9 Kasım 2010 Salı

Hıdırellez Kutlamaları


Hoş geldin Bahar “Rûz-ı Hızır”

Edirne’nin Fetih Bayramı’nın 
Çingene (Kakavağ) Şenliği’ne Dönüşmeye Başlaması

Doğanın yeniden canlanması ve bolluk-bereket olması için beş bin yıldır kutlandığı bilinen Hıdrellez geleneği.

Hıdırellez nedir? Hıdırellez, Hızır ve İlyas kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Lügat anlamı, yeşillik, çayır, çimen, taze fidandır.

Günümüzde, Türk kültüründe yazın müjdecisi olarak kabul edilen Hıdrellez. Ölümsüzlük suyu içtiğine inanılan Hızır aleyhisselam ile Hz. İlyas’ın yeryüzünde buluştuğu gün olarak bilinen Hıdrellez, Türkiye’de hem Müslüman hem de Hıristiyanlarca aynı gün benzer ayinlerle kutlanıyor. Kutlamaların genellikle kır, su kenarı ve türbe çevresinde yapılır. Hıdrellez’de akraba veya yakınların, evde hazırladıkları yemekleri kırlara götürerek birlikte yiyip eğlenilir. Hıdrellez akşamı yapılan ilginç ayinlerde ise Hızır’ın dağıtacağı bolluk, bereket ve sağlıktan yararlanma amaçlanır.

Rumi 23 Nisan, Miladi 6 Mayıs"a tekabül eden sayılı günlerden birisidir. Bugüne, Ruz-ı Hızır denir ve yazın başlangıcı sayılır. Eskiden mevsimler "Yaz" ve "Kış" olarak ikiye ayrılırdı. Kasım Günleri “kış” ilk 90 ağır kış (90 günün ilk 40 günü Erbain karakış kalan 50 günü de hamsin olarak adlandırılmaktadır. + ikinci 90 gün daha hafif kış günleri = 180 gün olarak ikiye bölünmüştür. 186 gün Hızır Günleri “Yaz” olarak. Kış günleri 8 Kasım’da başlar 5 Mayıs’a kadar 179 gün sürerdi.(Şubat 29 gün çekerse 180 gün olur.)
Hıdrellez, bütün Türk dünyasında bilinen mevsimlik bayramlarımızdan biridir. Ruz-ı Hızır (Hızır günü) olarak adlandırılan hıdrellez günü, Hızır ve İlyas Peygamberin yeryüzünde buluştukları gün olması nedeniyle kutlanmaktadır.
Hızır ve Hıdrellezin kökeni hakkında çeşitli fikirler ortaya atılmıştır. Bunlardan bazıları Hıdrellezin Mezopotamya ile Anadolu kültürlerine ait olduğu; bazıları ise İslamiyet öncesi Orta Asya Türk kültür ve inançlarına ait olduğu yolundadır. Oysaki Hıdrellez Bayramı’nı ve Hızır inancını tek bir kültüre mal etmek olanaksızdır. İlk çağlardan itibaren Mezopotamya, Anadolu, İran, Yunanistan , hatta bütün Doğu Akdeniz ülkelerinde bahar ya da yazın gelişiyle ilgili bazı tanrılar adına çeşitli tören ve ayinlerin Hıristiyanlarca da baharın ve doğanın uyanmasının ilk günü olarak kabul edilir; bu günü Ortodokslar Aya Yorgi, Katolikler St. Georges günü olarak kutlamaktadırlar.
Bazı kaynaklara göre bu gelenek Yahudiler'den bazılarına göre Hıristiyanların "Yeşil Jori" yortusundan ya da Bizans’tan geçmiştir. Ancak Türk halkiyatında geniş yer tutan ab-ı hayat ile birlikte anılmış, İslâm geleneğinin bir inanışı olarak şiirlerde yer almıştır.
Anadolu inanışında ise Hızır’a zahiri ve Batıni, ledünni bütün ilimler verilmiş, Musa peygamberle yolculuk ve arkadaşlık etmiş ve bir takım olağanüstülükler yaşamıştır. Peygamberimiz onu "Kardeşim" diye taltif etmiştir. Kısacası, Hızır bütün ilimlere vâkıf hiç umulmadık anda, umulmadık bir yerde beklenmedik bir şekilde karşımıza çıkabileceği, evlere uğrayabileceği inancı hâkimdir.
Kaynağı nereye bağlanırsa bağlansın Kur'an-ı Kerim, Gılgamış Destanı, İskendernâme, Musevî Kaynaklı efsaneler, vb. Türk insanının zihninde Hızır, Hızır-Nebî, Hızır-İlyâs, Hıdrellez, Kidir gibi kelimelerle ifâde olunan bir Hızır kültü ve bu kült çevresinde teşekkül edip yaşamaya devam eden bir gelenek mevcuttur. Hızır'ın adı, hüviyeti, ölümsüzlüğü, yaşadığı dönem ve zaman, veliliği ve nebiliği tartışma konusu yapılmakla birlikte, gerek Türkiye'de, gerekse Türkiye dışındaki Türk dünyasında kabul gören inanç, onun "Tanrı'nın yeryüzünde dolaşan güçlü ve yardımsever elçisi" olduğudur.

Hızır geleneği ve ilgili inançlar: Türkiye, Balkanlar, Türkistan (Kazakistan, Kırgızistan, Altaylar, Özbekistan), Azerbaycan ve Gagauz Türkleri arasında bütün canlılığı ile yaşamaktadır. Belki dinî, sosyo-kültürel ve ekonomik sebepler neticesinde Hızırın mahiyeti, bununla ilgili inanma ve pratikler değişmiş olabilir. Ancak Hızır ile ilgili inanmalar ve pratikler güçlü olarak yaşamaya devam etmekte, daha da önemlisi Türk insanın ortak bir kutlama takvimi çevresinde toplanmasını temin edecek kadar güçlü bir şekilde yaşamaya devam etmektedir. Hızır'ı darda kalanların imdadına koşan muayyen ve mutlak bir ulu olarak telakki eden Altay Türkleri "Kidir", Kırgız ve Kazak Türkleri de Kidir ve Kizir adlarını kullanmaktadırlar. Hızır, zaman değişiminin ifadesi, yeşillenmenin, canlanmanın başlaması, baharın müjdecisi ve bereketin sembolüdür.
Yukarıda belirttiğim gibi Hızır geleneğinde törenlerin yapıldığı güne genel olarak Rûz-ı Hızır veya Hıdrellez adı verilmektedir. Rûz-ı Hızır ve Rûz-ı Kasım diye iki mevsime ayıran takvim bilgileri, Rûz-ı Hızır'ı yaz mevsiminin başlangıcı 6 Mayıstan 8 Kasıma kadar süren 186 günlük bir dönemi içine aldığını belirtir. Rumî 23 Nisan gününe rastlayan bu tarih hâlen kullandığımız Miladî takvime göre 6 Mayıs gününe tekabül etmektedir. Yılın 9 Kasım–5 MayısRûz-ı Kasım tarihleri arasını içine alan ise kış devresinin ifadesidir. Bu dönem Kasım günleri olarak adlandırılıp 179 gün sürmektedir.
Hıdrellez adlandırması ise Halk inançlarında âb-ı hayat içerek ölümsüzlük kazanan Hızır ile denizlerin piri kabul edilen İlyas'm 5 Mayısı 6 Mayısa bağlayan gecenin sabahında, denizle kara arasında bir kıyıda buluşacakları düşüncesinden doğmuş olmalıdır.

Hıdrellez, tabiatın önemli bir geçiş döneminin gerek İslamiyet öncesi ve gerekse de sonrası dönemlerdeki inançların birleşmesi ile Asya ve Orta-Doğu kaynaklı bazı inançların inanç ve pratiğe dönüşerek kutlanmasıdır. Resmî ve dinî kutlamalardan olmamasına rağmen hem Türkiye'de hem de Türkiye dışında yaşayan Türkler arasında özel bir gün niteliğini, tarihî dönemlerde olduğu gibi günümüzde de korunmaktadır. Bahar ve buna bağlı olarak bahar bayramı, Türklerin yalnız Türkiye coğrafyasında kutladıkları gün ve bu günde yapılan törenler değildir. İslamiyet'ten önceki dönemlerde de Orta-Asya'da görülen bahar ve yaza ilişkin kutlamalar bulunmaktadır.

Bir geçiş dönemi töreni niteliği taşıyan Hıdrellez, üç merhaleden oluşmaktadır.

Birincisi
6 Mayıstan önce yapılan hazırlıklar,
Ev, çevre ve giyim temizliği, evlerde badana ve boya yapılır. Azerbaycan'da Hıdır-Nebi bayramı öncesi hazırlıklarının Şubat ayından itibaren yapılmaya başlandığı bilinmektedir. Makedonya Kanatlar Yöresi Türkleri, Hıdrellez'de un, arpa ve buğday ambarlarına bereket taşı koyarlar. Hıdrellez günü yapılacak yemekler için erzak tedarik edilip hazırlıklar yapılır.

Hıdrellez İnanışları
 Burada dikkatimizden kaçmaması gereken bir noktayı hatırlatmakta fayda var. Mevsim değişmelerinden biri olan Nevruzda da olduğu gibi Hıdrellezde de insanın günahlardan arınması için ateşten atlanır, bununla ilgili dualar okunur. Gelecek ile ilgili niyetler tutulur, sağlık ve mutluluk dilenir. Talih ve kısmet açtırmak için çeşitli pratikler uygulanır.
Halk arasında; evlenmek isteyen erkeğin özel bir surette hazırlanmış tuzlu çöreği 5 Mayıs akşamı yiyerek gece uykusuna yattığı takdirde rüyasında evleneceği kızı göreceğine inanılır. Hıdrellez günü için önceden ekmek pişirilir, bu ekmek parçalanmaz. Sofraya tam olarak konur. Tam ekmek ailenin bütünlüğünü simgeler. Çocuğu olmayan kadınların ise, 5 Mayıs akşamı abdest alıp namaz kıldıktan sonra, bezden yaptığı bebeği, gül ağacının dibine koymasıyla çocuğunun olacağına inanılır. 5 Mayıs'ı 6 Mayıs'a bağlayan akşam, soyduğu elmayı, yastığının altına koyup yatan gencin, gece rüyasında evleneceği kişiyi göreceği inanışı da yaygındır.

5 Mayıs günü ateş üzerinden atlama 
Hıdırellez ateşine "Gâvur Kürkü" denir.Ateşin üzerinden atlanır. "Gâvur taş biz kuş" diye bağırılır. Ateş akşam yakılır. Sönene kadar atlanır. Hıdırellez gecesi ocakta mısır haşlanır. "Gâvurun gözü patlasın, evimize Hızır uğrasın" diye. Ambarın ağzı açık bırakılır. Yumurta soğan kabuğu ile boyanır. Hıdırellez sabahı niyet edilerek üçtaş kaldırılır. Altından solucan çıkarsa evi olacak, böcek çıkarsa malı olacak, boş olursa bir şeyi olmayacak. Gül dibine sopa dikmek de evlenmeye niyet etmektir. Sopa dikildikten sonra Hıdırellez gününe kadar bir daha sopaya bakılmayacak. Bostan ekimi Hıdrellezde yapılır bolluk olsun diye. "Ben ekiyom deli deli / Allah visin dolu dolu / Gâvurda yesin / Müslüman da yesin"
Yayık kurulur. Yağ bol olsun diye de akşam iki kere vurulur bırakılır. Sabah yayılır. Tarla kenarlarına para bırakılır bereketi bol olsun diye.

Hıdrellez Yasakları
Türk soyunun yaşadığı yörelerde, temizlik ve yemek pişirme işleri, Hıdrellez Günü'ne bırakılmaz, birkaç gün öncesinden yapılır. Bugün yeme, içme ve eğlenme dışında hiç bir iş yapılmaz. Süpürge tutulmaz, çünkü süpürge tutanların o yıl, sıkıntılı işlerinin çok olacağına inanılır. İğne iplik ele alınmaz ve dikiş dikilmez. Hıdrellez Günü eline iğne iplik alıp dikiş dikenlerin, o yıl boyunca kötülüklerle karşılaşacakları inancı yaygındır. İnanışa göre; bu günü evde geçirenler, Hızır'ın ağaçlı, yeşillik ve sulak yerlerde dağıttığı nasipten yararlanamazlar. Bunun için Hıdrellez gününü evde geçirmek iyi sayılmaz.  

 İkincisi
6 Mayıs'ta yapılan törenler,
Hıdrellez Günü Uygulamaları: Hıdrellez günü, güneş doğmadan kalkılır. Geç kalkanların, şafak vakti evleri dolaşan Hızır'dan nasiplenemeyeceğine inanılır. İnanışa göre; Hıdrellez sabahı, gün doğmadan bir kâğıda yazılan dilek akarsuya atılırsa, o yıl o dilek gerçekleşir, kısmetinin açılmasını isteyen genç kız veya delikanlı, sabah namazından önce kıbleye bakan yedi çeşmeden su içerse, o yıl evlenir. 6 Mayıs sabahı, gün doğmadan sokak kapısı sonuna kadar açılırsa, Hızır eve gireceği, bolluk bereket getireceği yaygın inanışlardandır. Türbelere gidilip, adak ve kurbanlar kesilir. Komşulara yedi çeşit çerez dağıtılır. Nişanlı çiftlerin, Hıdrellez günü ağaçlı, sulak yerlerde dolaşıp piknik yaparlarsa, kısmetlerinin bol olacağına inanılır.
Hızır haftası bazı yörelerde üç gün oruç tutulur. Orucun son günü pişirilen çörekler dağıtılır. Ev ziyaretleri yapılarak pişirilen "Hızır Lokması" verilir. İftara doğru kesilen koyun, kuzu eti fakirlere dağıtılır.

Gagauzlar'ın 6 Mayısta Ederlez Bayramı olarak kutladıkları törenlerde bütün köylerde kurban kesildiği bilinmektedir. Bütün bu hazırlıkların temelinde Hızır ile karşılaşmak, onun yardımıyla dileklerini gerçekleştirmek vardır. Kırım Türkleri, Kıdırlez adındaki mitolojik bir varlıkla Rumi 23 Nisan, 6 Mayıs günü karşılaşacaklarına refah ve zenginliğe kavuşacaklarına inanırlar. Bu bakımdan pek çok şey Hızır hakkı için yapılır ve Hızır'a adanır. Bunun sebebi ise, İslamiyet'ten önceki dönem inanç sisteminde Türk insanının düşünce dünyasındaki Tanrı ve ahiret kavramının soyut bir kavramdan ziyade olabildiğince somutlaştırılması söz konusudur. Bundan hareketle, Hızır kültü de, sadece kült olarak kalmamış hayatın içinde yerini almıştır. Hıdrellez günü, Hızır peygamberin eve uğramasını sağlamak için evler, ev eşyaları, mutfak eşyaları, kadın- erkek, yaşlı-genç herkes, beyaz elbiseler giyerek- geleneğe göre bugün Hızır beyaz elbise giymiştir- yeşil alanlara, subaşlarındaki mesire yerlerine giderler. Her derde deva kabul edilen çiçekler toplanır, Hıdrellez günü kuzu veya oğlak kesilip, hazırlanan yiyecekler oyunlar ve müzik eşliğinde yenir. Niyet oyunu ve mayasız yoğurt çalma Bazı bölgelerde ise bir gün öncesinden oruç tutularak karşılanan Hıdrellez gününde, Hıdırlık adı verilen mesire yerlerine gidilerek çeşitli eğlenceler düzenleniyor. Yörelere göre “niyet çekme, baht çömleği, bahtiyar, bahtıbar” gibi isimlerle anılan niyet oyunu, Hıdrellez’de gerçekleştirilen yaygın etkinliklerden biri... Oyunda, bir testi ile getirilen su çömleğe konur. Su dolu çömleğin içine çeşitli takılar konulabileceği gibi, fesleğen, nane veya mantuvar çiçeği de konulabilir. Çömlek arife günü (5 Mayıs) üstü bir örtü ile örtülerek bir gül ağacının dibine bırakılır. Küpün üzerine bir asma kilit koyulur ve kilitlenir. Ertesi günü tekrar biraraya gelen kızlar gül ağacının dibinden çömleği alırlar. Kilit açılır ve bir kişi, niyetleri çekmeye başlar. Niyetler çekilirken bir taraftan da maniler okunur. Her mani çömleğe bıraktığı nişanı çıkanın bahtına kabul edilir. Oyun işaretler bitinceye kadar devam eder. Oyunda ümit, neşe, metanet, aşk, sevgi, şefkat, iyilik, kardeşlik, gurbet, vatan sevgisi” gibi konuları içeren maniler söylenir. Hıdrellez gününe ait yaygın inançlardan biri de yoğurt çalma geleneğinde kendini gösteriyor. Hıdrellez günü maya kullanmadan yoğurt çalınır. Yoğurdun tutması halinde eve Hızırın uğradığına inanılır.

Üçüncüsü
Bitiş uygulamaları
Hızır ile İlyas'ın buluştukları 6 Mayıs'ta güneş, Ülker Burcu'na girer, yıl yaz ve kış olarak ikiye ayrılır. Bu gece ve sabahında Hızır'ın yeryüzüne uğrayacağı, her yerin canlanıp yeşilleneceği, dokunduğu her şeyin ise bereket bulacağı düşüncesi hâkimdir. Bu hususta araştırma yapan Mirali Seyidoğlu, yazın gelmesinin Türk toplulukları için bir hayat meselesi olduğunu ifade eder. Ona göre, yılın bereketli olabilmesi için hava ve suyun de efsunlanması gerekir. Sıcaklığı Hızır, suyu İlyas temsil eder. İşte bu sebeple törenler yapılır. Halk Hızır'a kavuşmak ve dileklerde bulunmak için günlerce öncesinden hazırlıklara başlar. Halk inançlarındaki her ayinle ilgili bir sembolden oluşurken, yaşanılan dünya ile öteki dünya arasındaki ilişkiye dayanır. Bu şenliklerin büyük bir kısmı bolluk ve bereket muhtevalıdır.

Hıdrellezin yörelere göre uygulama gelenekleri
Hıdrellezde baht açma törenleri de oldukça yaygın olarak uygulanan geleneklerimizdendir. Bu törene İstanbul ve çevresinde “baht açma”, Denizli ve çevresinde “bahtiyar”, Yörük ve Türkmenler'de “mantıfar”, Balıkesir ve çevresinde “dağara yüzük atma”, Edirne ve çevresinde “niyet çıkarma”, Erzurum’da “mani çekme” adı verilir. Törenler baharda doğanın ve tüm canlıların uyanmasıyla eş anlamlı olarak insanların da talihlerinin açılacağı inancıyla, şanslarını denemek için yapılır. Hıdrellezden bir gece önce bahtını denemek ve kısmetlerinin açılmasını sağlamak isteyen genç kızlar yeşillik bir yerde veya bir su kenarında toplanırlar. İçinde su bulunan bir çömleğe kendilerine ait yüzük, küpe, bilezik gibi şeyler koyarak ağzını tülbentle bağladıktan sonra bir gül ağacının dibine bırakırlar. Sabah erkenden çömleğin yanına giderek sütlü kahve içip ağızlarının tadının bozulmaması için dua ederler. Ardından niyet çömleğinin açılmasına geçilir. Böylece bir bahar bayramı olan Hıdrellez evrensel bir nitelik kazanmıştır

Edirne ilinin Merkezi’ndeki Kutlamalar
Edirne'de Roman vatandaşlar, her yıl 5 Mayıs'ta baharın gelişinin kutlandığı "Kakava Şenlikleri" kapsamında 5 Mayıs günü ikindi vakti Kırkpınar güreşlerinin yapıldığı Sarayiçi mevkiinde toplanarak yakılan ateşin üstünden atlarlar. 6 Mayıs günü sabahı yeni yılın bereketli geçmesi ve sıkıntılardan arınmak için şafakla birlikte Tunca Nehri'ne akın ederler. Gençler nehre girerken, nehre giremeyenler bidonlara doldurdukları sularla elleri ve yüzlerini yıkarlar. Sıkıntılardan arınmak için yıkanan Romanlardan bazıları da, dilek tutup ağaç dallarını koparırlar. Davul zurna eşliğinde göbek atarak Tunca Nehri kenarına gelen genç kızlar, gelinlik giyerek, evliliğe hazır oldukları mesajını verirler büyüklerine. Romanların Tunca Nehri'ndeki eğlenceleri, güneş doğana kadar devam eder. Eve dönüşlerinde kopardıkları söğüt dallarını evlerinin kapılarının girişlerine asarlar.

Geleneğin yaygınlık kazanması ve aralıksız olarak yüzyıllardır devam etmesine sebep olan başlıca inanışlar ve beklentiler şöyle sıralanabilir: 

1.  Sağlık-şifa arayışları,  
2.  Yeşillik-neşv u nema,  
3.  Bereket, bolluk  
4.  Uğru-şans,  
5.  Mucize- keramet,  
6.  Talih ve kısmet arayış ve beklentileri. 

Bu inanışları geleceği öğrenme, dilekler ve talih açma olarak tasnif edebiliriz.

Yazımı Emekli Öğretmen İ. Hakkı Soyyanmaz, Edirne’nin Fetih Günleri Bayramları’nın, Çingene (Kakavağ) Şenlikleri’ne Dönüşümü, kitabının s. 24–27.
yazısıyla bitirmek istiyorum. 

Edirne’nin Fetih Bayramı’nın 
Çingene (Kakavağ) Şenliği’ne Dönüşmeye Başlaması
Günümüzde Çingene Mahallesi olan, Menzilahırı, Tekkekapı ve Umurbey” mahalleleri; Saray Erkânı’nın evlerin olduğu yöreler idi. Vezirler, Beylerbeyiler, voyvodalar, ulemalar, bu yörede ikamet ederlerdi. Tellâl bağırtıp, Edirne Halkı’nı (5 Mayıs) günü Tekkekapı Caddesi’nde topladılar.

“Müslüman bayram geleneği”ne göre, bayramlar ikindi ezanı sonrası başlar. Geleneğe uyularak, ikindi ezanı sonrası Mehteran Kıt’ası, Mehteri Marşlar çalmaya başladı. Askeri Süvari Alayı; (Valide Çeşmesi)’nden başlayıp Namazgâh Ovası’nı çevreleyerek Tekkekapı Caddesi’nden ve Saraçhane Köprüsü’nden geçerek (Sırık Meydanı)nda sultanlar’ın da seyir ettiği, meydanda toplandı. Yarışlar bitince (Cirit Oyunları) başlardı. Mehteran Kıt’asının çaldığı mehteri havalar ile halk arasıda merkep, at ve çuval yarışları yapmaya başladılar.
Bu şenlikler, Edirne’nin Fetih Günü (5 Mayıs) Günleri, İstanbul’un Fethi’ne kadar, Yeniçeri Hacıbektaş Ocağı tarafından 92 yıl, her yıl yapıldı. Edirne Türk Halkı Fetih Günü Bayramı olduğunu biliyor. Her yıl (5 Mayıs) Günleri ikindi namazını kılıp, koşa koşa, küçük bebeklerini de getirip geliyorlardı.
Arapça lisanına vakıf olan ulema da; (At kişnemesi, kılış-kalkan şakırtısı ve toz-duman arasında yapılan bu bayrama Arapça kökenli kelime olan, (ka’kaa) kelimesini, kullanıp; (Ka’kaa Bayramı) ismini verdiler.

İstanbul’un Fethi Sonrası Ne Oldu?
1453 yılında İstanbul fetih olunca; (Menzilahırı, Tekkekapı Ve Umurbey Mahalleleri)’nde ikamet eden Saray Erkânı hemen Edirne’den ayrıldılar. Hepsinin ikamet ettiği evleri, kapıları kilitlenip boş kaldı. Vezirler, Beylerbeyiler, Voyvodalar ve Ulemalar yurtlarını terk edip, İstanbul’a nakli mekân olduktan sonra, evlerinin sahipsiz ve bakımsız kaldığına tanık olan, (kırlarda çadır kuran Çerge Çingeneleri) yerleştiler. O Vezir Konakları’nın bulunduğu mahallerin sokakları, insan ve hayvan pislikleri ile doldu.
Her yıl, 5 Mayıs günleri gitmeye alışık olan Edirne Türk Halkı; ikindi ezanı sonrası, bu hayvan ve insan pisliklerine basa basa toplanmaya başladılar.
Göçler ile Edirne’ye gelip yerleşen Göçmen Halk; Edirne yerli halkına uyarak onlar da, her yıl 5 Mayıs günleri, Edirne yerli halkına katılarak, gitmeye başladılar.
Edirne yerli Halkının çocukları, insan pisliğine bastıkça “Anne Kaka var. Derler iken, R harflerini (Ğ) yumuşak G harfine çevirip söyleyen göçmen çocukları ise; (Ana Kaka vağ) demeye başladılar.
Yerli halklar, daima üzerine gelen, göçmen halk’ın konuşmalarını hakir görüp uzun yıllar lehçe ve şiveleri ile alay etmişlerdir.
Saray Erkânı’nın İstanbul’a taşınması sonunda da Yeniçeri Hacıbektaş Ocağı, (Ka’kaa Edirne Fethi Bayramı)’nı 1826 yılında, Yeniçeri Ocağı’nı, II. Mahmut’un dağıtmasına kadar sürdürdü.
1826 yılı sonrası, Yeniçeri Asker Ocağı ve Mehteran Ka’kaa Edirne’nin Fetih Bayramı’nı yapmayınca, bu sefer, Edirne Türk Halkı yapmaya başladı. Mehteran Takımı olmadığı için de (ilk olarak Çingene davul zurnacılar) katıldılar ve 1940 yılı İkinci dünya Savaşı sonrasına kadar devam etti.
Davul ve zurnacı Çingenelerin çalgılarını kapıp, şenliklere katılınca, (Lazara Kızları)’da allı güllü giyinip, göbek atıp (Parsa Toplamaya) başlayınca, (Edirne’nin Ka’kaa Fetih Bayramı); (Çingene Kakava Şenliği)’ne döndü.
Edirne Türk Halkı da, Yeniçeri Ocağı’nın yaptığı gösterilerde, 1361 yılı 5 Mayıs günü, güneş tutulup her yer karanlık olunca, aydınlatmak için yakılan (Temsili Ateş)’i gelenek olarak sürdürdüler. Evlerine döndükten sonra, akşam karanlığı basacağı saatlerde, sokak ortalarında ateş yakıp, yanan ateşin üzerinden atlamaları günümüze kadar geldi. Çingeneler de, Türk komşularından görüp, onlar da ateş yakmaya başladılar. Hıdrellez gecesi şenliklerini sürdürdüler.
Türk Dünyasının ve tüm canlıların bahar baharını kutlar, nice bahar bayramlarına ulaşmak dileğiyle…

Kaynaklar
  • Hızır Maddesi, İslam Ansiklopedisi C:5, İstanbul 1964; A. Yaşar Ocak, İslam-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü, Ankara 1985.
  • Umay Günay, Ritüeller ve Hıdrellez, Milli Folklor, S.26 (Yaz: 1995), s.3
  • Kemal Güngör, Anadolu’da Hızır Geleneği ve Hıdrellez Törenlerine Dair Bir İnceleme, Türk Etnografya Dergisi, S: I (1956), s.56
  • Kemal Güngör, Anadolu’da Hızır Geleneği ve Hıdrellez Törenlerine Dair Bir İnceleme, Türk Etnografya Dergisi, S: I (1956), s.56
  • Bahaeddin Öğel, Türk Mitolojisi II, Ankara 1995, s. 89.
  •  Lütfi Sezen, Türk Folklorunda Hıdrellez, Milli Folklor, S: 14 (Yaz 1992), s.32
  • Umay Günay, Ritüeller ve Hıdrellez, Milli Folklor, S.26 (Yaz: 1995), s.3
  • Ebulfezkulu Amanoğlu, Nevruz Öncesi Hıdır-Nebi Bayramı, Türk Dünyasında Nevruz, Üçüncü Uluslar arası Bilgi Şöleni, Ankara 2000, s.62
  • Yaşar Kalafat, Yenigün / Nevruz ve Döneme Bağlı Merasimlerde Bereket Motifi, Anayurttan Atayurda Türk Dünyası, Nevruz Özel Sayısı, S: 12 (1997), s.39
  • Yard. Doç. Dr. Ayşe Yücel, Türk Dünyasında Hıdırellez Kutlamaları ve İşlevi, Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Merkezi.
  • Stepan Kuruoğlu, Gagavuzlarda İlk Yaz Bayramı, Nevruz ve Renkler, Ankara 1996, s.266.
  • Metun Karaörs, Kırım-Tatar Türklerinde Bir Efsane Kıdırlez, Türk Kültürü, S: 385 (Mayıs 1995), s.313
  •  Mehmet Türkan www.m.turkan28@hotmail.com
  • Pertev Nail Boratav, 100 Soruda Türk Folkloru, İstanbul 1994, 5. 224.
  • Orhan Acıpayamlı, Türkiye’de Bahar Bayramı Hıdrellez, Antropoloji, S:8, (1973–1974), s.22
  • Abdulhalik Çay, Hıdrellez, Kültür-Bahar Bayramı, Ankara 1997, s.16
  • Yaşar Kalafat, Yenigün / Nevruz ve Döneme Bağlı Merasimlerde Bereket Motifi, Anayurttan Atayurda Türk Dünyası, Nevruz Özel Sayısı, S: 12 (1997), s.39
  • Kemal Güngör, Anadolu’da Hızır Geleneği ve Hıdrellez Törenlerine Dair Bir İnceleme, Türk Etnografya Dergisi, S: I (1956), s.56
  • Emekli Öğretmen İ. Hakkı Soyyanmaz, Edirne’nin Fetih Günleri Bayramları’nın, Çingene (Kakavağ) Şenlikleri’ne Dönüşümü, Eser Matbaası, 1 Baskı: Aralı 2003-Edirne, s. 24–27.
  • Burhan Aytekin, Hoş geldin Bahar “Rûz-ı Hızır”, Edirne’nin Fetih Bayramı’nın Çingene (Kakavağ) Şenliği’ne Dönüşmeye Başlaması, Edirne Yenigün Gazetesi, 5 Mayıs 2010, s.10.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder