6 Temmuz 2012 Cuma

651. Kırkpınar Güreşlerinin 7 Temmuz 2012 tarıhli yazsı

“Türk pehlivan doğar, pehlivan ölür”
“Türkler ata binmeyen,
güreş yapmayan erkeğe kız vermezlerdi”
651. Kırkpınar Yağlı Güreşlerine katılacak 66 Baş Pehlivan

Tarihsel açıdan sporu ele aldığımızda, değişik özelliklere sahip ülkelerin, bazı spor dallarında daha etkin olduklarını görüyoruz. İklim, fizyoloji, kültür, vb. gibi unsurlar toplumların kendi yapılarına uygun spor dallarında geliştiklerini, kendi özelliklerine uymayan spor dallarında ise geri kaldıklarını ortaya koymuştur. Coğrafi özellikler, yaşama biçimi, spor alanında farklılaşmayı getirmiş ve bazı sporlar ülkelerin adıyla anılır. Eski Türklerde büyük bir tutku olan ve günlük yaşamdan ayrılamayan güreşin, başlangıç yılları tam olarak belirlenememiştir. Ancak Koryaklar’ın tahtadan yaptıkları süs eşyalarının üzerinde güreşçi figürlerinin bulunmasına bakılırsa, güreşin ne kadar eski bir spor olduğu anlaşılabilir. M.Ö. 13. Yüzyılda yaşamış Hiyung-Nu Türklerinde güreş, en yaygın mücadele sporuydu. Sümerlerde de güreşin yaygın olduğu, hatta yılın belli dönemlerinde güreş bayramları yapıldığı tarihi buluntularla kanıtlanmıştır. Oğuz Türklerinde güreşin her türü yer verildiği de Dede Korkut Destanlarından anlaşılmaktadır. Gılgamış ve Dede Korkut Destanları, Sümer, Akat tarihleri ve tüm buluntular, güreşin ilk kez Türkler tarafından yapıldığının kesin kanıtlarıdır. Türklerin geleneksel sporlardan olan güreşin, çok erken devirlerde kurallara bağlanarak hakem gözetiminde yapılmış ve yenme-yenilme durumlarının açıkça tanımlanmış olduğu yönündeki malumatlar, karmaşık bir mücadeleden medeni bir sportif karşılaşmaya geçişin uygulanışından alınan zevk dışında herhangi bir dış amaç taşımaksızın da güreş tutma gibi ideal bir anlayışa yaşlaşmanın erken izlerini yansıtmaktadır. Erken devir Türk kültür çevresinde güreşin oldukça değişik sebeplerle uygulandığı anlaşılmaktadır.
Ünlü tarihçi Harold Lamp, Cengiz Han adlı kitabında Türlerden söz ederken; “Türkler ata binmeyen, güreş yapmayan erkeğe kız vermezlerdi” diye yazmaktadır.
Güreş, eski Türklerin bayram günlerinden biridir. Türk boylarında sonbahar ayları içinde, sadece güreşlerin yapıldığı büyük şenlikler düzenlenirdi. Ölüm merasimlerinde bile güreş tutan Türklerde güreş sporu, bir yaşam biçimi şeklinde hep devam etmiştir. Eski Türklerde Karakurum ve Tanrı dağları dolaylarından çok ünlü “demir Kuşaklı” pehlivanlar çıkmış, bunlar destanlara konu olmuşlardır. Türk tarihinde güreş sporunun ayrı bir önemi ve değeri vardır. Tarihimizin hemen hemen her safhasında ve toplumun her seviyesindeki insan grupları içinde ilgi görmüş, benimsenmiş, isteyerek ve severek uygulana gelmiştir. Hatta bu alanda çeşitli devirlerde kahramanlar yaratılmıştır. Bu nedenledir ki Türklerde güreş sporunun diğer bir adı da “Ata Sporu” olmuştur. Amacı ne olursa olsun, güreşle ilgilenen toplulukların başında Türk boyları gelmektedir.
Güreşin, Türk kavramı ile bütünleşmesi uzun bir tarihi geçmişe ve Türklerin anavatanı Orta Asya’ya kadar gitmektedir. Orta Asya’da Karakurum, Altay ve Tanrı dağları çevresinde ve bu dağların eteklerinde başlayan ve o günden bugüne kadar gelen tarih şeridinin her döneminin, saraydan kışlalara, yerleşik yaşamdan geçerlere ve çobanlara kadar Türk milletinin her ferdi güreş sporunu yarışma, eğlence, gösteri ve sosyal statü göstergesi olarak benimsenmiş ve uygulayagelmiştir. Göktürklerden başlayarak Hunlar, Uygurlar, Selçuklular ve diğer Türk devletlerinde “Güreş ve Kuvvet” Türklerle bütünleşmiştir.
Çinli yazarların Türkler için; “Türkler içten, dürüst, ihtiyatlı ve uzak görüşlü olan cesur (pehlivan) insanlardı” diyebilmektedir.
Güreş, Türk toplumunun milli sporudur. Eskiden beri Türk gençliği güreşle kaynaşmış, onunla doyasıya uğraşmıştır. Öyle ki güreş yiğitliğin, mertliğin, arkadaşlığın ve sevginin ifadesi olmuş. Eski Türk boylarında sonbahar ayları içinde, sadece güreşlerin yapıldığı büyük şenlikler düzenlendiği bilinmektedir. Yine ramazan güreşleri ve Cuma güreşleri bu doğrultuda yapılmıştır.
Tarihi buluntular ve belgelerin yazdığına göre, güreş, Türklerin Orta Asya’dan göç etmeleri sonucu batıya yayıldı. Eski Türklerin beden eğitimi ve idmanlarla ilgili çalışmaları Ergenekon, Manas, Oğuz Kaan, Dede Korkut ve Gılgamış destanlarından da öğrenilmektedir. Tarihçiler, eski Türklerde yapılan güreşin birkaç saat ya da gün bazıları üç-dört, dokuz, onbeş ya da aralıklı bir ay olarak kaydetmektedir. Güreşe “yıkışma” deniliyordu. Eski Türklerin bir kolu ve Oğuz Türklerinden olan Osmanlı Türkleri Anadolu Selçuklu Türklerinin devamı olan hükümetlerini kurdukları zaman, Doğu Roma İmparatorluğu’nun güreş stilini görmüşlerse de, bu güreş tarzı ile ilgilenmemişlerdir. Yaşantısı sürekli olarak doğa ile savaşmakla geçen eski Türkler milattan üçbin sene evvel güreş yaptığını söyleyebiliriz. Türklerde güreş kültürünün gelişmesinde cesur ve savaşçı bir millet olma özelliklerinin yanında, güçlü olma, hareketli olma ve dini inançların, tabiata ve kuvvete tutkun karakteristik özelliklerinin etkisi olmuştur. Güreş sporu yoluyla cesaret, yiğitlik ve kuvveti birer Türk karakteri olarak tarihe maletmelerinde ve tarih sahnesinde “Türk gibi kuvvetli” sözüne muhatap tek millet olmalarında sporda gösterdikleri teşkilatçı, dayanışmacı ve korumacı ruhun etkileri olmuştur. Güreş, savaşa hazırlık ve fiziki gücü geliştirme, gelenekleri sürdürme amacıyla Orta Asya Türklüğünden Selçuklulara, Osmanlılara ve Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar bir sosyal miras olarak yaşatılmış ve korunmuş olan geleneksel Türk sporlarıdır.
“Türk pehlivan doğar, pehlivan ölür” sözü çok ünlüdür. Ancak buradaki pehlivanlık, güreşle birlikte öteki beden hareketlerini de kapsayan anlamda kullanılmıştır. Türkler ilaç yerine doğada sporla uğraşarak sağlıklarını korumuşlardır. Selçuklular, Türk güreş geleneğini Fars ve İslâm kurallarıyla birleştirerek yeni bir kimliğe büründürmüşlerdir. Farsça asıllı “pehlivan” kelimesi de muhtemelen o sıralarda Türk diline geçmiştir. Selçuklular zamanında başta Konya olmak üzere birçok şehirde güreşçi tekkeleri kurulmuş ve devlet sporcusuna sahip çıkmıştır.
Türklerin sosyal hayatında insanların en çok etkileyen, en çok yaşamları içersinde uğraş verdikleri güreşin, Kültürel yapılarında açıkça anlaşılmaktadır.
XIX yüzyıla kadar Osmanlı İmparatorluğu içinde bir milli anane ve eğlence olarak devam etmiş bulunan güreş, Atatürk’ün bizzat büyük alaka ve teşvikiyle de Cumhuriyet Türkiye’sinde yeniden milli Türk sporu olarak ele alınmış ve teşkilatlandırılmıştır.
Ülkemizde Yağlı Güreş Yapılan Bölgeler
Yukarıda bahsettiğim gibi Edirne ilimizde yapılmakta olan Kırkpınar Yağlı Güreşlerinde, ülkemizin diğer yerlerinde yapılan yağlı güreşlere katılan güreşçilerin belli bölgelerden çıktığını görürüz. Yağlı güreş organizasyonlarında, Balkan Göçmenleri [özellikle Pomaklar], Kafkas Göçmenleri [özellikle Abhazlar ve Çerkezler], ve Yörüklerdir.
Balkan Göçmenleri: Yağlı güreşin balkanlara [Sarı Saltuk] akıncılar tarafından götürüldüğü bir gerçektir. Yöre halkının bu sporu sevmesidir. Özellikle Pomakların arasından en iyi pehlivanlar [örnek Kel Aliço] çıkmıştır. Balkan savaşları sonrası Rumeli halkları Türkiye’ye zorunlu göç ettiklerinde yağlı güreşi de beraberlerinde getirdiler. [Trakya, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Karamürsel, Sakarya, Akyazı, Hendek ve Söğütlü, Samsun’da, Balkan göçmenlerinin ağırlıklı yerleşim yerleridir.]
Kafkas Göçmenleri: Koyu ataerkil bir toplum olan Kafkas halklarının, son derece maço olan, erkekliği yücelten yağlı güreşi kendilerine yakın bulmasındandır. Aynı şekilde yağlı güreşteki dini motiflerin de Türkiye’ye göç eden Müslüman Çerkezleri etkilediğindendir. Güreş sevgisi Kafkas halklarında babadan oğula genetik olarak geçmesindendir. [Batı Karadeniz, Zonguldak, Karamürsel, Akyazı, Hendek, Balıkesir, Söğütlü bölgelerinde yaşayan Kafkas göçmenlerinin yapmış olduğu spor yağlı güreştir.
Yörükler: Orta Asya’dan göçlerle ülkemizin güneyine gelip yerleşen Yörüklerin yapmış oldukları güreş türü karakucaktı. Yerleşmiş oldukları bölge halkının sivrisineklerden korunmak üzere vücutlarına zeytinyağını sürdüklerini görmeleri ve kendileri de bu uygulamayı yapmaya başladılar. Böylece günümüzde yapılan Yağlı Güreşin temelini atmış oldular. [Antalya-Muğla-Burdur-Manisa-Mersin-Hatay] bölgelerinde yaşayan Yörüklerin yapmış olduğu spor yağlı güreştir.
Çarşamba gününden itibaren yayınlamaya başladığım Türlerin geleneksel sporlarından Yağlı güreşi sizlere tarafsız bir görüşle anlatmaya çalıştım. Sunmuş olduğum bilgiler içerisinde eksik bilgilerim olabilir bu nedenle sizlerden özür dilerim. Yağlı Güreş ve Türk Spor tarihi anlatmakla, yazmakla bitmez. Çünkü Türlerin tarih sahnesine çıkışlarından günümüze kadar yaşamlarında geçirmiş oldukları evreler her bölümü ayrı bir belgeseldir.
Kısmet olursa 652’inci Kırkpınar Yağlı Güreşlerinde buluşmak üzere hoşça kalın.
Not: 7 Temmuz 2012 Cumartesi günü Edirne Yenigün Gazetesinde yayınlanmaktadır.
Kaynakça
·      Spor Ansiklopedisi, Morpa Yayınları, Cilt 3, İstanbul–1995.
·      Erkan, M., “Sosyolojik Açıdan Spor”, Filiz Kitapevi, İstanbul-1981.
·      Yıldız, Doğan, “Türk Spor Tarihi”, Eko Matbaası, İstanbul–1979.
·      İşcan, F., “Türklerde Spor”, MEB Yayınlar Dairesi Başkanlığı, No 55, Ankara-1988.
·      İslam Ansiklopedisi.: Türkiye Dinayet Vakfı Yayınları, Cilt 14, İstanbul-1996.
·      Seçilmiş, K., “Antik Zamandan Günümüze Olimpiyat Oyunları”, Yayın N 24, Spor Kaynakları Dizisi 12 İlpress Basım Yayın San., Birinci Basım Mart-2004.
·      Turan, A., “İslamiyet’te Spor ve Önemi”, Dinayet İşleri Bakanlığı Yayınları, Birinci Baskı, Ankara-1985.
·      Uğur, A., “Türk Devlet Geleneğine Ait Metinlerden Örnekler”, EÜ., SBE Dergisi, Kayseri-1988.
·      Kahraman, A., “Cumhuriyete Kadar Türk Güreşi”, Kültür Bakanlığı Yayınları: 1029, Kültür Eserleri Dizisi:133, Cilt: 2, Özkan Matbaası-Ankara, Birinci Baskı 1989.
·      Kahraman, A., “Osmanlı Devleti’nde Spor”, Kültür Bakanlığı Başvuru Eserleri, Kültür Bakanlığı Yayınları: 1697, Birinci Baskı 1995-Ankara.
·      Türk Spor Vakfı, Sportif Yetenek Araştırma Metodu (Türkiye Uygulaması),
·      Antikiteden Moderniteye Olimpiyat Oyunları “Olimpik Sporlar”, Boyut Yayın Grubu, Birinci Baskı 2003,
·      Kahraman, A., “Cumhuriyete Kadar Türk Güreşi”, Kültür Bakanlığı Yayınları: 1028, Kültür Eserleri Dizisi: 133, Cilt: 1, Birinci Baskı 1989.
·      Tom Holt, Çev. Cumhur Orancı, “Olimpiyat”, Literatür Yayıncılık, Birinci Baskı 2004,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder