11 Mayıs 2012 Cuma

Balkanlar'da ki Son Göçün 22. Yıldönümü

Balkanlar’daki Göç Zulmü
Kurbanlarının Hatırasını
Saygıyla Anıyoruz.
Bulgaristan Türklerinin tabi tutulduğu zorunlu göçün 22. yıldönümü

Türk coğrafyasının Orta-Asya derinliklerinden kopup Anadolu’ya gelen, Anadolu’dan- Balkanlara gidiş, Balkanlardan tekrar Türkiye Cumhuriyetinin topraklarına dönüş sürecine uzanan çarpıcı bir yaşam öyküleri…
Osmanlı fetihlerinin tamamlandığı, 1398’den sonra bahsedebiliriz. Osmanlıların Balkanlara geçişleri, Avrupa’ya yönelişleri tarihçiler tarafından oldukça iyi işlenmiş bir konudur. Ancak bu konu, işlenirken bol miktarda abartılara yer verilir. Sübjektif değerlendirmeler yapılır. Konu istismar edilip güncel çıkarlar doğrultusunda tarih ve ders kitaplarına da yansıtılmıştır.
XIV’üncü yüzyılın ortalarından başlayarak Anadolu’dan Balkanlara göç eden atalarımız Türk nüfusu bu süreç içinde adım adım bu verimli yörelere yerleşerek üretimi arttırdılar. XIV’üncü yüzyılın ortalarından XIX’uncu yüzyılın ortalarına kadar sistemli bir şekilde devam edildi. Bu topraklara sahip olan Türkler buralarını benimseyerek, bu yörelerin kültür ve ekonomik bünyesinde esaslı değişiklikler yaptılar. Bölgeyi üç koldan kat eden ulaşım sistemini tamamlayan köprüler ve derbentlerle dış dünyayla iletişimi sağladılar. Vakıf sistemi sayesinde hamamlar, çeşmeler, dükkânlar, çarşılar, bedestenler inşa edilerek Balkanlarda modern şehir hayatı oluştu. Onlar her yerleştikleri yerde olduğu gibi Bulgaristan’da da öncelikle dini ibadetleri için ulu camiler, eğitim ihtiyaçları için mektepler, medreseler, iktisadi, içtimai, ulaştırma, sıhhi, diğer ihtiyaçları için çeşitli mimari eserler kurdular, bunların idamesi için de hayır ve sosyal amaçlı vakıflar tesis ettiler.
Bulgarlarla Türkler, yüzyıllarca Balkanlar coğrafyasını paylaşmışlardır. Bu paylaşım, çok değişik biçimlerde ortaya çıkar. Çoğu kez bir yerleşim yerinde hem Türkler, hem Bulgarlar oturur. Doğa kaynaklarını da ortak kullanırlar. Aynı kent yerleşim merkezlerinin kahveler, dükkânlar, her türlü hizmet yerleri hiçbir ayrım gözetmeksizin aynı ölçüde her iki halka aynı yararları sağlamıştır. Bu ortak yaşam folklora da büyük ölçüde yansımıştır. Hatta bir atasözünün menşeini bulmak, Türklerin mi? Bulgarların mı? Kestirip atmak bilimsel açıdan da son derece zordur. Bulgarlar, bugün de: “Zorla güzellik olmaz”, “Vakit Nakittir”, “Dünya dünya yalancı dünya”, “Kısmet olmadan dayak bile yenmez”gibi örnekleri çoğaltabiliriz.
Bulgar-Türk beraberliğinin ne zaman başladığını kestirmek hiç de kolay değildir. Bu konuda bilim adamları, tarihçiler de bir ortak görüşe varamamışlardır. Ancak, eski Bulgarların/Protobulgarlar/Orta Asya kökenli oldukları kesindir. Bulgar tarihçilerinden Nikolay Stanişev’e göre, “Bulgarlar, Ural-Asya kökenlidir. Asyalı olmaktan utanacak bir durum yoktur”.
Öyle ki, Orta Asya’dan Avrupa’ya, Balkanlara akın eden insan toplulukları arasında eski Bulgarlar da bulunmaktadır. Bu topluluklardan belki de en önemlileri Asparuh/İsperih yönetimindeki Bulgarlardır. İsperih Bulgarları, Dobruca bölgesiyle yetinmeyip Bizans hâkimiyetindeki Balkanlar’ın öteki yerlerine sürekli akınlar düzenlemişlerdir.
Eski Bulgarlar, Hunlar’dan sonra Avrupa topraklarına yerleşen en önemli kavimlerden biridir. Asya kökenli oldukları, Avrupa’ya Hazar denizinin doğusundan girdikleri hiç kuşku götürmeyen bir gerçektir. Bulgar edebiyatçıları, tarihçileri eski atalarından söz ederken dillerindeki en güzel sözcükleri kullanırlar: Yiğit, mert, gözüpek, hoşgörülü, savaşçı… gibi belirtmektedirler.
Ne var ki, Eski Bulgarlar, giderek Traklar ve Islavlarla bir bütün oluşturarak, kendi özbenliklerinden uzaklaşmış olurlar. Bu üçlü oluşumda aralarındaki anlaşmayı sağlamak için kullanacakları dil Islavca ağırlıklı olacaktır. Bulgarlar, Hıristiyan olunca isim, unvan, devlet yapılarında da büyük değişiklikler gözlenmektedir. Ortaasyalı, Türk kimlikleri, ancak yüz yapılarında, bazı gelenekler göreneklerin korunmasında ve en önemlisi de kendilerinden birkaç yüz yıl sonra aynı yerlere, Anadolu yoluşla gelecek olan soydaşlarıyla bir hoşgörü havası içinde geçirmeleriyle muhafaza edilmiş olacaktır.
Türk kökenli Bulgarlardan Hıristiyanlığı kabul etmeyen boylar da vardır. Bu boylar, ateşten, kılıçtan kaçmayı başarmışlardır. Onlar kimlerdir? Daha sonraki yıllarda akıbetleri ne olmuştur? Bugün, eski Bulgarların başkentliğini yapmış olan Pliska ve Preslav kasabalarının çevresi Türk köyleriyle oluşmuştur. Bu köylerde konuşulan Türkçe ile Gagavuzca arasında büyük benzerlikler canlı bir şekilde ortadadır.
Balkanlardaki Müslümanlara karşı uygulanan zulmün ve ciddi manada göçün tarihi 1697’den itibaren Avusturya İmparatorluk Ordusu’nun işgalleriyle başladı. “Türklerin Avrupa’daki topraklarından çıkarılması âdeta Hıristiyan âleminde bir ideoloji gibi telakki olunmuştur."
Bu dönem de Balkanlar’dan Ortadoğu’ya büyük acıların yaşandığı bir denemdir. Türklerin Balkanlar’dan göçe zorlanmalarının temel nedenini Mustafa Kemal Hâkimiyet-i Milliye Gazetesine 1923 yılında verdiği bir mülakatta şöyle açıklar: “Avrupa kavimleri arasında yerleşik olan, Türklere karşı kin ve husumet fikirleri Batı zihniyetine yerleşmiş ve bu fikirler bir hususi zihniyet meydana getirmiştir”. Bu zihniyet, Balkanlardaki harplerde, Hıristiyan Balkan devletlerince etnik ve dini temelli olan sistematik bir zulme ve sonucunda balkanlarda yerleşik Türk ve Müslüman nüfusa karşı, Avrupa tarihin en önemli göç hareketine sebep olmuştur. Bu gerçek, Batılı insan hakları gözlemcileri tarafından dile getirilmiş olmasına rağmen, XX’inci yüzyılın en önemli trajedilerinden biridir.
Göç öncesinde ve göç sürecinde yaşananların Balkanlar’daki Türk nüfusunu nasıl yok ettiği konusunda muhtelif kaynaklar birbirlerinin bilgilerini kabul etmekte olup, kabaca bir hesapla; Balkan Harbi öncesi yaklaşık olarak Rumeli’nin 2 500 000 kişilik Müslüman nüfusunun, göç öncesi yapılan zulümlerin ve göç sürecinde yaşananlar sonucunda büyük bir kısmı ortadan kaldırılmıştır.
Fransız ihtilalinden sonra gelişen milliyetçilik cereyanları ve bazı durumlarda Osmanlı mahalli idarecilerinin kötü yönetimi neticesinde Sırp, Hırvat, Rum Bulgarların da bundan etkilenip Türk ve Müslümanlara karşı yaptıkları mezalim neticesinde sadece Kırım Savaşı’nın kaybedilmesiyle 1800’li yıllara kadar 500.000 kişi Anadolu ve Rumeli’nin muhtelif yerlerine göç etti. 1806–1812 yılları arasında 200 000’e yakın Müslüman, muhacir durumuna düştü.
1828–1829 yılları arasında meydana gelen Osmanlı Rus savaşında Rus ordusunun geçtiği köyleri talan etmesi üzerine Güney Trakya Türkleri de bundan etkilenerek İstanbul’a sığındılar.
Balkanlardan göçün en büyük sebebi Rusya ve onun Panslavist akımı şemsiyesi altındaki Hıristiyan Balkan devletlerindeki Türk düşmanlığı bağnazlığının sonucu esas manada mezalimler Balkan kavimlerinin isyanlarıyla başlar. Balkanlardaki istiklal hareketleriyle Müslümanlara karşı uygulanan soykırımların birebir ilişkisi vardır. Sırp ayaklanmaları ve kendi istekleriyle (1804, 1816, 1862, 1867, 1876), Karadağ isyanları (1852–1864), Yunan isyanları ve bağımsızlık süreci (1821–1830), Bulgar isyanları ve isteğiyle (1835, 1841, 1849, 1867, 1876, 1877), süreçlerinin ortak özellikleri haklı ya da haksız gerekçelerle başlayıp olayın sivil ahaliye karşı bir terör ve katliam hareketlerine dönüşmesiydi. Rusların bu savaştaki belli başlı hedefleri arasında, Ege Denizi’ne kadar uzanan büyük bir Bulgaristan kurmak ve İstanbul’u da serbest bir şehir haline getirmek bulunuyordu. Savaş, “çok milletli topraklar üzerinde tek milletli bir devlet kurmak” için girişilen askerî bir operasyondu.
Bu nedenle, savaşın asıl ağırlığı Tuna ve Edirne vilâyetlerinde toplanmıştır. Dolayısıyla “Doksanüç Muhacirleri”nin büyük bir çoğunluğunu bu topraklardan atılan tiler oluşturuyordu. Zulüm hareketlerinden şüphesiz en büyüğü tarihlerimize 93 harbi olarak geçen 1877–1878 Osmanlı-Rus Harbi’ndeki Rus ve Bulgar zulmünden Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan muhacirlerin miktarı McCarthy, 1 253 500 kişi olarak gösterir. Savaş öncesi Tuna ve Edirne Vilayetleri’nde yaşayan Müslüman nüfus toplamı 1 500 000 kişi civarındadır. Fakat en korkuncu bu savaşta eski nüfusun %17’si katledilmiş ya da sürgünler esnasında ölmüştür. Bu yüzden 93 harbi halk arasında Koca Bozgun olarak nitelendirilir.
Aslında başlangıçta büyük devletlerce Balkanlarda bir savaşı önleyecek tedbirlerin alınması mümkün olabilirdi. Lâkin Avrupa Devletlerinin hiç biri görünüşte Balkanlarda bir savaşı arzu etmemelerine rağmen, politikaları gereğince, Balkanlardaki ayaklanmaları önleyecek yerde, menfaatlerini koruma yoluna gitmeleri, yani siyasi hesap ve düşüncelerin insanlık düşüncelerine galip gelmesi bu savaşın çıkmasına yol açan en büyük etkenlerden birisiydi. Kan dökmekten bahseden Bulgarların, Balkan Savaşı sırasında, akla gelmez vahşetlere giriştiği belgelerle sabittir. Balkan savaşları neticesinde, Balkanların siyasî haritası önemli ölçüde değişti. Bu oluşan yeni haritada Romanya’nın, Sırbistan’ın, Yunanistan’ın hudutları tamamen, Bulgaristan’ın hududu kısmen Bükreş muâhedenâmesiyle tayin edildi. Türkiye-Bulgaristan’ın hududu kısmen Bükreş muâhedenâmesiyle tayin edildi. Türkiye-Bulgaristan sınırı da İstanbul Konferansı kararıyla tayin edilerek, bütün Balkanların yeni siyasi haritası çizilmiş oldu. I - II’ inci Balkan harbi’nde göç eden 413 922 kişi.
Avusturya’nın yaptığı çeşitli zulümler neticesinde 1880–1900 tarihleri arasında 120.000 kadar Boşnak, anavatan olarak gördükleri Osmanlı Devleti’ne göç etmiştir.
1881 yılında yürürlüğe giren askerlik yasası Müslümanlar arasında 1883’e kadar sürecek kitlesel göçlere sebep olduğu ve 1500 000 civarında kişi göç etmiştir.
Daha sonraki en büyük soykırım ise Balkan Savaşlarıyla, meşrutiyetten sonra gerek iç, gerekse dış politikada İttihat ve Terakki Hükümeti’nin uyguladığı hatalarının devamında soydaşlarımızın bir bölümü anavatana göç etmek zorunda kaldılar.
Balkan Harbi sonrasında Müslüman nüfusundan 632 408 kişinin sistematik bir şekilde katledildiği ve 812 271 kişinin de 1912–1926 yılları arasında Rumeli’den Türkiye’ye göç etmek mecburiyetinde bırakıldığı ortaya çıkmaktadır ki bu veriler etnik soykırımın en önemli delilleridir. 1921–1927 yılları yapılan göçlerde 431 065 göç etmiştir.
8 Kasım 1923 tarihinde çıkarılan Mübadele, İmar ve İskân Kanunu ve TBMM’de kabul edilmesiyle 500 000 göçmen tren, deniz ve kara yoluyla 1925 yılına kadar Türkiye’ye göç etmiştir.
1934–1960 yılları arasında Yunanistan da çeşitli baskılar sonucu “Vatansız, vatandaşlıktan çıkarılan kimse” durumuna düşen 23 788 kişi Türk iye ye göç etti.
Bulgaristan’dan, 1923–1939 yılları arasında 198 688, 1935–1940 yılları arasında 95 964, II. Dünya Savaşı esnasında 1941–1949 yılları arası 14 390, 1950–1951 yılları arasında 154 000, 1969–1978 yılları arasında 130 000 Türk göçmen gelmiştir. En son 1989 yılı büyük göçünde Kapıkule sınır kapısından giriş yapan göçmen sayısı 310 000 ulaşmıştır.
Yugoslavya’dan, 1923–1933 yılları arasında 26 120 iskânlı + 108 179 serbest, 1934–1940 yılları arasında 5 894, 1950–1958 yılları arasında 104 372, 1952–1967 yılları arasında 175 392 serbest, 1992 yılı Sırpların etnik temizlik politikası sonucu ülkelerini terk etmek zorunda kalan 20 000 civarında Bosna-Hersek vatandaşı olarak ülkemize gelmiştir.
Romanya’dan 1923–1938 yılları arasında 75 771 iskânlı ve 38 009 serbest, 1939–1960 yılları arasında 3 576 iskânlı 4 055’i serbest olarak ülkemize gelmişlerdir.
1923’den günümüze özellikle Türk soyu ve Türk kültüründen gelen, Arnavut, Boşnak, Çerkez, Pomak, Yunanistan Türkleri vb. sığınmacılar kavramından çok göçmen kavramı altında gruplandırılmış yerel yerleşim ve vatandaşlık haklarını almışlardır. Dönemin kaynaklarında Türkiye’de yeni demografik görünümün ortaya çıkmasına sebep olan bu insanlara felaketzeler “Türk-Yunan savaşında zarar görmüş insanlar”, harikzedeler “evi, ocağı yanarak savaştan zarar görmüş kesim”, mülteciler “Türkiye’ye sığınan Müslümanlar” ve şark muhacirleri “I. Dünya Savaşı’ndan beri yerleştirilememiş Kars, Erzurum muhacirleri” adı veriliyordu. Bu grubun toplam kesin sayısı bilinmesi mümkün değilse de 300 000 civarında olduğu tahmin edilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Tarihi’ndeki Rumeli’den göç hareketlerini inceleyecek olursak nüfus itibariyle en fazla göç Bulgaristan’dan gerçekleşmiştir. Daha sonra sırasıyla Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya gelmektedir. Yapılan tespitlere göre yaklaşık olarak Bulgaristan’dan 850 000, Yunanistan’dan 500 000, Yugoslavya’dan 300 000, Romanya’dan ise 140 000 civarında insan Türkiye’ye göç ettiği Cumhuriyet dönemindeki kayıtlara geçen ve tahmini olarak ilave edilen rakamlara göre Rumeli’den gelen göçmen sayısı 1 800 000 civarındadır.
Sonuç
Tarihteki bütün imparatorluklar dağıldıktan sonra geride pek çok iktisâdi, siyasi ve sosyal meseleler bırakmışlardır. Bu meseleler ise, kendisinden sonra gelen devletlere intikal etmiştir. Yalnız bu meselelerin boyutları imparatorluklara göre değişim arzetmektedir.
Göçlerin sebepleri arasında yüzyıllarca egemen unsur olduktan sonra, Balkanlarının ve bilhassa kendi eski tebaalarının egemenliği altında yaşamak mecburiyetinin ağır gelmesi varsa da, asıl sebep, Türklerin kalmış oldukları bu gibi yerlerdeki yeni hükümetin ve ora halkının bunları kaçırıp, mallarını almak ve ülkenin halkını tek bir milletten ibaret bırakmak istemeleri ve bunu elde etmek için hiçbir baskı ve zulümden çekinilmemesi yönü daha ağır gelmekteydi.
Balkan Ülkelerinin daha ilk istiklallerini ilan ettikleri zaman, halka milliyetçilik ateşini hızlandırmak, kasten tahrik edilmiş olan Türk düşmanlığı günümüzde bile dost veya müttefik milletler arasında, resmi makamların hareket ve tavırları ne olursa olsun, devam etmektedir.
Romen akademisyenlerden İ. Yorga “Balkan Devletlerinin Tarihi” isimli eserinde Türkler aleyhindeki haksız ithamları reddederek diyor ki. “Fetih devrinin altı padişahı olan Orhan, Murat, Beyazıt, Birinci Mehmet, İkinci Murat ve İkinci Mehmet’in Türkleri hiçbir zaman Haçlılar devrindeki Hıristiyan taarruzlarının intikamını almak istemediler.”
Osmanlı idaresinin en büyük hatası fethettiği topraklardaki hem din ve hem de ırk itibarıyla yabancı unsurları, kuvvetine pek fazla güvenerek, adam yerine koymamış ve günün birinde, eser oldukları fikrinin aralarında uyanmasıyla istiklâllerini kazanmaya çalışarak imparatorluğun geleceği için bir tehlike teşkil edeceklerini düşünmemiş olmasıdır. Bu hatalı siyaset daha ilk fetihler devrinde başlamış, ta son dağılış yıllarına kadar devam etmiştir.
Göç öncesinde ve göç sürecinde yaşananların Balkanlar’daki Türk nüfusunu nasıl yok ettiği konusunda muhtelif kaynaklar birbirlerini doğrulamakta olup, kabaca bir hesapla; Balkanlardaki yapılan harplerle Rumeli’nin Müslüman nüfusunun, göç öncesi yapılan zulmün ve göç sürecinde yaşananlar sonunda binlerce kişi ortadan kaldırılmıştır. Balkanlar’da Türk ve Müslümanlara yapılan mezalim sonucu doğup büyüdükleri yurtlarını terk etmek zorunda kalan, göç süresinde, aileleriyle veya tek başına Türkiye Cumhuriyetine sığınan yüzbirlerce Balkan göçü kurbanlarının hatırasını saygıyla anıyoruz.
Kaynaklar
  1. Y. Halaçoğlu, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin İskânı, Ankara 1988, s. 41–42.
  2. A. Cevat Eren, Türkiye’de Göç ve Göçmen Meseleleri, İstanbul 1966, s. 33.
  3. J. McCarthy, Ölüm ve Sürgün, Çev: Bilge Umar, İstanbul 1998, s.108–110, Ayrıca daha geniş bilgi için aynı eserin 59–114 sayfaları arasında çoğu İngiliz Arşiv belgelerine dayanan 1877–1878 Harbi’ndeki Rus ve Bulgar mezalimine dair objektif araştırmasına bakılabilir.
  4. Osman Keskinoğlu, Bulgaristan’da Türkler, Ankara 1985, s. 13.
  5. Bosna-Hersek ile İlgili Arşiv Belgeleri (1516-1919)., Başkanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşiv Daire Başkanlığı Yayınları, Ankara 1992, s.82-85.
  6. McCarthy, Müslümanlar ve Azınlıklar-Osmanlı Anadolu’sunda Nüfus ve İmparatorluğun Sonu, İstanbul 1998, s.195
  7. Nedim İpek, Rumeli’den Anadolu’ya Türk Göçleri, Ankara 1994, s.174
  8. H. Yıldırım Ağaoğlu, Osmanlı’dan Cumhuriyete Balkanlar’ın Makûs Talihi Göç, Kum Saati, 1 Basım Kasım 2001. s.281.
  9. H. Yıldırım Ağaoğlu, Osmanlı’dan Cumhuriyete Balkanlar’ın Makûs Talihi Göç, Kum Saati, 1 Basım Kasım 2001. s.292–297
  10. Bilal N. Şimşir, Bulgaristan Türkleri, İstanbul 1996, s. 209.
  11. Beğlan Toğrol, 112 Yıllık Göç (1878–1989) – 1989 Yazındaki Üç Aylık Göçün Tarih Perspektif İçinde Psikolojik İncelemesi, İstanbul 1989, s. 67.
  12. Beğlan Toğrol, 112 Yıllık Göç (1878–1989) – 1989 Yazındaki Üç Aylık Göçün Tarih Perspektif İçinde Psikolojik İncelemesi, İstanbul 1989, s.25
  13. M. De Vergottini, Göçmen Hareketleri, Çev: Nüzhet Yakıt, Ankara 1949, s. 57.
  14. Şerafeddin Yücelden, “Yugoslavya Türkleri”, Türk Dünyası El Kitabı, Ankara 1976, s. 1094.
  15. Yaşar Nabi, Balkanlar ve Türklük I, Cumhuriyet Gazetesi Yayınları, Yeni Gün Haber Ajansı Ağustos 1999, s. 20.
  16. Yaşar Nabi, Balkanlar ve Türklük I, Cumhuriyet Gazetesi Yayınları, Yeni Gün Haber Ajansı Ağustos 1999, s. 32.
  17. Mehmet Türker, “Zulmün Ateş Çemberi”, ikinci Baskı, Lider Ajans Matbaacılık, İstanbul–2003.
  18. Mehmet Türker’, Belene Adası, “Zulmün ateş çemberinden belene adasından anılar”, Üçüncü Baskı, Çağrı Yayınları N: 96-Anı dizisi–1, İstanbul–2004.
  19. Billal N. Şimşir, Rumeli’den Türk Göçleri, Ankara 1970, II, XXX. (Nedim İpek, Rumeli’den Anadolu’ya Türk Göçleri 1877–1890, Türk Tarih Kurumu, İkinci Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi Ankara–1999, s. 5.
  20. Uludağ Üniversitesi Rektörlüğü, Balkanlar’daki Türk Kültürü’nün Dünü-Bugünü-Yarını, Uluslar arası Sempozyum (26–28 Ekim 2001) Bildiri Kitabı, Bursa -2002, s. 269
  21. Bulgaristan ve Balkanlar, Plamen S. Tsvetkov, Varna, 1995.
  22. Bulgaristan ve Balkanlar, Plamen S. Tsvetkov, Varna, 1995. s. 6.
  23. Yalçın Bayer, Yeter Söz Milletin, Balkanlar’daki göç mezalimini unutma, Hürriyet Gazetesi, 24 Nisan 2010, s.22.
  24. Billal N. Şimşir, Rumeli’den Türk Göçleri, Ankara 1970, II, XXX. (Nedim İpek, Rumeli’den Anadolu’ya Türk Göçleri 1877–1890, Türk Tarih Kurumu, İkinci Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi Ankara–1999, s. 5.
  25. Yard. Doç. Dr. Ahmet Halaçoğlu, Balkan Harbi sırasında Rumeli’den Türk Göçleri (1912–1913) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu yayınları XVI. Dizi-Sa.72, 2. Baskı, Türk tarih Kurumu basımevi- Ankara 1995 Önsöz s.12
  26. Talat Paşa, Talat Paşa’nın Hatıraları, Yay. Enver Bolayır Etkileri İstanbul 1946, s.17–18. Ayrıca bkz. F. Armaoğlu, Siyasî Tarih (1879–1960), Ankara 1875, s. 332.
  27. Üçok Çoşkun, Siyasi Tarih Dersleri, Ankara 1955, s.264.; Aybars Ergün, Türkiye Cumhuriyeti Tarih, I, İzmir 1984, s.51
  28. İkdâm Gazetesi, 5956, 8 Eylül 1329 (21 Eylül 1913). S. I (“Balkanlar’da Türk Unsuru” adlı makaleden alınmış olup, yazarı belirsizdir).
  29. Yaşar Nabi, Balkanlar ve Türklük I, Cumhuriyet Gazetesi Yayınları, Yeni Gün Haber Ajansı Ağustos 1999, s. 20.
  30. Yaşar Nabi, Balkanlar ve Türklük I, Cumhuriyet Gazetesi Yayınları, Yeni Gün Haber Ajansı Ağustos 1999, s. 32.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder