6 Eylül 2011 Salı

31 Ağustos 2011 Saroz Körfezi Kendi kendini temizleyen körfezdir

Saros Körfezi
Kendi kendini temizleyen körfezdir.

Hayatımda küçük birikimlerimle sahibi olduğum ve ilk olarak eşimle birlikte uzun bir tatil imkânı bulduğum Seyran sitemizin bulundu bölgeden bahsetmek istiyorum. Allah herkese böyle bir imkân sağlaması dileğiyle.
Denizlerimizdeki kirlenme günden güne artarken, sanayiden uzak kalabilen dünyanın kendi kendini temizleyen, Akdeniz ve Güney Ege kıyarına rakip. şanslı sahillere sahip olan Saros Körfezi, Edirne'den yaklaşık 150 km., İstanbul'dan yaklaşık 250 km. uzaklığıyla yaz aylarının gözde tatil beldelerinden biridir.

Bölgenin Tarihi
Çoğu kişinin bildiğinin aksine Saros tarih kokan bir yapıya sahiptir. Fakat bunu kanıtlayacak tarihsel kanıtlar fazla kalmamıştır. Fakat “tarihin şahidi yine tarihtir” sözünden yola çıkarak tarihinde Cenevizlilere, Venedikliler, Bizanslılar ve son olarak Osmanlı İmparatorluğunu ağırlamış bir yerdir. İtalyan koyunun hemen sırtlarında yer alan eski kale yıkıntısı Cenevizliler dönemine aittir. O dönemlerde deniz ticaretinin yapıldığı eski batık bir limandan bahsedilir (Sazlıdere sahili açıklarında 12-15 metrelerde). Enez’de bulunan ve limana hâkim heybeti ile duran Anıos krallığına ait (döneminin en zengin Yunan krallığı) kale, Saros tarihinin kanıtıdır. Erikli sahilindeki Tuz gölünün Osmanlı döneminde İstanbul’un tuz ihtiyacını karşıladığı yazılır Osmanlı arşivlerinde. İbrice Limanın ise Osmanlı döneminin Adalar ve Anadolu’ya hububat ve hayvan nakli için kullanıldığı tarihi belgeli gerçeklerdir.

Çimpe Kalesi
Marmara Denizi ve Saroz Körfezi’ne (Ege Denizi) hâkim bir tepe üzerinde bulunan Çimpe Kalesi Türklerin Avrupa’ya ilk ayak bastıkları noktadır. Bolayır’a 2 km uzaklıktadır.
Gazi Süleyman Paşa, Rumeli fethine başlamadan önce, çeşitli kereler Bizanslılara yardım amacıyla Gelibolu Yarımadası’na geçmiş ve burada bu kaleyi iyice incelemiştir. Son kez Orhan Gazi kayınpederi Kantakuzinos’a yardım amacıyla, Nilüfer Sultan’dan olan büyük oğlu Gazi Süleyman Paşa’yı yardıma gönderir. Yardıma gelen Gazi Süleyman Paşa komutasındaki 10000 kişilik bir kuvvet dara düşen imparatoru kurtarır, bundan sonra Süleyman Paşa’ya Rumeli’nin fethi için fırsat doğar.
Orhan Gazi’nin kayınpederi VI. loannes Kantakuzions tekrar damadından yardım isteyince, Gazi Süleyman Paşa bir kez daha Gelibolu Yarımadasına geçer ve ikinci kez 20000 kuvvetle Trakya’ya geçilir ve 1352 yılında Dimetoka Meydan Savaşında Sırp ve Bulgarlar yenilgiye uğratır, Edirne kurtarılır. İmparator Kantakuzions Türlerin bu yardımseverliğinden memnun olur, Çimpe Kalesi’ni Türklere üs olarak verir.
Anadolu’ya en yakın noktada bulunan bu kaleyi bundan sonra Türkler, üs olarak kullanmaya başlarlar. Bir süre sonra Kantakuzinos, Türklerin kaleyi terk etmesini istese de Türkler kaleyi vermezler ve Gazi Süleyman Paşa için bu kale Avrupa’ya atlama noktası olur. Gazi Süleyman Paşa buraya bıraktığı askerlerine yeni askerlerde ilave ederek Egzamil’ ve Bolayır’ı fetheder.
Merkez tabya olarak da adı geçen bu yer, 1884 Kırım Savaşı sırasında Gelibolu’ya gelen Fransızlar tarafından da bir süre kıllanılmış ve tamir edilmiştir. 1914 yılında Bulgarların Kavakköy’üne kadar geldiklerini sora Mustafa Kemal’de burasını tabya olarak kullanmıştır.
Yakın tarihe kadar silahlı kuvvetlerin cephanelik olarak kullandığı Çimpe Kalesi, şimdi askeri bölgeden çıkarılarak terk edilmiş durumdadır. Bolayır Belediyesinin girişimleriyle bu kale Kültür Bakanlığının 1. Derece tarihi eser olarak kayda alınmıştır.

Bulayır’dan Bolayır’a
Birçok medeniyetlerin kurulduğu ve kuruluşu Tarihi M.Ö. 311 yıllarına dayanan, antik dönemde ‘Khersonesos’ olarak adlandırılan, Traklar ve Yunan Kolonizasyon hareketi sırasında Yunanlıların eline geçmiştir. Daha sonra Romalılar ve Bizanslıların eline geçen Bolayır’ın yakınındaki ‘Çimpe Kalesi’ ile daha da önem kazanır. Marmara Denizi ile Saroz Körfezine yaklaşık olarak eşit uzaklıkta bir tepenin üzerinde kurulmuş olan Bolayır Beldesi son nüfus sayıma göre 2400 nüfusa sahiptir.
Gelibolu’nun gerek Bizans döneminde, gerekse Osmanlılar döneminde kazandığı öneme paralel olarak Bolayır’ın da önemi artmıştır. M.Ö. 334 Büyük İskender (Alexsandra) döneminden başlayarak birçok medeniyetin kurulduğu belde çevresinde, bugün hala çeşitli tarihi kalıntıya rastlanmaktadır.
Orhan Gazi’nin oğlu Şehzade Süleyman Paşa’nın 1354 yılında fethederek Osmanlı topraklarına katığı Avrupa’da ilk fethettikleri yerleşim yeri Bolayır’ın yanındaki Çimpe Kalesi olup, Türkler Ece Ovası ve Gelibolu’nun fethine de burayı ele geçirdikten sonra başlamışlardır. Rumeli Fatihi Gazi Süleyman Paşa, önce ele geçirdiği ‘Çimpe Kalesi’ halkıyla dostluk kurar ve ardından Rumeli’ye ayak bastığının beşinci günü, ‘İrşilonya’ ya da ‘Ayasileri’ diye anılan kaleyi ele geçirir.
Sıra Bolayır Kalesi’ne gelmiştir. Bolayır’da çok kanlı savaşlar cereyan eder. Bolayır Kalesi’nin ele geçirilmesi sırasında öyle bir savaş olur ki, savaş sonrası Rum ve Türk askerlerini birbirinden ayırmak imkânsızdır. Hepsi kıpkırmızı kanlar içindedir. Kalenin fethinden ardından Mihal Bey, Süleyman Paşa’ya “Şehzadem İslam askeri Rum’la karışmış ve kızıl kana öyle beyandılar ki birbirinden ayırt edemiyor” demesi üzerine, Süleyman Paşa, “Bre Lala, var şu İslamı bul ayır da sonra fetheyle” der. Gazi Mihal’de öyle yapar. Bunun üzerine Süleyman Paşa’nın “İslam Askerini Bulayır” dediği söz üzerine de kalenin adı ‘Bulayır’ olur.
Bolayır, hem Saroz Körfezi’ni hem de Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı’nı gören bir arazi parçası üzerinde kurulduğu için stratejik önem taşımaktadır. I. Cihan Savaşı sonrasında Mustafa Kemal’in kuvvetlerini barındıran Bolayır’da 7. Tümen bulunuyordu.
Orhan Gazi’nin oğlu Şehzade Süleyman Paşa tarafından da stratejik önemi nedeniyle kasaba bir üst gibi kullanılmıştır.
Gazi Süleyman Paşa Bolayır’ı fethettikten sonra burada kendine büyük bir malikâne yaptırarak ölümüne kadar burada yaşamıştır.

Güneyli Köyü
Eski adı Kargıcık, Çanakkale iline 59 km, Gelibolu ilçesine uzaklıklığı 11 km. olup, Gelibolu-İstanbul (E-87) karayoluna 900 metre, Saroz körfezine 1 km uzaklıkta Saroz’a hâkim bir yerde bulunmaktadır. Nüfusu 1621 kişidir. Halkın başlıca geçim kaynağı da tarım, hayvancılık, balıkçılık, turizm’dir.
Güneyli köyünün eski adının veriliş nedeni: Güneyli köyünün eski ismi “Kargacık”dır. Harp zamanında su bulmak için köye gelen askerler, kargaların inip çıktıklarını görünce su olduğunu düşünerek o tarafa yönelmişler. Gerçekten de bir çeşme bulmuşlar. Bundan sonra da köyün ismi “Kargacık” olarak kalmıştır. Bu anlatıda tesadüf motifi görülmektedir. İhtiyaçları olan suyu bulmak için kargayı takip eden askerler bir çeşme bulunca belki de kargalara bir teşekkür ifadesi olarak oraya Kargacık adını vermişlerdir. Efsanelerde ve yer adları ile ilgili anlatılarda tesadüf motifinin pek çok ad etrafında anlatıldığı bilinmektedir. Köyün ismi "Kargıcık"...yani asker bıçağıdır.
1934 yılında Bulgaristan’ın Tırnava’da kasabasının Tukuklu ayrıca Pravada kasabasının Sandıkçı köyünden gelenler tarafından kurulmuş 1951 yılında yine aynı bölgeden gelenlerle bu günkü halini almıştır. Köye ilk iskân edilenler Çimpe kalesi ve şimdiki köyün batı tarafında eskiden var olan Askeri Mahfeler ve çiftliklere yerleşmişler, Devlet tarafından yaptırılan binaların 1937 yılında tamamlanmasıyla bu günkü evlerine yerleşmişlerdir. Köy halkı bölgede muhacir olarak anılır. Bilindiği üzere muhacir bir yerden diğer yere göç eden demektir. Osmanlı Devleti Balkanlara, özellikle Karaman beyliğinden seçkin aileleri alarak yerleştirmiş, oraların birer Türk yurdu olmasını sağlamıştır. Bu nedenle köy halkımızın soyu Karaman Yörüklerinden gelmektedir. Bu gün köyümüzün yaşlıları ile görüşür de Konya yöresinin kültürünü karşılaştırırsanız gerçeği görebilirsiniz. Örneğin kadınlarımızın giyimleri, yemek kültürleri, düğünleri, konuşmalarda kullandıkları kelimeler aynıdır.
Köyün adının söylenen başka bir rivayete göre; burada yaşayan çiftlik sahiplerinden birinin adını taşımakla beraber Kargıcık olarak da anılır. Rivayete göre fetih yıllarında Gazi Süleyman Paşa askeri ile beraber köyün batı tarafında bulunan yerde mola verir. Öğle vakti olduğundan abdest almak için su ister. Uzun bir zaman aranmasına rağmen su bulunamaz. Paşa hiddetlenir, belinden “Kargı”sını çıkartır, olduğu yerde toprağa saplar, geriye çektiğinde su fışkırır. Bu sudan ihtiyaçlar karşılanır. Rivayet odur, ancak gerçek olan o su için yapılan çeşme bu gün bile akmaktadır. Köylü çeşmeye yıllardır Kargıcık çeşmesi demektedir.
Son yıllarda yazlıklar köyde yaşayanlar için büyük bir istihdam yaratmıştır. 1978 yılından itibaren sahil şeridinde, yazlık evlerin yapımına başlanmış olup, 1985 yılından sonra tam bir tatil köyü görünümünü almıştır. Konum olarak Saroz’a hâkim olan bölgeden açık havalarda Saroz körfezini Semendirek adasına kadar görme imkânı olmaktadır.
Sahil şeridinde denize girilebilecek birçok koy bulunmakla beraber özellikle Limanımız (Koyun Limanı) harika kumu ve sığ başlayıp kademeli olarak derinleşen suları, çocuklar, yüzme bilmeyenler ve iyi yüzücüler için ideal bir plajdır. Ayrıca, Fatma Kadın Çeşmesi (Davut İskele), Mahmutpaşa (İncirlik), Asker Çeşme, Emel Sayın Koyu (Karanlık Dere) daha sakin ancak derin sulara sahiptir.

Vatan Şairi Namık Kemal
Bolayır’dan bahsederken Vatan Şairi Namık Kemal’den bahsetmeden geçemeyiz. Bu vesileyle sizlere kısaca özgeçmişinden bahsediyorum.
21 Aralık 1840’ta Tekirdağ’da doğdu. Asıl adı Mehmed Kemal Namık adını; ona şair Eşref Paşa verdi. Babası, II. Abdülhamid döneminde müneccimbaşılık yapmış olan Mustafa Asım Bey, Annesini küçük yaşında yitirince çocukluğunu dedesi Abdüllatif Paşa’nın yanında, Rumeli ve Anadolu’nun çeşitli kentlerinde geçirdi. Bu yüzden özel eğitim gördü. Arapça ve Farsça öğrendi. 18 yaşında babasının yanına döndü. 1863’te Babıâli Tercüme Odası’na kâtip olarak girdi. Çalıştığı süre içersinde dönemin önemli düşünür ve sanatçılarıyla tanışma olanağını buldu. 1865’te kurulan ve daha sonra yeni Osmanlılar Cemiyeti adıyla ortaya çıkan İrtifak-ı Hamiyet adlı gizli derneğe katıldı. Bir yandan da Tasvir-i Efkâr gazetesinde hükümeti eleştiren yazılar yazıyordu. Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin görüşleri doğrultusunda yaptığı yayın nedeniyle 1867’de kapatıldı.
Namık Kemal, İstanbul’dan uzak olması için Erzurum’a vali muavini olarak atandı. Bu göreve gitmeyi erteledi ve Mustafa Fazıl Paşa’nın çağrısı üzerine Ziya Paşa’yla birlikte Paris’e kaçtı. Bir süre sonra Londra’ya geçerek Mustafa Fazıl Paşa’nın parasal desteğiyle Ali Suavi’nin Yeni Osmanlılar adına çıkardığı “Muhbir” gazetesinde yazmaya başladı. Ama Ali Suavi’yle anlaşamadı. Muhbir’den ayrıldı. 1868’de gene Fazıl Paşa’nın desteğiyle “Hürriyet” Gazetesini çıkardı. Çeşitli anlaşmazlıklar yüzünden, Avrupa’da desteksiz kalınca, 1870’te zaptiye nazırı Hüsnü Paşa’nın çağrısıyla İstanbul’a döndü. Nuri Reşat ve Ebüzziya Tevfik beylerle birlikte 1872’de “İbret” gazetesini kiraladı. Aynı yıl burada çıkan bir yazısı üzerine gazete 4 ay kapatıldı, İstanbul’dan uzaklaştırılmak için Gelibolu mutasarrıflığına atandı. Orada yazmaya başladı “Vatan Yahut Silistre” oyunu. 19873’te Gedikpaşa Tiyatrosu’nda sahnelendi. Oyunu izleyenler galeyana gelip olay çıkardı. Namık Kemal birçok arkadaşıyla birlikte tutuklandı. Bu kez kalebentlikle Magosa’ya sürgüne gönderildi. Üç yıl sonra I: Meşrutiyetin ilan edilmesi üzerine tekrar İstanbul’a dönen Namık Kemal, Danıştay üyesi oldu ve ilk anayasayı hazırlayan kurulda görev aldı.
1876’da I. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a döndü. Şura-yı Devlet (Danıştay) üyesi oldu. Kanun-î Esasi’yi (Anayasa) hazırlayan kurulda bulundu. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı çıkınca Meclis-i Mebusan kapatıldı. Namık Kemal tutuklandı. Midilli Adası’na sürüldü. 1879’da Midilli mutasarrıfı oldu. Aynı görevle 1884’te Rodos, 1887’de Sakız Adası’na gönderildi.
2 Aralık 1888’de vasiyeti üzerine Bolayır’da Süleyman Paşa’nın yanına gömüldü.
Bu nedenle bölgenin içinde yer alan Gelibolu İlçesine bağlı Saroz sahilinde gizli bir cennet! Güneyli Köyü ve koyu by pass geçiren kalp hastaları başta olmak üzere, iştahsızlık, uykusuzluk problemi olanların tedavi merkezi olarak ilgi görüyor. Özellikle ensülin tedavisi gören şeker hastalarına da çam ve deniz kokulu bu havanın iyi geldiği, ilaç almaya gerek duyulmadığı, kalp hastalarının da bölgeye yerleştikten sonra doktor kontrollerine ara verdikleri altı çizilerek anlatılanlar arasındadır.


Bölgenin Çevre Özellikleri
Alp Dağlarından sonra oksijen oranı en yüksek yer olan tarihsel adıyla İda, günümüzün Kaz Dağlarından kopup Edremit körfezine yayılan oksijeni bol hava Çanakkale üzerinden dönerek boğazlardan Trakya'ya doğru giriş yapıyor. Bilhassa zeytin ağaçlarının etkisiyle oksijen oranı yükselen bu hava kütlesine deniz üzerinden geçişinde Ege ve Saroz denizinin iyot kokusu da ilave oluyor. Çam ve deniz kokulu rüzgârın bu yolculuğunu Keşan sırtlarında yoğun çam kokulu Koru Ormanı karşılıyor.
Bu nedenle bölgenin içinde yer alan Gelibolu İlçesine bağlı Saroz sahilinde gizli bir cennet! Güneyli Köyü ve koyu by pass geçiren kalp hastaları başta olmak üzere, iştahsızlık, uykusuzluk problemi olanların tedavi merkezi olarak ilgi görüyor. Özellikle ensülin tedavisi gören şeker hastalarına da çam ve deniz kokulu bu havanın iyi geldiği, ilaç almaya gerek duyulmadığı, kalp hastalarının da bölgeye yerleştikten sonra doktor kontrollerine ara verdikleri altı çizilerek anlatılanlar arasındadır
Burada üç türlü hava vardır. Biri, iyot ve yosun kokulu deniz havası; diğeri, Kaz Dağı'ndan kopup gelen dağ havası. Çam ormanları üzerinden dönerken kokusunu da beraber taşıyan orman havası ise adeta burun deliklerinizi yakarken, bir nevi parfüm gibi üzerinize siniyor. Rüzgâr yönüne göre değişen hava (Lodos ya da Poyraz) astım ve nefes darlığı çekenler için doğal tedavi görevi üstleniyor. Sabah 5.30 civarı dolasan avcılar önüne karaca da çıkıyor. Avcılar, bu şirin güzel gözlü hayvanlar için -Avcının da kalbi var, kimse vurmuyor-, "Onlar buraların süsü" diyorlar. Nisan-Mayıs aylarında badem ağaçları bülbüllerin essiz konser verdiği yerler...
Yerli bülbül bir yere gitmiyor da. Haziran ayında, yani dut mevsiminde; "Dut yemiş bülbül gibi susuyorsun" sözünü doğrularcasına susuyor, ötmüyorlar. Fakat kus çeşidi çok. Camgöbeği, mavi, siyah tırtıllı tüyleri olan "Kestane kargası", kanat altı portakal ve fıstık yeşili, tüylü, papağan gibi rengârenk "arıkuşları" ise, sık görünen kuşlardan. Bölgeye Eylül ayında bıldırcın akını başlıyor. Çernobil'den gelen Karadeniz bıldırcınları Kuzey Avrupa'dan gelen bıldırcınlarla birleşip buradan Afrika'ya göç ediyorlar. Saros Körfezi'nde; üveyik porsuk, tilki, yaban domuzu gibi hayvanlara da rastlanıyor. Bölgede Adilhan Köyü önünde bulunan Kocaçesme, birinci balıkçı köyü. İkinci balıkçı köyü ise, Gökçetepe. Köy girişinde eski Rum mimarisini andıran tas evler ve Bizans döneminden kalma kale kalıntıları var. Köy meydanında eski gelenekleri sürdüren güleryüzlü köy sakinleri, dibekte bulgur dövmeye devam ediyorlar. Sahile yönelince son yıllarda "Kayıp Cennet" olarak anılan Orman Bakanlığı Milli Park ve Yaban Hayati Genel Müdürlüğü'nün kamp sahasını göreceksiniz.
Ege Deniz'inin kuzey doğu kesiminde yer alan Saros Körfezi; güneyde Gelibolu Yarımadası, kuzeyde Trakya kıyıları arasına yaklaşık 60 km. kadar sokulan üçgen biçimli bir girintidir. Kuzey ve güneyde jeomorfolojik açıdan yalıyarlı ve düzenlenmiş kıyılarla çevrili olan körfezin giderek daralan doğu ucunda Kavak Deresi'nin (Antik Melas) yığdığı alüvyonlarla kaplı bataklık bir ova (Kadıköy-eski Evreşe ovası) yer alır. Araştırmalara göre Kuzey Anadolu fay sisteminin uzantısı olan iki kırık arasında çükmüş bir graben alanı sayılan körfez, bazı araştırmacılara göre de gerileme ve açılma sonucunda oluşmuştur.
Trakya topraklarının Ege denizindeki kıyısı Saros körfezi, tertemiz kumsallarla kaplı bir kıyı şerididir. Saros körfezi su altı akıntılarının fazla olması, herhangi bir büyük yerleşimin ve sanayileşmenin olmaması sebebi ile Ege denizinde yer alan en temiz bölgedir.
Ege Denizi’nin kuzeydoğusunda yer alan Saros Körfezi'ni, güney ve doğusundan Çanakkale ilinin Gelibolu ve Eceabat ilçeleri, kuzeyini ise Edirne ilinin Keşan ve Enez ilçeleri çevreler.
Derinlik şartları asimetriktir. Trakya kıyılarında genişliği 10 km'yi bulan ve derinliği 90 metreyi geçmeyen bir şelf alanı uzanır. Bu alanın doğusunda yerleşilmemiş birkaç küçük ada (Eşek adaları) vardır. Gelibolu Yarımadası kıyıları önünde şelf yoktur ve aniden 500 metreyi aşan derinliklere geçilir. Düztabanlı bir oluk görünümündeki bu derin kesim, batıya doğru Gökçeada ve Semendirek Adası arasında derinliği 1000 metreyi aşarak uzanır.
 

Saroz Körfezi Dünya'da kendi kendini temizleyerek temiz kalan 3 denizden biridir.
Yılda üç defa ve aynı zamanda olmak üzere, Şubat, Nisan ve Temmuz aylarının 15. veya 18. günü başlayıp, 25. veya 28. günü sona eren körfezin kendi kendini temizlemesi işleminde tabanda soğuk su ve yüzeyde sıcak suyun yarattığı akıntılar körfezi içine atılan tüm artık ve atık maddelerden kurtarmaktadır. Suların yüksek oksijen içeriği ve körfeze dökülen akarsuların getirdiği bol besin tuzları nedeniyle tür bakımından zengin önemli bir balıkçılık bölgesidir.


Saros Körfezi’nin her iki kıyısında da yerleşimlerinde küçük pansiyonlar ve sezonluk/haftasonu ev kiralamak keyifli bir tatil için diğer olasılıklardır. Çoğunlukla asgari eşyayı içinde bulunduran evlerde, temiz olmak kaydıyla, rahat etmek mümkündür.
Saros körfezinde hâkim olan rüzgâr kuzeydoğudan esen poyrazdır. Kuzey yakasında kalan yerleşimlerin arkasında gelen rüzgâr sebebi ile genelde az dalgalı bir ortam bulunur. Sezon sonuna doğru lodos rüzgârı sebebi ile dalgalanma artsa da boyu en fazla 2 metre kadar olmamaktadır.
Ege Denizi'nin tuzluluk oranı en yüksek körfezlerinden biri olan Saroz Körfezi'nde, küçük akarsuların taşıdığı besin tuzları sayesinde zengin bir balık çeşitliliği görülmektedir.
Saros körfezi içinde barındırdığı zengin balık çeşitleriyle nedeniyle deniz biyologları ve dalış meraklıları arasında büyük ve doğal bir akvaryum olarak nitelendirilir. Kaptan Cousteu 1970'li yıllarda gemisi "Calipso" ile Türkiye'yi ziyareti sırasında bu körfezde dalış yapmış "kızıl denizin kuzey versiyonu olarak" nitelendirmiştir.


Körfezde yapılan araştırmalarda 243 çeşit deniz canlısının yaşadığı tespit edilmiştir. Lakin 2001 yılından sonra çok ilginç çevreyle ilgili gelişmeler olmuş "Kızıldeniz'e" ait bir takım balıklar körfez sularında görülmeye başlamıştır. Bunlardan birisi "Antias" adı verilen kırmızı ve sarı renklere sahip ay kuyruk tabir edilen türdür. Birisi ise "Zebra" adında siyah üzerine beyaz dik çizgili bir türdür. Bu haberlerin duyulması meraklıların Saros'a karşı olan ilgilerinin artmalarına neden olmuştur. 



Zengin balık çeşitliliği sayesinde amatör olta ve ağ balıkçıları keyifli anlar yaşarlar. Mevsimine göre çipura, lüfer, barbun, mercan, karagöz, levrek, kefal ve ahtapot gibi denizde yaşayan türler Saros körfezinde bol miktarda bulunur.
Bunun yanında Saros sakinleri her akşamüstü kayıkları ile uskumru ve istavrit için çapari oltaları ile avlanmaktan geri durmaz ve çoğunlukla akşamları balık keyfi yaşarlar.
Sizlere Saros Körfezinin tarihi ve diğer özelliklerini anlatabildiysem ne mutlu bana. 
Hoşça kalın. Başka bir yazımda buluşmak üzere her şey gönlünüzce olsun.

Kaynaklar
  • http://tr.wikipedia.org/wiki/Saros_K%C3%B6rfezi
  • http://www.edirneden.com/goster.php?id=10
  • http://www.gezginrehberi.com/Detail.aspx?c=211
  • http://sarozvakifmotel.com/saroz.php
  • http://www.istanbulburda.com/Saros-Korfezi-FOTO-GALERI-11056

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder