslüman nüfusundan 632 408 kişinin sistematik bir şekilde katledildiği, 812 271 kişinin 1912 – 1926 yılları arasında Rumeli’den Türkiye’ye göç etmek mecburiyetinde bırakıldığı ortaya çıkmaktadır ki bu veriler etnik soykırımın en önemli delilleridir. Bir başka kaynakta Balkan Savaşları’ndan sonra Türkiye’ye 640 000 kişinin göç ettiğinden söz edilmektedir.4 24 Mart 1918 tarihli Meclis-i Ayan toplantısında dönemin Aşair ve Muhavirin Müdüriyet-i Umumiyyesi Müdürü Hamdi Bey, II. Meşrutiyet’e kadar gelen muhacir nüfusunun tespit edilemediğini söylüyor ancak “1293’ten beri tetkik ettiğimiz kuyuda göre 854 870 kişinin muhacir olduğunu anlıyoruz” diyordu. Meşrutiyetten ve Balkan Harbi’nden sonra gelenleri ise 450 000 olarak tespit ettiklerini belirtiyordu.5

Balkanlar
Avrupa ile Asya kıtalarındaki medeniyetler arasında çok önemli bir köprü vazifesi görmüştür. Balkanlar coğrafi olarak, kuzeyde Tuna’nın aşağı kesimleri ve Sava ırmağı, doğuda Karadeniz, güneydoğuda Ege Denizi, güneyde Akdeniz ve batıda Adriyatik Denizi ile çevrilidir. Günümüzde ülkelerin siyasi sınırları düşünüldüğünde yüzölçümü 788 865 Km2’dir.
Tarihte dinlerin kesişme noktası olması hasebiyle dikkat çekici olan Balkanlar, Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesiyle (M.S. 395) Ortodoks ve Katolik mezheplerine de bölünme teşkil etmiştir. Ortodoksluğun merkezi Bizans, Katolikliğin merkezi ise Roma olmuştur. Daha sonra Osmanlı’nın Balkanları fethetmesiyle mezhepler arası kesişme, dinler arası kesişme noktasına dönmüştür. 1800’lü yıllara gelindiğinde ise Balkanlar stratejik açıdan Slav ve Germen nüfuz alanlarının kesiştiği noktayı oluşturmuştur.
Balkanlar etnik açıdan da dünyanın hiçbir yöresinde görülemeyecek derecede birbirinin içine girmiş etnik mozaiğe sahiptir. Birçok din ve ırk bir arada ve karma bir biçimde yaşamaktadır. Balkanlar tanımlanırken buradaki ırk ve dinlerin çeşitliliğinden dolayı, karışık halde bulunan büyük bir antropoloji müzesine benzetilmektedir.6

Türklerin Anadolu’dan Rumeli’ye Geçişi
Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren, çok hızlı bir şekilde gelişmesindeki önemli bir sebep kendisine doğal büyüme alanı olarak Bizans topraklarını seçmesidir. Bu bağlamda Rumeli’de kazanılan ilk toprak parçası Orhan Bey zamanındaki Çimpi kalesidir. Gelibolu ve çevresi Süleyman Paşa tarafından alınarak Rumeli’deki akınlar için bir üs olarak kullanılmıştır. Daha sonra Bolayır’a kadar bölge fethedilerek Rumeli’deki topraklara ilk olarak Karesi tarafından getirilen Yörük Türkleri iskân edilmişlerdi.7
Trakya ve Makedonya tarafına yapılan fetihlerden sonra da Anadolu’nun Aydın, Biga ve Karesi gibi yerleşim birimlerinden getirilen Türkler buralara iskân edilmiştir.8 Zorunlu iskân neticesinde nüfusta etnik dengeler sağlamış ve Rumeli daha suratlı olarak fethedilmişti.
Rumeli’nin Türkleştirilmesindeki en önemli etkenlerden bir diğeri de orduyla birlikte ya da daha sonra Rumeli’ye giden birçok Müslüman dinine mensup idealist dervişlerinin ıssız yerlere kurdukları medrese ve zaviyelerde çevrelerine topladıkları insanlarla iskân işine katkıda bulunmasıydı.9
Osmanlı bir uç beyliği olarak Söğüt’e yerleşirken, savaş hariç yerli halkı dokunmamış ancak kendi dindaş ve ırkdaşlarını da iskân etmekten kaçınmamıştır. Bu düşünceyle Anadolu’ya olduğu kadar Rumeli’ye de göçü teşvik ederek göçürme, şenletme hareketi ile fethedilen toprakların güvenlik ve iktisadi gelişmesini sağlamayı hedeflemiştir. Sultan I. Murad zamanında devletin sınırları Vardar vadisine ulaştığı ve Selanik dahi fetholunduğu zaman Anadolu’nun bazı yerlerinden gönüllü ya da mecburi olarak Türkleri, Rumeli’ye göç ettirmiştir. Sultan I. Murad zamanında Kavala, Drama, Serez ve Karaferye taraflarının fethedilmesi üzerine Saruhan’daki göçer Yörükleri Serez taraflarına getirmiştir. Yıldırım Bayezid, Saruhan halkından bazılarını Filibe civarına sürmüştür. Çelebi Sultan Mehmed döneminde, Samsun’un fethedilmesi üzerine dönüşte İskilip Tatarlarını Filibe yöresine yerleştirmiştir. Fatih Sultan Mehmed devrinde Kastamonu ve Sinop fethedildikten sonra İsfendiyaroğulları bütün cemaatiyle birlikte Filibe taraflarına iskân edilmişlerdi. Osmanlı çeşitli sebeplerle boşalan araziler, köprüler, derbentler, menzil mahallerinin muhafazası ve emniyetini temin maksadıyla yeni yeni köyler kurmuşlardı. Böylece Rumeli’deki (özellikle XVI. Yüzyılda olmak üzere) hâkimiyet, bu göçler sayesinde, Türkleşme ve İslam dininin yayılmasıyla her geçen gün büyüyerek devam etmiştir.10
Osmanlı idarecilerinin halka iyi davranmaları ve adil idareleri neticesinde uygulanan Politikayla Balkanlardaki kavimlerden olan Arnavut ve Boşnaklar da kendi istekleriyle İslam dininin seçmişlerdi. Bu kavimlerin İslamiyet’e girmeliyle Balkanlar’daki Osmanlı varlığı da perçinlenmiş oldu. Osmanlı’nın Balkanlar’dan çıkışına kadar zaman zaman çeşitli isyanlar yaşansa da günümüze kadar bu kavimlerle çoğunlukla birlikte iyi bir şekilde yaşanmıştır.

Türklerin Rumeli’den Anadolu’ya Dönüş Göçleri
Osmanlı Devleti’nin Rumeli’de Viyana kapılarına kadar büyümesinden sonra yapılan Viyana Kuşatması’nın başarısızlığa uğraması aynı zamanda bir dönemin sonu da olmuştur. İlk olarak muhacir meselesi ile tanışması başarısızlıkla biten 1683 Viyana Kuşatması’nın sonrasında, 1683 – 1699 yılları arasındaki Osmanlı-Avusturya savaşları esnasında, serhat boylarındaki Müslümanların geri çekilmeleri süreciyle başlar.

12 Mart 1854 – 10 Eylül 1855 tarihleri arasında gerçekleşen, Sultan Abdülmecid devrinde Osmanlı, Fransız ve İngiliz devletlerin Rusya'ya karşı yaptıkları savaş. Kırım savaşının kaybedilmesiyle 1800’li yıllara kadar 500.000 kişi Anadolu ve Rumeli’nin muhtelif yerlerine göç etti.11

Fransız ihtilalinden sonra gelişen milliyetçilik cereyanları ve bazı durumlarda Osmanlı mahalli idarecilerinin kötü yönetimi neticesinde Sırp, Hırvat, Rum Bulgarların da bundan etkilenip Türk ve Müslümanlara karşı yaptıkları mezalim neticesinde sadece 1806–1812 yılları arasında 200 000’e yakın Müslüman, muhacir durumuna düştü.12

1828 – 1829 Osmanlı-Rus savaşında Rus ordusunun geçtiği köyleri talan etmesi üzerine Güney Trakya Türkleri de bundan etkilenerek İstanbul’a sığındılar.

1877 – 1878 yıllarında meydana gelen Osmanlı-Rus Harbinin neticesinde yenilge sebebiyle büyük çapta bir Müslüman kıyımına sebep olmuş ve işgal altına giren bölgelerin halkından birçok insanın da muhacir konumuna düşerek göç etmek zorunda kalanların miktarını McCarthy 1 253 500 kişi olarak gösterir.13 Rus Ordusunun geçtiği yerlerdeki halkın göç ettirilmesiyle bölgenin Türklerden temizlenmesi sonrası bölgeye Slav halktan oluşan bir Bulgaristan’ın ortaya çıkması sağlanmıştı.14

Avusturya’nın yaptığı çeşitli zulümler neticesinde 1880–1900 tarihleri arasında 120 000 kadar Boşnak, anavatan olarak gördükleri Osmanlı Devleti’ne göç etmiştir.15

Türkiye Cumhuriyeti Tarihi’ndeki Rumeli’den göç hareketlerini inceleyecek olursak nüfus itibariyle en fazla göç Bulgaristan’dan gerçekleşmiştir. Daha sonra sırasıyla Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya gelmektedir. Yapılan tespitlere göre yaklaşık olarak Bulgaristan’dan 850 000, Yunanistan’dan 500 000, Yugoslavya’dan 300 000, Romanya’dan ise 140 000 civarında insan Türkiye’ye göç etmiştir. Böylece Cumhuriyet dönemindeki kayıtlara geçen ve tahmini olarak ilave edilen rakamlara göre Rumeli’den gelen göçmen sayısı 1 800 000 civarındadır.

Sonuç
Balkanlardaki Türkler daima bir göç kervanı halinde Anayurt’a göçü sürmekte ve kesileceğe benzememektedir. Bu kervanın sonu gelmez. Oralarda yaşayan Türk soyundan olanlar gibi Türk soyundan olmasalar da, Türk kültürü almış olanlar bile Türkiye’ye can atmaktadırlar. Devlet tarafından yapılması gereken en önemli işin, oradaki soydaşlarımızın kültürleriyle, insan haklarından mahrum bırakılmayarak insanca yaşamalarıyla ilgilenecek çalışmalar ışığında göçü durdurarak bulundukları ülkelerde rahat etmesini sağlayacak kapsamlı politikalar geliştirmesi olmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Balkanlar ile ilgilendiğini gösterir ve oradaki Türklerin barış zamanında himaye edici politikalar uygular ve onların ekonomik, kültürel, siyasi örgütlenme vb. hususlarda gelişmesini sağlayabilirse, göçün kısmen azalabileceği düşüncesindeyim.

Kaynaklar
  1.  Mehmet Saray, “Türkiye’nin Dış Türkler Dramı ve İnsan Hakları”, Tarih Boyunca Türklerde İnsani Değerler ve İnsan Hakları (Yüzyılımız ve Türkiye Cumhuriyeti), Üçüncü kitap, İstanbul 1993, s.144
  2.  J. McCarthy, s. 184–192
  3.  Cemal Paşa, Hatırat, Yay. Haz. Metin Martı, İstanbul 1996, s. 79
  4.  İlhan Tekeli, “Osmanlı İmparatorluğu’ndan Günümüze Nüfusun Zorunlu Yer Değiştirmesi” Toplum Bilim, Sayı 50, İstanbul 1990, s. 49-72’den aktaran Fuat Dündar, s. 56
  5. Meclis-i Ayan Zabıt Cerideleri 3,4, 2, 41 24 Mart 1334, s. 2215-217’den aktaran F. Dündar, s. 56-57.
  6.  William M. Sloane. Bir Tarih Laboratuarı Balkanlar, Çev. Sibel Özbudun, İstanbul 1987. s.40
  7.  H.Yıldırım Ağanoğlu, Osmanlı’dan Cumhuriyete Balkanlar’ın Makûs Talihi, Kum Saati Yayınları, Birinci Basım Kasım–2001,s. 61. Bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. 1, Ankara 1982, s.155–157
  8.  Ömer Lütfü Barkan, “İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Sürgünler”, İktisat Fakültesi Mecmuasından Ayrı Bası, (C. 13, No: 1–4), İstanbul 1954, s.6
  9.  Yusuf Halaçoğlu, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin İskânı, Ankara 1988, s. 3.
  10.  Hüseyin Arslan, 16.yy Osmanlı Toplumunda Yönetim, Nüfus, İskân, Göç ve Sürgün, İstanbul 2001, s. 180–184
  11. Yusuf Halaçoğlu, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin İskânı, Ankara 1988, s. 41–42
  12. A. Cevat Eren, Türkiye’de Göç ve Göçmen Meseleleri, İstanbul 1966, s. 33.
  13. J. McMarthy, Ölüm ve Sürgün, Çev: Bilge Umar, İstanbul 1998, s. 105.
  14. J. McCarthy, Ölüm ve Sürgün, Çev: Bilge Umar, İstanbul 1998, s.
  15. Bosna-Hersek ile İlgili Arşiv Belgeleri (1516-1919)., Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yay., Ankara 1992, s. 82-85.
  16.  H.Yıldırım Ağanoğlu, Osmanlı’dan Cumhuriyete Balkanlar’ın Makûs Talihi, Kum Saati Yayınları, Birinci Basım Kasım–2001,
  17. Burhan Aytekin, Bulgaristan Türklerinin Tabii Tutulduğu Zorunlu Göçün 20. Yıldönümü, Edirne Yenigün Gazetesi, 9 Mayıs 2009, s.5, www.edirneyenigun.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder